MESCİDİ NEBEVİ DEKİ MİHRAB-I RESULULLAH EFENDİMİZ
MESCİDİ NEBEVİ DEKİ MİHRAB-I RESULULLAH EFENDİMİZ
MESCİDİ NEBEVİ DEKİ
MİHRAB-I RESULULLAH EFENDİMİZ
(sallallahu aleyhi ve sellem)
Osmanlı padişahı kanuni sultan süleyman’ı asıl muhteşem yapan efendimizle (s.a.v.) olan mesaisiydi. O da diğer sultanlarımız gibi Hicaz seferine çıkamadı,
fakat sürekli bu mukaddes mekânlara hizmet götürdü. Bu büyük sultan kırk altı yıl padişahlık yaptı, sadece bir buçuk yıl Topkapı sarayı’nda kaldı.
Ömrü nam-ı celil-i muhammedî’yi dünyanın dört bir tarafına taşımak için cephelerde geçti. Bu kadar hizmetin içinde sürekli Hicaz’dan haber alırdı.
Bir gün dediler: “sultanım! efendimizin (s.a.v.) namaz kıldığı mihrap'ta namaz kılıyorlar, secde ettiği mekana secde ediyorlar.” kanuni bunu duyunca çok üzüldü ve kızdı: “nasıl olur bu?
Bu ne edepsizlik! O’nun (s.a.v.) makamına, O’ndan başkası asla secde etmemeli. Bu hürmetsizliktir” buyurdu.
fotoğrafta büyük yuvarlakla işaretlemiş olduğumuz mihrabın iç kısmına
(1) dolgu yaptırdı ve secde edilen kısmı kapattırdı.
(2) bu mekâna secde edenler aslında efendimizin (s.a.v.) namaza dururken mübarek ayağını bastığı yere
secde ederler.
sultan süleyman bu şekli daha uygun bulmuş, “Bizlere yakışan, O’nun (s.a.v.) ayağını bastığı yere secde etmektir” demişti.
Yine muhteşem süleyman, süleymaniye Camii’ni yaptırmaya karar verdiğinde o gece rüyasını efendimiz (s.a.v.) şereflendirmişti. efendimiz (s.a.v.) sultana yapacağı caminin minberinin, mihrabının yerlerini tarif buyurmuştu. kanuni çok mutlu bir halde uyandı ve
hemen mimar sinan’ı çağırdı. Heyecanla caminin şeklini ve özelliklerini anlatmaya başladı. Bir ara koca sinan söze girdi, minberin ve mihrabın yerlerini tarif ederek, “sultanım buralara şu şekilde yapalım” dedi. kanuni hayret içinde sordu: “Hayırdır sinan, haberin var gibi...”
“Olmaz mı sultanım! rüyanızda tam arkanızda duruyordum, beni fark etmediniz” diye cevap verdi.
işte bizim ecdadımız böyleydi. kalben ve ruhen hep efendimizle (s.a.v.) birliktelerdi.
MİHRAB-I RESULULLAH EFENDİMİZ
(sallallahu aleyhi ve sellem)
Osmanlı padişahı kanuni sultan süleyman’ı asıl muhteşem yapan efendimizle (s.a.v.) olan mesaisiydi. O da diğer sultanlarımız gibi Hicaz seferine çıkamadı,
fakat sürekli bu mukaddes mekânlara hizmet götürdü. Bu büyük sultan kırk altı yıl padişahlık yaptı, sadece bir buçuk yıl Topkapı sarayı’nda kaldı.
Ömrü nam-ı celil-i muhammedî’yi dünyanın dört bir tarafına taşımak için cephelerde geçti. Bu kadar hizmetin içinde sürekli Hicaz’dan haber alırdı.
Bir gün dediler: “sultanım! efendimizin (s.a.v.) namaz kıldığı mihrap'ta namaz kılıyorlar, secde ettiği mekana secde ediyorlar.” kanuni bunu duyunca çok üzüldü ve kızdı: “nasıl olur bu?
Bu ne edepsizlik! O’nun (s.a.v.) makamına, O’ndan başkası asla secde etmemeli. Bu hürmetsizliktir” buyurdu.
fotoğrafta büyük yuvarlakla işaretlemiş olduğumuz mihrabın iç kısmına
(1) dolgu yaptırdı ve secde edilen kısmı kapattırdı.
(2) bu mekâna secde edenler aslında efendimizin (s.a.v.) namaza dururken mübarek ayağını bastığı yere
secde ederler.
sultan süleyman bu şekli daha uygun bulmuş, “Bizlere yakışan, O’nun (s.a.v.) ayağını bastığı yere secde etmektir” demişti.
Yine muhteşem süleyman, süleymaniye Camii’ni yaptırmaya karar verdiğinde o gece rüyasını efendimiz (s.a.v.) şereflendirmişti. efendimiz (s.a.v.) sultana yapacağı caminin minberinin, mihrabının yerlerini tarif buyurmuştu. kanuni çok mutlu bir halde uyandı ve
hemen mimar sinan’ı çağırdı. Heyecanla caminin şeklini ve özelliklerini anlatmaya başladı. Bir ara koca sinan söze girdi, minberin ve mihrabın yerlerini tarif ederek, “sultanım buralara şu şekilde yapalım” dedi. kanuni hayret içinde sordu: “Hayırdır sinan, haberin var gibi...”
“Olmaz mı sultanım! rüyanızda tam arkanızda duruyordum, beni fark etmediniz” diye cevap verdi.
işte bizim ecdadımız böyleydi. kalben ve ruhen hep efendimizle (s.a.v.) birliktelerdi.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz