GÜNLÜK İNGİLİZCE KONUŞMALAR VE ÇOK KULLANILAN KELİMELER
İngilizce En Çok kullanılan Kelimeler ve Deyimler
Kişisel deneyimler hakkında konuşmak
Speaking sınavının birinci bölümünde, kendiniz, nerede yaşadığınız, ne yaptığınız gibi bir dizi tanıdık konu hakkında konuşma şansına sahip olacaksınız. Buna ek olarak sınavın ikinci bölümünde kişisel deneyimlerinize de dayanacak bir konu hakkında 1-2 dakika konuşmanız istenecektir. Muhtemelen birinci bölümdeki soruları cevaplamakta zorlanmayacaksınız, ancak kişisel deneyimlerinizi sunarken dilinizi değiştirmeniz çok önemlidir. İşte ikinci bölümde kullanabileceğiniz ifadelerden bazıları:
I once…
I remember when…
Back when I was…
I don’t remember exactly when, but…
(Just) the other day…
In my childhood…
Fikir vermek
IELTS Speaking sınavı boyunca, bir konuda kişisel görüşünüzü verirken birkaç cümle kullanmanız beklenir. Aşağıdaki seçenekler, aşırı kullanılan ‘I think’ ifadesinden kaçınmanıza ve kişisel görüşlerinizi ifade ederken sınav görevlisine esnekliğinizi göstermenize yardımcı olabilir:
I believe…
In my opinion…
It seems to me that…
From my perspective…
As I see it…
Belirli bir konu hakkında çok güçlü fikirleriniz zamanlar olabilir. Bu gibi durumlarda, aşağıdaki gibi ifadeler kullanabilirsiniz:
I’m convinced that…
I’m certain that…
I’m sure that…
I know for a fact that…
There’s no way that…
Tahminde bulunmak ve gelecek hakkında konuşmak
IELTS Speaking sınavının ikinci ve üçüncü bölümlerinde, sınav görevlisi sizden gelecek hakkında konuşmanızı ve olasılıkları ifade etmenizi isteyebilir. Tahmin yürütme, bir konuyla ilgili herhangi bir deneyiminiz veya görüşünüz olmadığında da kullanabileceğiniz bir tekniktir. Gelecek hakkında tahminde bulunmak ve konuşmak için kullanabileceğiniz bazı ifadelere bakalım:
I’d say…
I guess…
Perhaps / Maybe…
It’s possible…
I would imagine that…
Well, if I think about…
It might/may…
Katılmak ya da katılmamak
IELTS Speaking sınavının üçüncü bölümünde konuyu ikinci bölümden daha ayrıntılı olarak tartışmanız istenecektir. Burada bir ifadeye katılıp katılmadığınız sorulabilir. İki yönlü bir tartışmanın bir parçası olarak dilin çeşitliliğini ve kontrolünü göstermek için bu fırsatı değerlendirin. Bunun için aşağıdaki ifadeleri kullanabilirsiniz:
Katıldığınızı belirtmek için;
Yes, absolutely.
Absolutely, I wholeheartedly agree with that.
You’re absolutely right.
No doubt about it.
You have a point there.
Katılmadığınızı belirtmek için;
I’m afraid I disagree.
That’s not always the case.
That’s not always true.
I’m not so sure about that.
I don’t think so.
Kararsız kaldığınızda;
Well, I can see both sides.
I’m not sure if I agree or disagree with this.
Both sides have advantages, but I think the advantages outweigh the disadvantages.
Karşılaştırma yapmak
Speaking sınavınız boyunca insanları, deneyimleri, yerleri veya şeyleri karşılaştırmanız istenecektir. Başarıyla bunu yapmak için, gibi karşılaştırmalı yapıların (örneğin than, more important than, better than) nasıl kullanılacağını bilmeniz gerekir. Ayrıca, açıklamalarınızda daha doğru olmanızı sağlayacak zarfları kullanarak bir adım daha ileri gidebilirsiniz (örneğin, a bit further than, significantly higher than, far more interesting than). Karşılaştırma yapmak için kullanabileceğiniz aşağıdaki ifadelere bakın:
Küçük farklılıkları ya da fark olmadığını açıklamak için;
as + adjective + as
‘Studying Engineering is not as difficult as I thought it would be.’
same + noun + as
‘We bought an apartment in the city for the same price as our previous house.’
similar to
‘I’m very similar to my best friend in many aspects.’
much the same
‘All language schools in the area are much the same.’
Büyük farkları açıklarken;
no comparison
‘There’s no comparison. Online shopping is far more convenient than in-store shopping.’
Karşılaştırma yaparken
compared to
‘Dogs are so much friendlier compared to cats.’
in contrast to
‘Living in the city has many advantages in contrast to living in the countryside.’
Sınav görevlisine anlamadığınızı belirtmek
Son olarak, Speaking sınavında bir soruyu anlamadığınızda kullanabileceğiniz bazı ifadelere ve sorulara bakalım. Yüz yüze Konuşma sınavında, sınav görevlisi en iyi performansınızı göstermenize yardımcı olmak için her zaman yanınızdadır, bu nedenle bir kelimeyi veya soruyu anlamıyorsanız, sınav görevlisine sormaktan çekinmeyin. Bunu yapmak için şağıdaki ifadeleri kullanabilirsiniz:
Could you repeat that, please?
Could you say that again?
Sorry, I didn’t catch that.
Sorry, I didn’t understand the question.
Speaking sınavının üçüncü bölümünde sınav görevlisinden soruyu farklı bir şekilde ifade etmesini de isteyebilirsiniz:
Could you rephrase that, please?
Could you explain the question, please?
Would you mind explaining what you mean by?
IELTS speaking “gift” konusunun örnek soru ve cevaplar programının 2. bölümüne hoşgeldiniz.
Yaptığımız ilk deneme bölümünü editledik ve hoşumuza gitti. Biz de yayınlamaya karar verdik. Ve bu bölümde gerçek bir tam sınav örneği yapacağız. Ben soruları soracağım, Mihriban hoca cevaplayacak. Sonra her bölümün ardından yorum yapacağız. Bu sınavdaki örnek konumuz isimler (names) ve hediyeler (gifts).
IELTS Speaking Sınavı (PART 1)
Hi, welcome! Can you introduce yourself?
Hello, thank you. I’m Mihriban and I’m a teacher. I live in Istanbul with my family. I have a son and I like painting and travelling.
OK, Mihriban. Who gave you your name?
My parents gave me my name, my father to be exact. Actually my mother wanted a different name but she was finally convinced because other family members also agreed on Mihriban.
Does your name have any particular (or special) meaning?
Yeah, kind of. It’s a Persian name and it means “friendly, kind and cheerful”. People say that I really represent my name because I always smile
Do you like your name?
Actually I didn’t like it when I was a child because there was a famous song called Mihriban and every person that I encounter used to sing that song when they learn my name. As you can guess, it’s annoying when you’re a kid. But now I like it, both because of its meaning and because it is a rare name.
IELTS Speaking Sınavı (PART 2)
You will have to talk about the topic for 1 to 2 minutes. We give you one minute to think about what you’re going to say. You can make some notes to help you if you wish.
hardware:teçhizat,donanım,hırdavat,hırdavatçı dükkanı.
look out!dikkat etmek,sakınmak.Dikkat!
disabled:sakat,engelli
lost:kayıp,boşa gitmiş,zayi olmuş,bilgisayar:kaybedildi
absence:yokluk,devamsızlık.
pity:merhamet,yazık,acıma Pity somebody:birisine acımak
disappear:kaybolmak
smother:boğulmak,boğmak.
connect:bağlamak
promise:vaad etmek
loneliness:yalnızlık
swamp:bataklık
summit:zirve
blacken:kararmak
regret f. pişman olmak
2 Yaygın Kullanım regret i. pişmanlık
greatly regret f. :bin pişman olmak
2 Genel tools i. aletler
3 Ticaret/Ekonomi tools araç gereçler
4 Ticaret/Ekonomi tools alet
on pins and needles: gergin
6 Deyim be on pins and needles diken üstünde olmak
7 Deyim on pins and needles huzursuz
8 Deyim be on pins and needles diken üstünde oturmak
stump up :ödemek
dump i. çöplük
2 Genel dump f. indirmek
3 Genel dump f. yığmak
4 Genel dump f. boşaltmak
5 Genel dump f. düşmek
6 Genel dump f. çöp dökmek
garbage dump i. çöplük
2 Genel dump one's load f. yük boşaltmak
3 Genel dump load f. yük boşaltmak
4 Genel dump the load f. yükü indirmek
5 Genel dump load f. yük dökmek
6 Genel take a dump f. (büyük) tuvaletini yapmak
7 Genel take a dump f. kakasını yapmak
8 Genel dump body i. damper
9 Genel trash dump i. çöp yığını
10 Genel end dump truck i. arkadan döker kamyon
11 Genel ammunition dump i. cephanelik
12 Genel garbage dump i. çürüklük
13 Genel garbage dump i. çöp yığını
14 Genel rubbish dump i. çöplük
IMPEACHMENT :1-görevi kötüye kullanma suçlaması.
2- suçlama
3 Genel impeachment i. mahkemeye verme
4 Genel impeachment i. itham
5 Genel impeachment i. kabul etmeme
6 Genel impeachment i. kuşku
7 Genel impeachment i. şüphe
8 Hukuk impeachment devlet memuruna karşı amerikan temsilciler meclisi'nde dava açma
falter:titremek=titremek=thrill, flutter, shimmy, judder, shiver,
falter f. bocalamak
2 Genel falter f. düşmek
3 Genel falter f. gücünü kaybetmek
4 Genel falter f. titrek bir sesle konuşmak
5 Genel falter f. titremek (ses)
falter f. hızını kaybetmek
10 Genel falter f. kem küm etmek.
explicit :açık,aşikar,aleni, belirgin,net.
make explicit f. açığa kavuşturmak
2 Genel make explicit f. belirginleştirmek
3 Genel make explicit f. belgilemek
4 Genel explicit function i. belirtik işlev
5 Genel parental advisory explicit lyrics i. ebeveynlere uyarı küfür veya şiddet içeren şarkı sözleri
6 Genel sexually explicit scenes i. açık saçık sahneler
7 Genel an explicit message i. açık bir mesaj
8 Genel explicit declaration i. açık beyan
enslaved :köle,esir,esir edilmiş.
be enslaved by one's feelings f. duygularının esiri olmak
2 Genel be enslaved by one's emotions f. duygularının esiri olmak
3 Genel be enslaved f. zincir vurulmak
4 Genel be enslaved by f. kölesi olmak
Stifling:{s} boğucu
Boğucu şekilde sıcaktı. - It was stiflingly hot.
Bugün boğucu sıcak. Hiç rüzgar yok. - It's stifling hot today. There's no wind at all.
stifle:{f} boğmak, (birinin) soluk almasını zorlaştırmak/engellemek; boğulmak
{f} tıkanmak
stifle:boğmak
stifle:{f} (bir duyguyu/isyanı) bastırmak
2 Yaygın Kullanım brutal s. gaddar
3 Yaygın Kullanım brutal s. acımasız
4 Genel brutal s. yabani
5 Genel brutal s. nezaketsiz
6 Genel brutal s. hayvanca
7 Genel brutal s. kaba
8 Genel brutal s. sert
9 Genel brutal s. yontulmamış
10 Genel brutal s. merhametsiz
11 Genel brutal s. zalim.
become brutal f. canavar kesilmek
2 Genel brutal killer i. azılı katil
3 Genel brutal response i. sert tepki
4 Genel brutal facts i. acı/zalim/acımasız gerçekler
5 Genel by brutal force zf. zorbalıkla
6 Genel by brutal force zm. salt güce dayanarak
7 Ticaret/Ekonomi brutal competition acımasız rekabet
8 Hukuk brutal murder hunharca cinayet
9 Hukuk brutal murder hunharca işlenmiş cinayet
10 Siyasal brutal civil war acımasız iç savaş.
peak f. doruğa ulaşmak
2 Yaygın Kullanım peak i. zirve
3 Yaygın Kullanım peak i. tepe
4 Yaygın Kullanım peak i. doruk
5 Genel peak f. tepeye ulaşmak
6 Genel peak f. zayıflamak
7 Genel peak f. zirve yapmak (fiyatlar)
8 Genel peak f. doruğa tırmanmak
9 Genel peak f. zirveye çıkmak.
peak i. şahika
14 Genel peak i. tepe noktası.
peak i. uç nokta
24 Genel peak i. uç
25 Genel peak i. sivri uç
26 Genel peak i. en üst sınır
27 Genel peak zf. en üst
28 Genel peak zf. maksimum.
reach a peak f. zirveye ulaşmak
9 Genel be in peak physical condition f. formunun zirvesinde olmak
10 Genel peak demand i. maksimum talep
11 Genel peak traffic hours i. trafiğin en sıkışık olduğu saatler
12 Genel peak envolope power i. tepe gücü
13 Genel peak load i. en büyük yük
14 Genel mountain peak i. dağın tepesi
15 Genel peak time i. en yoğun zaman
16 Genel peak time i. en işlek saatler
17 Genel peak season i. yoğun sezon
18 Genel widow's peak i. alın ortasındaki saç çizgisi üzerinde bulunan v şeklindeki nokta
19 Genel the peak of one's career i. kariyerinin zirvesinde.
undoing i. açma
2 Genel undoing i. çözme
3 Genel undoing i. feshetme
4 Genel undoing i. bozulma
5 Genel undoing i. mahvetme
6 Genel undoing i. yapmama
7 Genel undoing i. felaket
8 Genel undoing i. telafi
Ticaret/Ekonomi free speech: serbest konuşma özgürlüğü
grace i. lütuf
2 Yaygın Kullanım grace i. zarafet
3 Yaygın Kullanım grace i. incelik
4 Yaygın Kullanım grace i. nezaket
5 Genel grace f. bezemek
6 Genel grace f. onurlandırmak
7 Genel fall from grace f. suç işlemek
8 Genel grace f. şereflendirmek
9 Genel grace f. şeref vermek
fall from grace f. itibarını yitirmek
19 Genel fall from grace f. gözden düşmek
20 Genel fall from grace f. popülerliğini yitirmek.
say grace f. yemeklerden önce ve sonra dua etmek
26 Genel say grace f. yemek masasında dua etmek
27 Genel grace someone with one's presence f. teşrif buyurmak.
grace i. mağfiret
39 Genel grace i. mühlet
40 Genel grace i. ertelenme süresi
41 Genel his grace i. ekselansları
42 Genel grace i. merhamet.
graceful :s. zarif
2 Genel graceful s. nazik
3 Genel graceful s. nezaket sahibi
4 Genel graceful s. endamlı
graceful degradation kabullenilir verim düşüşü
9 Bilgisayar graceful degradation dereceli kötüleşme
10 Bilgisayar graceful degradation dereceli bozulma
11 Bilgisayar graceful shutdown otomatik zararsız kapanma
12 Bilgisayar graceful degradation kabullenilir verim düşüşü
13 Bilişim graceful degradation kontrollü azalma
14 Bilişim graceful degradation dereceli işlev yitimi
15 Bilişim graceful degradation dereceli bozulma
16 Bilişim graceful restart otomatik yeniden başlatma
17 Telekom graceful degradation aşamalı kötüleşme
disgrace i. rezillik
2 Yaygın Kullanım disgrace i. yüz karası
3 Yaygın Kullanım disgrace i. rezalet
4 Genel disgrace f. utandırmak
5 Genel disgrace f. küçültmek
6 Genel disgrace f. gözden düşürmek.
bring disgrace on somebody f. utandırmak
there's no disgrace in something utanılacak bir şey yok
fall into disgrace gözden düşmek
27 Deyim fall into disgrace saygınlığını yitirmek
feel blue :f.kederlenmek
2 Genel feel blue f. hüzünlü hissetmek
3 Konuşma Dili feel blue keyifsiz olmak
4 Konuşma Dili feel blue keyfi kaçmış olmak
5 Konuşma Dili feel blue canı sıkılmak
i feel blue canım sıkkın
3 Konuşma i feel blue moralim bozuk
state f. ifade etmek
2 Yaygın Kullanım state f. bildirmek
3 Yaygın Kullanım state f. belirtmek
4 Yaygın Kullanım state i. hal
5 Yaygın Kullanım state i. devlet
6 Yaygın Kullanım state i. durum
7 Yaygın Kullanım state s. eyalet.
İngilizce En Çok kullanılan Kelimeler ve Deyimler
rap at something:(birinin dikkatini çekmek için) bir şeye/bir şeyin üzerine vurmak
rapist i.:tecavüzcü
No wonder :şaşmamalı=of course, certainly, surely, sure, naturally, no wonder
it's no wonder he took to drink kendini içkiye vermesi şaşılacak bir şey değil
5 Konuşma no wonder he left you :seni terk etmesine şaşmamalı
6 Konuşma no wonder you're in a hurry: acele etmene şaşmamalı
butter up:yalakalık yapmak
butter someone up:(deyim) birine yağ çekmek
butter up to:(deyim) yalakalık yapmak
gremlin:cin
blinding :Körleştiren,Kamaştıran.
Göz kamaştırıcı, kör eden
winding:Sarmal sargı,Dönemeç,Dolambaç,Elek,Döndürme, dönme, dolaşma.
winding frame:Çıkrık
winding key:Kurgu
winding sale :Zorunlu satış
backbit:Hor görülen, küçük düşüürülen, küçümsenen.
backbite:Arkasından konuşmak, çekiştirmek, kötülemek; iftira etmek
Gıyabındaçekiştirmek, arkasından konuşmak, iftira etmek
backbiter:
Arkadan konuşan kimse, dedikoducu, iftiracı, arkadan konuşan
backbeat:gıybetçi,Yüksek sesli ve sürekli ritmik tempo.
prohibit:yasak, önlemek, engel olmak.
prohibit men etmek
7-Hukuk-prohibit: yasaklamak
approve:onaylamak=confirm
battlegrounds:savaş alanları
counter strike:Karşı saldırı
brawl=dövüş
fight, fighting, quarrel,
brawl stars=yıldızların dövüşü
indignation:öfke.
exploitation i.:kötüye kullanma
2 Genel exploitation i. sömürü
3 Genel exploitation i. istismar etme
4 Genel exploitation i. kıymetlendirme
5 Genel exploitation i. sömürgenlik
carpetbagging i. fırsatçılık
2 Genel carpetbagging i. dolandırıcılık
3 Genel carpetbagging i. vurgunculuk
4 Genel carpetbagging s. fırsatçı
claim f.:talep etmek
2 Yaygın Kullanım claim f. iddia etmek
3 Yaygın Kullanım claim i. sav
4 Yaygın Kullanım claim i. istek
5 Yaygın Kullanım claim i. iddia
claims f. iddialar
2 Genel claims i. şikayetler
3 Ticaret/Ekonomi claims alacaklar
4 Ticaret/Ekonomi claims tazminat talebi
5 Ticaret/Ekonomi claims istihkak
6 Ticaret/Ekonomi claims hakediş
dealer i.: bayi , tüccar
2 Yaygın Kullanım dealer i. satıcı
behead f.: boynunu vurmak
2 Genel behead f. kafasını kesmek
bloodbath i.:katliam
2 Genel bloodbath i. kıyım
cosigner: kefil
2 Hukuk cosigner birlikte imzalayan
3 Hukuk cosigner müşterek imzalayan
interchangeably:değiştirilebilir bir biçimde
2 Genel interchangeably zf. alternatifli olarak
3 Genel interchangeably zf. birbirinin yerine geçecek şekilde
4 Genel interchangeably zf. değiştirilebilecek biçimde
5 Genel interchangeably zf. birbirlerinin yerine geçerek
flat:düz,düz yüzey,yassı,apartman dairesi, apartman katı.
,v:düşmek,yassıltmak.
compassion:merhamet,şefkat,acıma.
abusive:küfürlü,küfürbaz,ağzı bozuk.
confession; İtiraf
VOGUE:Moda
vintage:bağbozumu
ayva:Quince
feda:sacrifice
sacrifice f.:feda etmek
farewell:veda
Cheer up:Neşelen.
My treat:Bu benden.
Be cool:Sakin ol.
Time's up:Süre bitti.
That's it.Hepsi bu.
HOSTAGE :REHİNE
hostage negotiations
rehine müzakereleri
hostage rescue team
(Askeri) rehine kurtarma takımı
hold hostage
rehine almak
hold hostage
rehin tutmak
slaughter:Katliam,
kan dökmek
Kan dökmek en iyi ilaçtır. - Slaughter is the best medicine.
hayvan kesmekan dökme
Kan dökmek en iyi ilaçtır. - Slaughter is the best medicine.
katlamakkıyım yapmakkesimbüyük kıyım{f} öldür
Kenti alıp oradaki her bir kişiyi öldürmek için ordumu göndereceğim. - I will send my army to take the city and slaughter every single person there.
katliam yapmaktoptan öldürme{i} öldürme
Kenti alıp oradaki her bir kişiyi öldürmek için ordumu göndereceğim. - I will send my army to take the city and slaughter every single person there.
{i} bozguna uğratma{f} kesmek{f} mahvetmek{f} (kasaplık hayvanı) kesmekkesim/katliam{i} mahvetmekatlet/kes{f} bozguna uğratmakkatil{i} toplu katliam{f} k.dili. (rakip takımı) büyük bir{f} kılıçtan geçirmek{i} (kasaplık hayvanı) kesme, kesimhayvan kesmek
check this out:bunu kontrol et,şuna bir bak,dinle beni bak sana ne diyeceğim.
Fairytale :peri masalı
receipt:iş,fatura.
amount:miktar.
equivalent:eşdeğer,denk.
accomplished:başarılı
Genel be accomplished f. başarılmak
2 Genel accomplished fact i. başarılmış olay
3 Genel accomplished fact i. emrivaki
4 Genel an accomplished fact i. olmuş bitmiş bir şey
5 Genel accomplished at i. bir şeyde usta
6 Konuşma Dili mission accomplished görev başarıldı
7 Konuşma i'll make an accomplished hunter of him ondan hünerli bir avcı yaratacağım
8 Askeri mission accomplished görev (başarıyla) tamamlandı
9 Askeri mission accomplished görev başarıyla tamamlandı
10 Askeri mission accomplished görev tamamlandı
incarnation :vücut bulma
Embracing:kucaklama
privatization:özelleştirme
purchasing:(isim) satın alma
Sanırım muhtemelen Satın almadan biriyle görüşmen gerekiyor. - I think you should probably see someone from Purchasing.
Satın alma gücü çok düştü. - Purchasing power has greatly fallen.
(Ticaret) satınalma {i} satın alış (Ticaret) iştira (Ticaret) alış {i} satın alma
Sanırım muhtemelen Satın almadan biriyle görüşmen gerekiyor. - I think you should probably see someone from Purchasing.
Arjantin devlet başkanı şekerin yüksek satın alma gücü olan insanların bir hastalığı olduğunu söyledi. - The Argentine president said that diabetes is a disease of people with high purchasing power.
{f} satın al
Arjantin devlet başkanı şekerin yüksek satın alma gücü olan insanların bir hastalığı olduğunu söyledi. - The Argentine president said that diabetes is a disease of people with high purchasing power.
Sanırım muhtemelen Satın almadan biriyle görüşmen gerekiyor. - I think you should probably see someone from Purchasing.
satın alarak {f} satın al: prep.satın alaraksatın alış
İlgili Terimler
commit;işlemek
Leyla cinayet işlemek için komplo kurmakla suçlanıyordu. - Layla was charged with conspiracy to commit murder.
Dan bir cinayet işlemekle suçlandı. - Dan was accused of committing a murder.
commit;{f} suç işlemek
O açlıktan öldüğü için suç işlemek zorunda kaldı. - He had to commit crime because he was starving.
commit;taahhüt etmek
ABOMINATION;{i} nefret edilen şey {i} iğrenç, nefret etme, ikrah , iğrenme {i} nefret,
infanticide:,bebek öldürme,bebek aldırma.
abortion :kürtaj
indefensible:savunulamaz
İngilizce En Çok kullanılan Kelimeler ve Deyimler 4
fled to : kaçmak İlgili Terimler
flee;kaçmak=escape
Brown ve arkadaşları kaçmak zorunda bırakıldılar. - Brown and his friends were forced to flee.
fled away:uzağa kaçtı
fled from;kaçan
flee;sıvışmak,fıymak
flee:firar etmek
flee:gözden kaybolmak
flee:kaç
Onun kaçması için bir sebep yok. - There is no reason for her to flee.
Yirmi atmaca bir baykuşun önünde kaçtı. - Twenty sparrowhawks flee before an owl.
flee;tüymek
renovate: yenilemek {f} yenilemek
renovate a building: bir binayı yenilemek {f} onarmak
Evi onarmak istiyorum. - I'd like to renovate the house.
Sen bir evi yeniledin. - You renovated a house.
Komşum evini tamamen yeniledi. - My neighbour totally renovated his house.
{f} tamir etmek {f} tazelemek,restore etmek
discount:1 Yaygın Kullanım discount i. tenzilat
2 Yaygın Kullanım discount i. indirim
3 Yaygın Kullanım discount i. iskonto
4 Genel discount f. kırdırmak
5 Genel discount f. ikram etmek
6 Genel discount f. hesaptan düşmek
7 Genel discount f. dikkate almamak
8 Genel discount f. iskonto yapmak
9 Genel discount f. iskonto etmek
10 Genel discount f. kırmak (bono/senet)
11 Genel discount f. önemsememek
12 Genel discount f. önceden düşünmek
13 Genel discount f. iskonto uygulamak
1 Genel ask for a discount f. fiyatta indirim istemek
2 Genel ask for a discount f. indirim istemek
3 Genel be entitled to a discount f. indirim almaya hak kazanmak
4 Genel give a discount f. indirim yapmak
5 Genel give discount f. iskonto uygulamak
6 Genel give someone discount f. iskonto vermek
7 Genel make a discount f. indirim uygulamak
8 Genel make a discount f. indirim yapmak
9 Genel make a discount f. iskonto yapmak
10 Genel obtain discount f. indirim almak
11 Genel offer someone discount f. iskonto vermek
12 Genel receive discount f. indirim almak
13 Genel cash discount i. nakit indirim
14 Genel customer discount i. müşteri indirimi
15 Genel discount banner i. indirim büyük başlığı
16 Genel discount banners i. indirim büyük başlıkları
17 Genel discount bins i. indirimli ürünler reyonu
18 Genel discount broker i. iskontocu
19 Genel discount broker i. tefeci
20 Genel discount code i. indirim kodu
21 Genel discount company i. iskonto kurumu
22 Genel discount corporation i. iskonto kurumu
23 Genel discount flyers i. indirim el ilanları
24 Genel discount house i. iskonto kurumu
25 Genel discount houses i. indirim yapan mağazalar
26 Genel discount rate i. iskonto haddi
27 Genel discount rates i. indirim oranları
28 Genel discount season i. indirim sezonu
29 Genel discount shop i. iskonto kurumu
30 Genel discount store i. indirimli ürünler satan dükkan
31 Genel discount store i. iskonto kurumu
32 Genel discount ticket i. indirimli bilet
33 Genel discount voucher i. indirim kuponu
34 Genel high discount i. büyük indirim
35 Genel huge discount i. büyük indirim
36 Genel large discount i. büyük indirim
37 Genel massive discount i. büyük indirim
38 Genel purchase discount i. indirim
39 Genel reinvestment discount i. yeniden yatırım iskontosu
40 Genel the price minus the discount i. indirimli fiyat
41 Genel at discount s. indirimde
42 Genel subject to discount s. indirime tabi olan
43 Genel subject to discount s. indirime konu olan
44 Genel without discount s. indirimsiz
45 Genel at a discount zf. indirimli
46 Genel at a discount zf. ucuza
47 Genel at a discount zf. iskonto ile
48 Genel at a discount zf. tenzilatla
49 İfadeler discount up to 20% %20'ye varan
50 Deyim five-finger discount çalma
51 Deyim five-finger discount aşırma
52 Argo five finger discount mağaza hırsızlığı
İtem:
Kategori İngilizce Türkçe
1 Yaygın Kullanım item i. kalem
2 Yaygın Kullanım item i. madde
3 Genel item i. poz
4 Genel item i. parça
5 Genel item i. haber
6 Genel item i. adet
7 Genel item i. işlem maddesi
8 Genel item i. öğe
2 Genel enter an item f. madde geçirmek
3 Genel enter an item in a ledger f. deftere geçirmek
4 Genel fail to print an item f. haber atlamak
5 Genel fail to report a news item f. haber atlamak
6 Genel propose an item for the agenda f. gündeme getirmek
7 Genel transfer an item f. bir maddeyi nakletmek
8 Genel write something item by item f. madde madde yazmak
9 Genel a table-top item i. sofralık
10 Genel agenda item i. gündem maddesi
11 Genel candidate item i. aday öge
12 Genel collector's item i. görülmeye değer parça
13 Genel consumable item i. sarfedilebilen malzeme
14 Genel consumable item i. tüketim maddesi
15 Genel discussion item i. tartışma maddesi
issue:
Kategori İngilizce Türkçe
1 Yaygın Kullanım issue i. (dergi/gazete) nüsha
2 Yaygın Kullanım issue i. konu
3 Yaygın Kullanım issue i. (dergi/gazete) sayı
4 Yaygın Kullanım issue i. sayı
5 Yaygın Kullanım issue i. sorun
6 Yaygın Kullanım issue i. mesele
7 Genel issue f. yayımlamak
8 Genel issue f. tevzi etmek
9 Genel issue f. tedavüle çıkarmak
10 Genel issue f. sadır olmak
11 Genel issue f. neşet etmek
12 Genel issue f. akmak
13 Genel issue f. çıkmak
14 Genel issue f. ihraç etmek
15 Genel issue f. sonuçlanmak
16 Genel issue f. dışarı çıkmak
17 Genel issue f. bildirmek
18 Genel issue f. dağıtmak
19 Genel issue f. yayınlanmak
20 Genel issue f. doğmak
21 Genel issue f. vermek
22 Genel issue f. piyasaya çıkarmak
23 Genel issue f. neşretmek
24 Genel issue f. tebliğ etmek
25 Genel issue f. donatmak
26 Genel issue i. piyasaya çıkarma
1 Genel address an issue f. bir konuyu ele almak
2 Genel approach (an issue) from the right angle f. doğru açıdan yaklaşmak
3 Genel assess the issue f. konuyu değerlendirmek
4 Genel be sought by interpol under issue of a red notice f. interpol tarafından kırımızı bültenle aranmak
5 Genel become a current issue f. gündeme gelmek
6 Genel become a current issue f. gündemi oluşturmak
7 Genel become a current issue f. gündemi işgal etmek
8 Genel become a very hot issue f. gündeme bomba gibi düşmek
9 Genel become more of an issue f. önem arz etmek
10 Genel become more of an issue f. önem kazanmak
11 Genel bring to an issue f. sonuçlandırmak
12 Genel bring up an issue f. bir konu ortaya atmak
13 Genel bring up an issue f. bir konu ileri sürmek
14 Genel consider the issue f. konuyu değerlendirmek
15 Genel die without issue f. çocuk yapamadan ölmek
16 Genel die without issue f. çocuksuz ölmek
17 Genel die without issue f. çocuğu olmadan ölmek
18 Genel evaluate the issue f. konuyu değerlendirmek
19 Genel face the issue f. bir durumu olduğu gibi kabul edip ona göre davranmak
20 Genel fix an issue f. sorunu düzeltmek
21 Genel have an issue f. bir sorunu olmak
22 Genel issue a bill f. bir poliçe keşide etmek
23 Genel issue a bylaw f. yönetmelik çıkarmak
24 Genel issue a certificate f. tasdikname vermek
25 Genel issue a circular f. genelge yayınlamak
26 Genel issue a circular letter f. genelge yayınlamak
27 Genel issue a command f. komut vermek
28 Genel issue a constitution f. anayasa çıkarmak
29 Genel issue a credit f. kredi açmak
30 Genel issue a death certificate f. ölüm belgesi çıkartmak
31 Genel issue a decision f. karar çıkarmak
32 Genel issue a decree f. kararname çıkarmak
33 Genel issue a directive f. yönerge çıkartmak
34 Genel issue a license f. lisans vermek
35 Genel issue a loan f. tahvil çıkarmak
36 Genel issue a magazine f. dergi çıkarmak
37 Genel issue a notice f. genelge çıkarmak
38 Genel issue a notification f. ihbarname çekmek
39 Genel issue a parking/speeding ticket f. trafik cezası kesmek
40 Genel issue a periodical f. dergi çıkarmak
41 Genel issue a press statement f. basın açıklaması yapmak
42 Genel issue a reconstruction permit f. imar izni çıkarmak
43 Genel issue a red notice for f. kırmızı bülten yayınlamak
44 Genel issue a red notice for f. kırmızı bülten çıkarmak
45 Genel issue a share certificate f. hisse senedi çıkarmak
46 Genel issue a statement f. beyanat vermek
47 Genel issue a statement f. beyanatta bulunmak
48 Genel issue a statement to the press f. basına açıklama yapmak
49 Genel issue a traffic ticket f. trafik cezası kesmek
50 Genel issue a warning f. uyarı yayınlamak
51 Genel issue a warrant for the arrest of someone f. yakalama emri çıkartmak
En son Admin tarafından C.tesi Kas. 16, 2019 1:44 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
İngilizce En Çok kullanılan Kelimeler ve Deyimler 3
Ledge:1 Genel ledge i. çıkıntı
2 Genel ledge i. kaya tabakası
3 Genel ledge i. yatay kuşak
4 Genel ledge i. resif
5 Genel ledge i. düz çıkıntı
6 Genel ledge i. korniş
7 Teknik ledge raf gibi düz çıkıntı
8 Teknik ledge tepsi kenarı
9 Denizcilik ledge döküntü
10 Denizcilik ledge güverte altlarında kemerelere ek kiriş
1 Genel book ledge i. kitap rafı
2 Genel window ledge i. pencere denizliği
3 Genel window ledge i. pencere kenarı
4 Genel window ledge i. pencere pervazı/eşiği
5 Genel window ledge i. pencere eşiği
6 Deyim talk someone off the ledge ikna edici bir şekilde konuşarak kendini öldürmesini engellemek
7 Deyim talk someone off the ledge intihar eden kişiye moral vererek kişinin intihar girişimini engellemek
8 Deyim talk someone off the ledge intihar etme fikrinde olan kişiyi konuşarak bu kararından vazgeçirmek
9 Deyim talk someone off the ledge birini, onun için oldukça kötü sonuçlar doğuracak bir karar vermekten vazgeçirmek
10 Teknik ledge rock dirsek kaya
11 İnşaat frame ledge of door çakma kapı çatkısı
12 İnşaat window ledge denizlik
13 İnşaat window ledge pencere denizliği
ledges:1 Teknik shear ledges kesme izleri
2 Teknik shear ledges kesme damarları
unforgettable :1 Genel unforgettable s. unutulmayan
2 Genel unforgettable s. unutulamayan
3 Genel unforgettable s. unutulmayacak
4 Genel unforgettable s. unutulmaz
1 Genel make unforgettable f. unutulmaz kılmak
2 Konuşma Dili unforgettable moment unutulmaz an
3 Konuşma the most unforgettable moment of my life hayatımın en unutulmaz anı.
Reserved :1 Yaygın Kullanım reserved s. rezerve
2 Genel reserved s. ağzı kapalı
3 Genel reserved s. saklanılmış
4 Genel reserved s. tutulmuş
5 Genel reserved s. çekingen
6 Genel reserved s. ayrılan
7 Genel reserved s. mesafeli (davranış)
1 Genel reserved parking space i. ayrılmış araç park yeri
2 Genel the portion of a house reserved for men i. selamlık
3 Genel reserved for s. mahsus
4 Ticaret/Ekonomi all rights are reserved tüm hakları saklıdır
5 Ticaret/Ekonomi all rights reserved her hakkı mahfuzdur
6 Ticaret/Ekonomi all rights reserved bütün hakları korunmuştur
7 Ticaret/Ekonomi all rights reserved her hakkı saklıdır
drive off:1 Genel drive off f. araçla bir yerden ayrılmak
2 Genel drive off f. defetmek
3 Genel drive off f. arabayla gitmek
4 Genel drive off f. kovmak
5 Genel drive off f. arabayla uzaklaşmak
6 Öbek Fiiller drive off arabayla uzaklaşıp gitmek
1 Genel drive off the track f. pist dışına çıkmak
2 Genel drive off the track f. pistten çıkmak
3 Otomotiv power take-off drive shaft guard kuyruk mili ara şaftı mahfazası
treasure:1 Yaygın Kullanım treasure i. hazine
2 Genel treasure f. üzerine titremek
3 Genel treasure f. çok değerli saymak
4 Genel treasure f. biriktirmek
5 Genel treasure f. değer vermek
6 Genel treasure f. değerini bilmek
7 Genel treasure f. toplamak
8 Genel treasure f. büyük değer vermek
9 Genel treasure f. çok kıymetli tutmak
10 Genel treasure i. değerli insan
11 Genel treasure i. gömü
1 Genel find a treasure f. define bulmak
2 Genel find a treasure f. hazine bulmak
3 Genel treasure up f. toplamak
4 Genel treasure up f. biriktirmek
5 Genel ancient treasure i. antik hazine
6 Genel antique treasure i. antik hazine
7 Genel art treasure i. sanat hazinesi
8 Genel buried treasure i. gömülü hazine
9 Genel great treasure i. büyük hazine
10 Genel hidden treasure i. gizli hazine
11 Genel lost treasure i. kayıp hazine
12 Genel national treasure i. milli hazine
13 Genel sprinkle treasure i. (gözde) çapak
reward:1 Yaygın Kullanım reward f. ödüllendirmek
2 Yaygın Kullanım reward i. mükafat
3 Yaygın Kullanım reward i. ödül
4 Genel earn reward f. ödül almak
5 Genel gain reward f. ödül almak
6 Genel get a reward f. mükafat almak
7 Genel get reward f. ödül almak
8 Genel give a reward f. mükafatlandırmak
9 Genel give a reward f. ödül vermek
10 Genel give a reward to somebody f. mükafatlandırmak
11 Genel obtain reward f. ödül almak
12 Genel reap reward f. ödül almak
13 Genel receive reward f. ödül almak
major :1 Yaygın Kullanım major s. ana
2 Yaygın Kullanım major s. büyük
3 Yaygın Kullanım major s. başlıca
4 Yaygın Kullanım major s. asıl
5 Genel major f. branşı doğrultusunda yoğunlaşmak
6 Genel major f. bir alanda uzmanlık eğitimi görmek/almak
7 Genel major f. bir uzmanlık alanında eğitim görmek
8 Genel major f. bir alanda uzmanlaşmak
milestone: 1 Yaygın Kullanım milestone i. kilometre taşı
2 Yaygın Kullanım milestone i. dönüm noktası
3 Genel milestone i. aşama
4 Genel milestone i. mil taşı
5 Genel milestone i. menzil taşı
6 Genel milestone i. önemli bir olay
7 Genel milestone i. milat
8 Genel milestone i. mesafe taşı
9 Deyim important milestone in someone's life hayatındaki/yaşamındaki önemli bir dönüm noktası
10 Deyim milestone in someone's life hayatının/yaşamının dönüm noktası
11 Ticaret/Ekonomi milestone dönüm noktaları
12 Ticaret/Ekonomi milestone önemli olay
13 Ticaret/Ekonomi milestone budgeting hedef bütçeleme tekniği
14 Ticaret/Ekonomi milestone payment ara işbitimi ödemesi
15 Ticaret/Ekonomi milestone payment hakediş ödemesi
16 Ticaret/Ekonomi milestone plan önemli tarihler
Menace :1 Yaygın Kullanım menace i. tehdit
2 Genel menace f. gözdağı vermek
3 Genel menace f. tehdit etmek
4 Genel menace i. korku
5 Genel menace i. tehlike
6 Genel menace i. gözdağı
7 Genel menace i. tehdit eden şey
8 Genel menace i. çok yaramaz çocuk
9 Genel menace i. haylaz çocuk
1 Genel become menace f. tehdit haline gelmek
2 Genel become menace f. tehdit olmak
3 Genel physical menace i. fiziksel tehdit
4 Teknik passive menace edilgen tehdit
5 Bilgisayar active menace aktif tehdit
6 Bilgisayar active menace etkin tehdit
7 Bilgisayar alien menace yabancı istilası
infection:1 Yaygın Kullanım infection i. enfeksiyon
2 Genel infection i. enfeksiyon
3 Genel infection i. bulaşma
4 Genel infection i. mikrop kapma
5 Genel infection i. sirayet
6 Genel infection i. iltihap
7 Genel infection i. hastalık
8 Genel infection i. bozulma
9 Genel infection i. bulaştırma
10 Teknik infection bulaşma
11 Teknik infection enfeksiyon
12 Medikal infection infeksiyon kontrolü
13 Medikal infection bulaşma
take on :1 Genel take on f. almak (taşıt kargoyu/yolcuyu)
2 Genel take on f. takınmak
3 Genel take on f. uğraşmak (biriyle)
4 Genel take on f. boy ölçüşmek
5 Genel take on f. üstlenmek
6 Genel take on f. (biriyle) boy ölçüşmek
7 Genel take on f. üstüne almak
8 Genel take on f. telaşlanmak
9 Genel take on f. kapışmak.
shotguns : av tüfekleri
make the playoffs f. playofflara yükselmek
brought:1 Genel brought s. getirtilen
2 Genel brought s. celp olunan
3 Genel brought s. verilen
4 Genel brought s. getirilmiş
1 Genel be brought forward f. öne sürülmek
2 Genel be brought into a certain state f. belirli bir duruma getirilmek
3 Genel be brought into doubt f. şüpheye düşürülmek
4 Genel be brought into force f. yürürlüğe konmak
5 Genel be brought into force f. yürürlüğe alınmak
6 Genel be brought into use f. kullanıma sunulmak
7 Genel be brought on/to the brink of chaos f. kaosun eşiğine sürüklenmek
8 Genel be brought to agenda f. gündeme gelmek
9 Genel be brought to agenda f. gündeme taşınmak
10 Genel be brought to daylight f. açığa çıkarılmak
round out :1 Genel round out f. tamamlamak
2 Genel round out f. bitirmek
3 Genel round out f. yuvarlaklaştırmak
4 Genel round out f. şişmanlamak
1 Genel out of round s. oval
2 Deyim round out something bitirmek
3 Deyim round out something sonlandırmak
4 Deyim round something out bitirmek
5 Deyim round something out sonlandırmak
6 Teknik out-of-round ovalleşmiş (boru)
immortal:1 Yaygın Kullanım immortal s. ölümsüz
2 Genel render someone/something immortal f. ölümsüz kılmak (birini/birşeyi)
3 Genel an immortal person believed to come in time of need i. hızır
4 Genel immortal girl i. ölümsüz kız
5 Genel immortal soul i. ölümsüz ruh
6 Genel immortal s. ölümsüz
7 Genel immortal s. kalımlı
8 Genel immortal s. sonsuz
9 Genel immortal s. baki
10 Genel immortal s. daim
gender:1 Genel gender i. cins
2 Genel gender i. toplumsal cinsiyet
3 Genel gender i. cinsiyet
4 Genel gender i. isim cinsi
5 Siyasal gender toplumsal cinsiyet
6 Dilbilim gender cins.
İngilizce En Çok kullanılan Kelimeler ve Deyimler
official :1 Yaygın Kullanım official i. memur
2 Yaygın Kullanım official s. resmi
3 Genel official i. resmi görevli
4 Genel official i. yetkili
5 Genel official i. resmi yetkili
6 Genel official i. görevli
7 Genel official i. resmi memur
1 Yaygın Kullanım official i. memur
2 Yaygın Kullanım official s. resmi
3 Genel official i. resmi görevli
4 Genel official i. yetkili
5 Genel official i. resmi yetkili
6 Genel official i. görevli
7 Genel official i. resmi memur
8 Genel official s. devlet
9 Genel official s. memura yakışır
10 Genel official s. memuriyete ait
11 Ticaret/Ekonomi official resmi görevli
12 Ticaret/Ekonomi official görevli
13 Ticaret/Ekonomi official memuriyete ait
14 Ticaret/Ekonomi official resmi
15 Ticaret/Ekonomi official memur
16 Ticaret/Ekonomi official idari
17 Ticaret/Ekonomi official memuriyetle ilgili
18 Hukuk official resmi sıfatı haiz
19 Hukuk official resmi
20 Siyasal official resmi
21 Medikal official ofisiyal
22 Basketbol official hakem
"official" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 434 sonuç
Kategori İngilizce Türkçe
1 Genel adopt an official manner f. işi resmiyete dökmek
2 Genel adopt an official manner f. resmiyete dökmek
3 Genel announce/proclaim something in the official gazette f. resmi gazetede duyurmak
4 Genel announce/proclaim something in the official gazette f. resmi gazetede ilan etmek
5 Genel be an official member f. resmi üye olmak
6 Genel be given an official/written warning (receive one) f. tutanak yemek
7 Genel become official f. resmiyet kazanmak
8 Genel launch/open a formal/official investigation f. resmi soruşturma başlatmak
9 Genel launch/open a formal/official investigation f. resmi soruşturma açmak
10 Genel make an established situation official f. resmiyete dökmek
11 Genel make an established situation official f. işi resmiyete dökmek
12 Genel make it official f. resmiyet kazandırmak
13 Genel make official f. resmiyete dökmek
14 Genel make official f. resmileştirmek
15 Genel make official f. resmiyet kazandırmak
16 Genel publish in the official gazette f. resmi gazetede yayımlamak
17 Genel publish in the official gazette f. resmi gazetede ilan etmek
18 Genel publish in the official gazette f. resmi gazetede duyurmak
19 Genel administrative official i. resmi yönetim
20 Genel approving official i. onaylayan yetkili
21 Genel bank official i. banka memuru
22 Genel city official i. resmi görevli
23 Genel city official i. belediye çalışanı
24 Genel city official i. devlet memuru
25 Genel company official i. şirket yetkilisi
26 Genel company official i. firma yetkilisi
27 Genel corrupt official i. yolsuzluk yapan memur
28 Genel corrupt official i. rüşvet yiyen memur
29 Genel countries where English is an official language i. ingilizcenin resmi olduğu ülkeler
30 Genel customs official i. gümrük memuru
31 Genel customs official i. gümrük görevlisi
32 Genel district administration official i. yerel yönetim yetkilisi
33 Genel examining official i. mümeyyiz
34 Genel government health official i. sağlık görevlisi
35 Genel government official i. memur
36 Genel government official i. hükümet yetkilisi
37 Genel government official i. devlet memuru
38 Genel government official i. devlet görevlisi
39 Genel head official of a district i. kaymakam
40 Genel invalidity of official i. vazife malullüğü
41 Genel key official i. anahtar yetkili
42 Genel law enforcement official i. emniyet görevlisi
43 Genel law regulating official salaries i. barem kanunu
44 Genel list of countries where english is an official language i. İingilizcenin resmî dil olduğu ülkelerin listesi
45 Genel list of countries where english is an official language i. ingilizcenin resmi olduğu ülkeler listesi
46 Genel name of the official signing the form i. formu imzalayan yetkilinin ismi
47 Genel official address in ottoman empire i. efendi
48 Genel official aid i. resmi yardım
49 Genel official approval i. resmi onay
50 Genel official authorities i. resmi makamlar
51 Genel official authorities i. resmi merciler
52 Genel official authority i. resmi yetkili
53 Genel official authorization i. izin oluru
54 Genel official authorization i. resmi yetki
55 Genel official body i. resmi kuruluş
56 Genel official border i. resmi sınır
57 Genel official building i. bina
58 Genel official building i. yönetim binası
59 Genel official bulletin i. resmi bülten
60 Genel official call i. resmi görüşme
61 Genel official car i. makam aracı
62 Genel official car i. resmi araç
63 Genel official car i. makam arabası
64 Genel official cars i. resmi arabalar
65 Genel official certificate i. tezkere
66 Genel official character i. resmiyet
67 Genel official communication i. tezkere
68 Genel official document i. resmi evrak
69 Genel official dress i. resmi elbise
70 Genel official dress i. resmi kıyafet
71 Genel official dress i. üniforma
72 Genel official duty i. memuriyet
73 Genel official figure i. resmi rakam
74 Genel official figures i. resmi rakamlar
75 Genel official formality i. resmi formalite
76 Genel official gazette i. resmi gazete
77 Genel official historian i. resmi tarihçi
78 Genel official holiday i. resmi bayram
79 Genel official holiday i. resmi tatil
80 Genel official ideology i. resmi ideoloji
81 Genel official invitee i. resmi davetli
82 Genel official invitee list i. resmi davetli listesi
83 Genel official language i. resmi dil
84 Genel official letters i. resmi yazılar
85 Genel official member i. resmi üye
86 Genel official message i. tezkere
87 Genel official minute book i. kararname defteri
88 Genel official oath i. devlet memuriyeti yemini
89 Genel official oath i. memuriyete giriş yemini
90 Genel official offer i. resmi teklif
91 Genel official paper i. resmi evrak
92 Genel official permission i. resmi izin
93 Genel official position i. koltuk
94 Genel official post i. memuriyet
95 Genel official records i. resmi kayıtlar
96 Genel official regulations i. resmi/yasal düzenlemeler/yönetmelikler
97 Genel official regulations i. resmi düzenlemeler
98 Genel official relation i. resmi görüşme
99 Genel official relations i. resmi ilişkiler
100 Genel official report i. tutanak
101 Genel official report i. zabıt
102 Genel official residence i. resmi konut
103 Genel official residence i. devlet konutu
104 Genel official seal i. damga
105 Genel official trip i. resmi gezi
106 Genel official writing i. resmi yazı
107 Genel ottoman constabulary-official for public order i. muhtesib
108 Genel ottoman constabulary-official for public order i. ihtisab emini
109 Genel public health official i. sıhhiyeci
110 Genel public official i. kamu görevlisi
111 Genel railway official i. demiryolu memuru
112 Genel senior official i. üst düzey yetkili
113 Genel senior official i. üst düzey görevli
114 Genel senior official i. üst yetkili
115 Genel state official i. devlet memuru
116 Genel the official story i. resmi hikaye
117 Genel top official i. üst düzey görevli
118 Genel turkey's official football betting game i. iddaa
119 Genel union official i. sendika memuru
120 Genel warehouse official i. ambar memuru
121 Genel semi-official s. yarı resmi
122 Genel from official sources zf. resmi ağızlardan
123 Genel from official sources zf. resmi kaynaklardan
124 İfadeler according to official figures resmi rakamlara göre
125 İfadeler according to the official figures resmi rakamlara göre
126 İfadeler through an official channel resmi yolla
127 Atasözü public official devlet personeli
128 Konuşma Dili make it official resmileştirmek
129 Konuşma what is their official language? onların resmi dili ne?
130 Konuşma what is their official language? resmi dilleri nedir?
131 Konuşma what is their official language? onların resmi dili nedir?
132 Konuşma what is their official language? resmi dilleri ne?
133 Ticaret/Ekonomi a company official kurum yetkilisi
134 Ticaret/Ekonomi a company official şirket yetkilisi
135 Ticaret/Ekonomi a company official firma yetkilisi
136 Ticaret/Ekonomi carrying out official inquiries idari soruşturmanın yapılması
137 Ticaret/Ekonomi carrying out official inquiries idari
138 Ticaret/Ekonomi certified official yeminli memur
139 Ticaret/Ekonomi certified official yetkili memur
140 Ticaret/Ekonomi current official parity mevcut resmi parite
141 Ticaret/Ekonomi current official rate mevcut resmi parite
142 Ticaret/Ekonomi customs official gümrük memuru
143 Ticaret/Ekonomi for official use only resmi hizmete mahsustur
144 Ticaret/Ekonomi foreign official deposits yabancı hükümetlerin veya resmi mali kurumların abd'de dolarla ödeme yapmak amacıyla federal rezerv bankası'nda tuttukları,genellikle çek hesabı şeklindeki fonlar
145 Ticaret/Ekonomi make an official report tutanak tanzim etmek
146 Ticaret/Ekonomi make an official report tutanak düzenlemek
147 Ticaret/Ekonomi make an official report zabıt tanzim etmek
148 Ticaret/Ekonomi official act resmi muamele
149 Ticaret/Ekonomi official announcement resmi ilan
150 Ticaret/Ekonomi official announcement resmi duyuru
151 Ticaret/Ekonomi official auction resmi müzayede
152 Ticaret/Ekonomi official auction açık artırma
153 Ticaret/Ekonomi official auction aleni müzayede
154 Ticaret/Ekonomi official auction market resmi müzayede pazarı
155 Ticaret/Ekonomi official authorities resmi otoriteler
156 Ticaret/Ekonomi official authorities resmi merciler
157 Ticaret/Ekonomi official authority resmi yetki
158 Ticaret/Ekonomi official authority resmi otorite
159 Ticaret/Ekonomi official bank rate resmi faiz oranı
160 Ticaret/Ekonomi official bodies/organs resmi organlar
161 Ticaret/Ekonomi official bond resmi senet
162 Ticaret/Ekonomi official books of account resmi hesap defterleri
163 Ticaret/Ekonomi official business resmi işler
164 Ticaret/Ekonomi official call resmi görüşme
165 Ticaret/Ekonomi official check banka çeki
166 Ticaret/Ekonomi official conciliator resmi arabulucu
167 Ticaret/Ekonomi official confirmation resmi onaylama
168 Ticaret/Ekonomi official copy resmi nüsha
169 Ticaret/Ekonomi official cost of living index resmi geçim endeksi
170 Ticaret/Ekonomi official creditor borç veren resmi kuruluş
171 Ticaret/Ekonomi official creditors kredi veren resmi kuruluşlar
172 Ticaret/Ekonomi official dealing resmi işlem
173 Ticaret/Ekonomi official dealings resmi işlemler
174 Ticaret/Ekonomi official denial resmi tekzip
175 Ticaret/Ekonomi official deposit resmi mevduat
176 Ticaret/Ekonomi official deposits resmi mevduat
177 Ticaret/Ekonomi official development assistance resmi kalkınma yardımları
178 Ticaret/Ekonomi official document resmi belge
179 Ticaret/Ekonomi official dress resmi kıyafet
180 Ticaret/Ekonomi official duties resmi görevler
181 Ticaret/Ekonomi official duty resmi görev
182 Ticaret/Ekonomi official environment resmi ortam
183 Ticaret/Ekonomi official exchange broker resmi borsa acentesi
184 Ticaret/Ekonomi official exchange rate resmi kur
185 Ticaret/Ekonomi official exchange rate resmi döviz kuru
186 Ticaret/Ekonomi official exchange rate resmi döviz kuru
187 Ticaret/Ekonomi official foreign exchange market resmi döviz piyasası
188 Ticaret/Ekonomi official foreigner resmi yabancı
189 Ticaret/Ekonomi official gazette resmi gazete
190 Ticaret/Ekonomi official in charge resmi yetkili
191 Ticaret/Ekonomi official institutions' deposit resmi kuruluşlar mevduatı
192 Ticaret/Ekonomi official interest rate resmi faiz oranı
193 Ticaret/Ekonomi official invoice resmi fatura
194 Ticaret/Ekonomi official journal (o.j) resmi gazete (r.g)
195 Ticaret/Ekonomi official language resmi dil
196 Ticaret/Ekonomi official launch resmi açılış
197 Ticaret/Ekonomi official launch resmi lansman
198 Ticaret/Ekonomi official launch date resmi açılış tarihi
199 Ticaret/Ekonomi official launch date resmi lansman tarihi
200 Ticaret/Ekonomi official letter resmi yazı
201 Ticaret/Ekonomi official letter resmi mektup
202 Ticaret/Ekonomi official list resmi liste
203 Ticaret/Ekonomi official mediator resmi arabulucu
204 Ticaret/Ekonomi official members asil üyeler
205 Ticaret/Ekonomi official minutes book resmi karar defteri
206 Ticaret/Ekonomi official monetary reserves resmi parasal rezervler
207 Ticaret/Ekonomi official monetary reserves resmi parasal rezerler
208 Ticaret/Ekonomi official notice resmi tebligat
209 Ticaret/Ekonomi official notice resmi tebliğ
210 Ticaret/Ekonomi official operations resmi işlemler
211 Ticaret/Ekonomi official order resmi sipariş
212 Ticaret/Ekonomi official par value resmi par değer
213 Ticaret/Ekonomi official parity resmi parite
214 Ticaret/Ekonomi official partner resmi ortak
215 Ticaret/Ekonomi official patent bulletin resmi patent bülteni
216 Ticaret/Ekonomi official policy resmi politika
217 Ticaret/Ekonomi official postal service resmi posta servisi/hizmeti
218 Ticaret/Ekonomi official poverty line resmi yoksulluk sınırı
219 Ticaret/Ekonomi official power resmi yetki
220 Ticaret/Ekonomi official proceedings resmi işlemler
221 Ticaret/Ekonomi official project resmi proje
222 Ticaret/Ekonomi official quotation resmi kotasyon
223 Ticaret/Ekonomi official rate resmi kur
224 Ticaret/Ekonomi official rate of discount resmi iskonto oranı
225 Ticaret/Ekonomi official receiver resmi tasfiye memuru
226 Ticaret/Ekonomi official reconciler resmi arabulucu
227 Ticaret/Ekonomi official referee resmi bilirkişi
228 Ticaret/Ekonomi official referee resmi hakem
229 Ticaret/Ekonomi official report tutanak
230 Ticaret/Ekonomi official report zabıt
231 Ticaret/Ekonomi official reserve account resmi rezervler hesabı
232 Ticaret/Ekonomi official reserve assets resmi rezerv araçları
233 Ticaret/Ekonomi official reserve balance resmi rezerv dengesi
234 Ticaret/Ekonomi official reserve balance resmi rezervler dengesi
235 Ticaret/Ekonomi official reserve transactions resmi rezerv işlemleri
236 Ticaret/Ekonomi official reserves resmi rezervler
237 Ticaret/Ekonomi official residence devlet konutu
238 Ticaret/Ekonomi official response resmi yanıt
239 Ticaret/Ekonomi official sale resmi satış
240 Ticaret/Ekonomi official seal resmi mühür
241 Ticaret/Ekonomi official settlements account resmi rezervler hesabı
242 Ticaret/Ekonomi official settlements balance resmi rezervler dengesi
243 Ticaret/Ekonomi official sponsorship resmi sponsorluk
244 Ticaret/Ekonomi official statement tebliğ
245 Ticaret/Ekonomi official strike resmi grev
246 Ticaret/Ekonomi official title register tapu sicili
247 Ticaret/Ekonomi official transaction resmi muamele
248 Ticaret/Ekonomi official transactions resmi muameleler
249 Ticaret/Ekonomi official transactions resmi işlemler
250 Ticaret/Ekonomi official transactions balance resmi işlemler dengesi
251 Ticaret/Ekonomi official use resmi kullanım
252 Ticaret/Ekonomi published in the official gazette resmi gazete'de yayınlanmış
253 Ticaret/Ekonomi quasi official yarı resmi
254 Ticaret/Ekonomi railway official demiryolu memuru
255 Ticaret/Ekonomi stock exchange official list borsa fiyat listesi
256 Ticaret/Ekonomi tendering official ihale yetkilisi
257 Ticaret/Ekonomi trade union official sendika görevlisi
258 Ticaret/Ekonomi trade union official sendika memuru
259 Hukuk breach of official duty resmi bir görevin ihlal edilmesi
260 Hukuk deceiving official authorities resmi mercileri iğfal
261 Hukuk diplomatic official diplomatik görevli
262 Hukuk false accusation and deceiving official authorities suç tasnii ve resmi mercileri iğfal
263 Hukuk forgery of official documents resmi belgede sahtecilik
264 Hukuk forgery of official documents resmi evrakta sahtecilik
265 Hukuk formal/official investigation resmi soruşturma
266 Hukuk official act resmi işlem
267 Hukuk official complaint resmi şikayet
268 Hukuk official complaint suç duyurusu
269 Hukuk official deed resmi borç senedi
270 Hukuk official document resmi varaka
271 Hukuk official document resmi belge
272 Hukuk official duty resmi vazife
273 Hukuk official fee resmi harç
274 Hukuk official form resmi şekil
275 Hukuk official gazette resmi gazete
276 Hukuk official gazette resmi gazete
277 Hukuk official language resmi dil
278 Hukuk official liquidation resmi tasfiye
279 Hukuk official liquidator resmi tasfiye memurları
280 Hukuk official misconduct resmi bir görevde görevi kötüye kullanma
281 Hukuk official misconduct disiplini suistimal
282 Hukuk official rate resmi kur
283 Hukuk official receiver haciz işlemlerini takiple görevli memur
284 Hukuk official receiver sendik
285 Hukuk official receiver iflas idarecisi
286 Hukuk official receiver mahkeme tarafından atanan tasfiye görevlisi
287 Hukuk official receiver yediemin
288 Hukuk official receiver in bankruptcy sendik
289 Hukuk official receiver in bankruptcy müflislerin alacağını takiple görevli resmi heyet
290 Hukuk official receivers resmi tasfiye memurları
291 Hukuk official report zabıt varakası
292 Hukuk official search resmi inceleme
293 Hukuk official search tapu sicili dosyalarının incelenmesi
294 Hukuk official solicitor mahkemece görevli müşavir avukat
295 Hukuk official solicitor mahkeme tarafından görevlendirilmiş dava vekili
296 Hukuk official title register tapu sicili
297 Hukuk official translation resmi tercüme
298 Hukuk official will resmi vasiyetname
299 Hukuk official written accusation iddianame
300 Hukuk official written accusation itham
301 Hukuk official written accusation suç isnadı
302 Hukuk official written accusation suçlama
303 Hukuk official written accusation dava
304 Hukuk official written accusation ithamname
305 Hukuk public official kamu görevlisi
306 Hukuk publication in the official gazette resmi gazetede yayım
307 Hukuk state official devlet görevlisi
308 Siyasal compensatory official support telafi edici resmi destek
309 Siyasal co-official language eş resmi dil
310 Siyasal corrupt official yolsuzluk yapan kamu görevlisi
311 Siyasal defense ministry official savunma bakanlığı görevlisi
312 Siyasal defense ministry official savunma bakanlığı memuru
313 Siyasal depose from an official position resmi mevkiden indirmek
314 Siyasal european parliament sitting official reports avrupa parlamentosu resmi oturum tutanakları
315 Siyasal european parliament sittings official reports avrupa parlamentosu resmi oturum tutanakları
316 Siyasal government official devlet memuru
317 Siyasal government official hükümet yetkilisi
318 Siyasal high-ranking official üst düzey memur
319 Siyasal hold official talks resmi temaslarda bulunmak
320 Siyasal hold official talks resmi temasta bulunmak
321 Siyasal in an official capacity resmi hüviyetle
322 Siyasal in an official capacity resmi yetkisine dayanarak
323 Siyasal municipal official belediye çalışanı
324 Siyasal office for official publications of the european communities avrupa toplulukları resmi yayınlar ofisi
325 Siyasal office for official publications of the european communities avrupa toplulukları resmi yayınlar bürosu
326 Siyasal official and commercial transactions resmi ve ticari işlemler
327 Siyasal official anıtkabir memorial book anıtkabir özel defteri
328 Siyasal official apology resmi özür
329 Siyasal official archive resmi arşiv
330 Siyasal official authorisation faaliyet izni
331 Siyasal official authority resmi makam
332 Siyasal official authority resmi yetki
333 Siyasal official authority resmi merci
334 Siyasal official authority resmi otoroite
335 Siyasal official candidate resmi aday
336 Siyasal official ceremony resmi tören
337 Siyasal official ceremony resmi merasim
338 Siyasal official chauffeur makam şoförü
339 Siyasal official community resmi camia
340 Siyasal official consolidation of legislation mevzuatın resmi bütünleştirilmesi
341 Siyasal official declaration resmi açıklama
342 Siyasal official development assistance (oda) resmi kalkınma yardımı
343 Siyasal official development assistance (oda) resmi kalkınma yardımı
344 Siyasal official discourse resmi söylem
345 Siyasal official discourse devlet söylemi
346 Siyasal official emissary resmi elçi
347 Siyasal official emissary resmi temsilci
348 Siyasal official foreign exchange market resmi döviz piyasası
349 Siyasal official foreign exchange reserve resmi döviz rezervi
350 Siyasal official formalities resmi formaliteler
351 Siyasal official guest resmi davetli
352 Siyasal official history resmi tarih
353 Siyasal official ideology resmi ideoloji
354 Siyasal official invitation resmi davet
355 Siyasal official journal resmi gazete
356 Siyasal official journal of the eu avrupa birliği resmi gazetesi
357 Siyasal official journal of the european communities avrupa toplulukları resmi gazetesi
358 Siyasal official journal of the european union avrupa birliği resmi gazetesi
359 Siyasal official language resmi dil
360 Siyasal official national holiday resmi ulusal tatil
361 Siyasal official national holiday ulusal resmi tatil
362 Siyasal official position of the european parliament avrupa parlamentosu'nun resmi görüşü/duruşu
363 Siyasal official power resmi yetki
364 Siyasal official representative resmi temsilci
365 Siyasal official rite or observance resmi seremoni
366 Siyasal official rite or observance resmi tören
367 Siyasal official secrets resmi sırlar
368 Siyasal official secrets devlet sırları
369 Siyasal official source resmi kaynak
370 Siyasal official state religion resmi devlet dini
371 Siyasal official visit resmi temas
372 Siyasal official visit resmi ziyaret
373 Siyasal official welcoming ceremony resmi karşılama töreni
374 Siyasal official/elected neighborhood representative muhtar
375 Siyasal pay an official visit resmi temasta bulunmak
376 Siyasal pay an official visit resmi ziyarette bulunmak
377 Siyasal pay official visits resmi temaslarda bulunmak
378 Siyasal pay official visits resmi ziyaretlerde bulunmak
379 Siyasal public official devlet memuru
380 Siyasal public official kamu görevlisi
381 Siyasal public official kamu çalışanı
382 Siyasal religious official din işleri memuru
383 Siyasal religious official din görevlisi
384 Siyasal semi-official institution yarı resmi kurum
385 Siyasal semi-official institutions yarı resmi kuruluşlar
386 Siyasal semi-official organization yarı resmi kurum
387 Siyasal semi-official organization yarı resmi kuruluş
388 Siyasal semi-official organizations yarı resmi kuruluşlar
389 Siyasal senior intelligence official kıdemli istihbarat memuru
390 Siyasal senior ministry official üst düzey bakanlık yetkilisi
391 Kurum/Kuruluş association of official analytical chemists resmi analitik kimyagerler birliği
392 Kurum/Kuruluş office for official publications of the european communities avrupa topluluğu resmi yayın ofisi
393 Kurum/Kuruluş section of official gazette and documentation resmi gazete ve dokümantasyon şube müdürlüğü
394 Turizm official holiday resmi tatil
395 Turizm union of internatıonal official tourism organizations uluslararası turizm kamu teşekkülleri birliği
396 Teknik official duty resmi hızmet
397 Teknik official duty resmi hizmet
398 Teknik official duty görev
399 Bilgisayar official i̇nstagram account resmi instagram hesabı
400 Bilgisayar official web site resmi web sitesi
401 Bilgisayar official web site resmi internet sitesi
402 Bilgisayar official website resmi internet sitesi
403 Bilgisayar security official güvenlik sorumlusu
404 Bilişim security official güvenlik sorumlusu
405 İnşaat construction official bina emini
406 İnşaat official in charge of construction bina emini
407 Havacılık official airline guide resmi havayolları kılavuzu
408 Havacılık official airline guide uluslararası uçuşları içeren bir amerikan rehber kitapçığı
409 Medikal official development assistance resmi kalkınma yardımı
410 Gıda method of analysis for the official control of the vinyl chloride monomer level in materials and articles which are intended to come into contact with foodstuffs gıda maddeleri ile temas eden madde ve malzemelerdeki vinil klorür monomer miktarı analiz yöntemi
411 Gıda method of analysis for the official control of vinyl chloride released by materials and articles into foodstuffs madde ve malzemelerden gıda maddelerine geçen vinil klorür miktarı analiz metodu
412 Gıda official control resmi kontrol
413 Gıda sampling procedure and method of analysis for the official control of the temperatures of quick-frozen foods intended for human consumption kişiler tarafından tüketimi öngörülen hızlı dondurulmuş gıdaların sıcaklık kontrolü için numune alma ve analiz metodu
414 Eğitim official curriculum resmi müfredat
415 Eğitim official school song okulun resmi şarkısı
416 Eğitim official school song resmi okul şarkısı
417 Eğitim the official song of the school resmi okul şarkısı
418 Eğitim the official song of the school okulun resmi şarkısı
419 Dilbilim official language resmi dil
420 Tarih ottoman official employed in a government office kalem efendisi
421 Askeri civilian official sivil memur
422 Askeri official correspondence resmi yazışma
423 Askeri official credit resmi kredi
424 Askeri official credit deposit resmi kredi mevduatı
425 Askeri official envelope resmi zarf
426 Askeri official information resmi bilgi
427 Askeri official information resmi haber
428 Askeri official military publication resmi askeri yayın
429 Askeri official military publication catalogue resmi askeri yayın
430 Askeri official training literature resmi eğitim yayınları
431 Spor official live timing resmi canlı derece sistemi/göstergesi
432 Spor official timing resmi zaman ölçümü
433 Spor official timing resmi zaman tutma
434 Futbol official match resmi maç
unforgettable :1 Genel unforgettable s. unutulmayan
2 Genel unforgettable s. unutulamayan
3 Genel unforgettable s. unutulmayacak
4 Genel unforgettable s. unutulmaz
1 Genel make unforgettable f. unutulmaz kılmak
2 Konuşma Dili unforgettable moment unutulmaz an
3 Konuşma the most unforgettable moment of my life hayatımın en unutulmaz anı.
Reserved :1 Yaygın Kullanım reserved s. rezerve
2 Genel reserved s. ağzı kapalı
3 Genel reserved s. saklanılmış
4 Genel reserved s. tutulmuş
5 Genel reserved s. çekingen
6 Genel reserved s. ayrılan
7 Genel reserved s. mesafeli (davranış)
1 Genel reserved parking space i. ayrılmış araç park yeri
2 Genel the portion of a house reserved for men i. selamlık
3 Genel reserved for s. mahsus
4 Ticaret/Ekonomi all rights are reserved tüm hakları saklıdır
5 Ticaret/Ekonomi all rights reserved her hakkı mahfuzdur
6 Ticaret/Ekonomi all rights reserved bütün hakları korunmuştur
7 Ticaret/Ekonomi all rights reserved her hakkı saklıdır
drive off:1 Genel drive off f. araçla bir yerden ayrılmak
2 Genel drive off f. defetmek
3 Genel drive off f. arabayla gitmek
4 Genel drive off f. kovmak
5 Genel drive off f. arabayla uzaklaşmak
6 Öbek Fiiller drive off arabayla uzaklaşıp gitmek
1 Genel drive off the track f. pist dışına çıkmak
2 Genel drive off the track f. pistten çıkmak
3 Otomotiv power take-off drive shaft guard kuyruk mili ara şaftı mahfazası
treasure:1 Yaygın Kullanım treasure i. hazine
2 Genel treasure f. üzerine titremek
3 Genel treasure f. çok değerli saymak
4 Genel treasure f. biriktirmek
5 Genel treasure f. değer vermek
6 Genel treasure f. değerini bilmek
7 Genel treasure f. toplamak
8 Genel treasure f. büyük değer vermek
9 Genel treasure f. çok kıymetli tutmak
10 Genel treasure i. değerli insan
11 Genel treasure i. gömü
1 Genel find a treasure f. define bulmak
2 Genel find a treasure f. hazine bulmak
3 Genel treasure up f. toplamak
4 Genel treasure up f. biriktirmek
5 Genel ancient treasure i. antik hazine
6 Genel antique treasure i. antik hazine
7 Genel art treasure i. sanat hazinesi
8 Genel buried treasure i. gömülü hazine
9 Genel great treasure i. büyük hazine
10 Genel hidden treasure i. gizli hazine
11 Genel lost treasure i. kayıp hazine
12 Genel national treasure i. milli hazine
13 Genel sprinkle treasure i. (gözde) çapak
reward:1 Yaygın Kullanım reward f. ödüllendirmek
2 Yaygın Kullanım reward i. mükafat
3 Yaygın Kullanım reward i. ödül
4 Genel earn reward f. ödül almak
5 Genel gain reward f. ödül almak
6 Genel get a reward f. mükafat almak
7 Genel get reward f. ödül almak
8 Genel give a reward f. mükafatlandırmak
9 Genel give a reward f. ödül vermek
10 Genel give a reward to somebody f. mükafatlandırmak
11 Genel obtain reward f. ödül almak
12 Genel reap reward f. ödül almak
13 Genel receive reward f. ödül almak
major :1 Yaygın Kullanım major s. ana
2 Yaygın Kullanım major s. büyük
3 Yaygın Kullanım major s. başlıca
4 Yaygın Kullanım major s. asıl
5 Genel major f. branşı doğrultusunda yoğunlaşmak
6 Genel major f. bir alanda uzmanlık eğitimi görmek/almak
7 Genel major f. bir uzmanlık alanında eğitim görmek
8 Genel major f. bir alanda uzmanlaşmak
milestone: 1 Yaygın Kullanım milestone i. kilometre taşı
2 Yaygın Kullanım milestone i. dönüm noktası
3 Genel milestone i. aşama
4 Genel milestone i. mil taşı
5 Genel milestone i. menzil taşı
6 Genel milestone i. önemli bir olay
7 Genel milestone i. milat
8 Genel milestone i. mesafe taşı
9 Deyim important milestone in someone's life hayatındaki/yaşamındaki önemli bir dönüm noktası
10 Deyim milestone in someone's life hayatının/yaşamının dönüm noktası
11 Ticaret/Ekonomi milestone dönüm noktaları
12 Ticaret/Ekonomi milestone önemli olay
13 Ticaret/Ekonomi milestone budgeting hedef bütçeleme tekniği
14 Ticaret/Ekonomi milestone payment ara işbitimi ödemesi
15 Ticaret/Ekonomi milestone payment hakediş ödemesi
16 Ticaret/Ekonomi milestone plan önemli tarihler
Menace :1 Yaygın Kullanım menace i. tehdit
2 Genel menace f. gözdağı vermek
3 Genel menace f. tehdit etmek
4 Genel menace i. korku
5 Genel menace i. tehlike
6 Genel menace i. gözdağı
7 Genel menace i. tehdit eden şey
8 Genel menace i. çok yaramaz çocuk
9 Genel menace i. haylaz çocuk
1 Genel become menace f. tehdit haline gelmek
2 Genel become menace f. tehdit olmak
3 Genel physical menace i. fiziksel tehdit
4 Teknik passive menace edilgen tehdit
5 Bilgisayar active menace aktif tehdit
6 Bilgisayar active menace etkin tehdit
7 Bilgisayar alien menace yabancı istilası
infection:1 Yaygın Kullanım infection i. enfeksiyon
2 Genel infection i. enfeksiyon
3 Genel infection i. bulaşma
4 Genel infection i. mikrop kapma
5 Genel infection i. sirayet
6 Genel infection i. iltihap
7 Genel infection i. hastalık
8 Genel infection i. bozulma
9 Genel infection i. bulaştırma
10 Teknik infection bulaşma
11 Teknik infection enfeksiyon
12 Medikal infection infeksiyon kontrolü
13 Medikal infection bulaşma
take on :1 Genel take on f. almak (taşıt kargoyu/yolcuyu)
2 Genel take on f. takınmak
3 Genel take on f. uğraşmak (biriyle)
4 Genel take on f. boy ölçüşmek
5 Genel take on f. üstlenmek
6 Genel take on f. (biriyle) boy ölçüşmek
7 Genel take on f. üstüne almak
8 Genel take on f. telaşlanmak
9 Genel take on f. kapışmak.
shotguns : av tüfekleri
make the playoffs f. playofflara yükselmek
brought:1 Genel brought s. getirtilen
2 Genel brought s. celp olunan
3 Genel brought s. verilen
4 Genel brought s. getirilmiş
1 Genel be brought forward f. öne sürülmek
2 Genel be brought into a certain state f. belirli bir duruma getirilmek
3 Genel be brought into doubt f. şüpheye düşürülmek
4 Genel be brought into force f. yürürlüğe konmak
5 Genel be brought into force f. yürürlüğe alınmak
6 Genel be brought into use f. kullanıma sunulmak
7 Genel be brought on/to the brink of chaos f. kaosun eşiğine sürüklenmek
8 Genel be brought to agenda f. gündeme gelmek
9 Genel be brought to agenda f. gündeme taşınmak
10 Genel be brought to daylight f. açığa çıkarılmak
round out :1 Genel round out f. tamamlamak
2 Genel round out f. bitirmek
3 Genel round out f. yuvarlaklaştırmak
4 Genel round out f. şişmanlamak
1 Genel out of round s. oval
2 Deyim round out something bitirmek
3 Deyim round out something sonlandırmak
4 Deyim round something out bitirmek
5 Deyim round something out sonlandırmak
6 Teknik out-of-round ovalleşmiş (boru)
immortal:1 Yaygın Kullanım immortal s. ölümsüz
2 Genel render someone/something immortal f. ölümsüz kılmak (birini/birşeyi)
3 Genel an immortal person believed to come in time of need i. hızır
4 Genel immortal girl i. ölümsüz kız
5 Genel immortal soul i. ölümsüz ruh
6 Genel immortal s. ölümsüz
7 Genel immortal s. kalımlı
8 Genel immortal s. sonsuz
9 Genel immortal s. baki
10 Genel immortal s. daim
gender:1 Genel gender i. cins
2 Genel gender i. toplumsal cinsiyet
3 Genel gender i. cinsiyet
4 Genel gender i. isim cinsi
5 Siyasal gender toplumsal cinsiyet
6 Dilbilim gender cins.
ingilizce En Çok kullanılan Kelimeler
noob:çaylak,acemi.
newbie :acemi.
novice:acemi bir işe yeni başlayan kimse rahip veya rahibe adayı {i} çırak,toy keşiş adayı yeni kimse {i} acemi çaylak {i} papaz adayı {i} rahibe adayı {i} yeni,amatör
stage:evre,sahneye koymak
2 Yaygın Kullanım stage f. sahnelemek
3 Yaygın Kullanım stage i. evre
4 Yaygın Kullanım stage i. etap
5 Yaygın Kullanım stage i. kademe
6 Yaygın Kullanım stage i. aşama
düzenlemek
9 Genel stage f. tertip etmek
10 Genel stage f. hazırlamak
11 Genel stage f. yürütmek
12 Genel stage f. yönlendirmek
crew:1 Yaygın Kullanım crew i. mürettebat
2 Yaygın Kullanım crew i. tayfa
3 Genel crew i. personel
4 Genel crew i. kitle
5 Genel crew i. takım
6 Genel crew i. sürü
7 Genel crew i. çete
challenge:meydan okumak
1 Yaygın Kullanım f. karşı çıkmak
2 Yaygın Kullanım challenge f. meydan okumak
3 Yaygın Kullanım challenge f. düelloya davet etmek
4 Yaygın Kullanım challenge f. dövüşe davet etmek
5 Yaygın Kullanım challenge i. meydan okuma
6 Yaygın Kullanım challenge i. zorlu iş/görev
7 Yaygın Kullanım challenge i. zorluk
upcoming:1 Genel upcoming s. olmak üzere olan
2 Genel upcoming s. gelecek
3 Genel upcoming s. olacak
4 Genel upcoming s. yaklaşan
5 Genel upcoming s. olması yakın
6 Genel upcoming s. gerçekleşmesi yakın.
Wish :1 Yaygın Kullanım wish f. dilemek
2 Yaygın Kullanım wish f. temenni etmek
3 Yaygın Kullanım wish i. arzu
4 Yaygın Kullanım wish i. dilek
5 Yaygın Kullanım wish i. istek
6 Yaygın Kullanım wish i. temenni.
7 Genel wish f. dilemek (iyi bir şey)
8 Genel wish f. arzu etmek
Flow:akmak
{f} akmak
Nehir göle akmaktadır. - The river flows into the lake.
Nehir denize doğru akmaktadır. - The river flows down to the sea.
{i} debi {i} akım {i} akış
Nakit akışı sorunumuz var. - We have a cash flow problem.
Çıkıştaki akış hızı, çıkış kapakçığının etrafındaki basınç farkıyla orantılıdır. - The exit flowrate is proportional to the pressure difference around the exit valve.
flow-akıntı
Humboldt akıntısı Güney Amerika'nın batı kıyısı boyunca kuzeye doğru akan soğuk bir okyanus akıntısıdır. - The Humboldt current is a cold ocean current that flows north along the west coast of South America.
Hayatta bir şey elde etmek istiyorsanız, akıntıya karşı yüzmelisiniz. - If you want to get something in life, you should go against the flow.
Flow-{i} cereyan {f} ak {i} adet (Tıp) Akı
Bu nehir yüzmek için çok akıntılı. - This river flows too fast to swim in.
Çıkıştaki akış hızı, çıkış kapakçığının etrafındaki basınç farkıyla orantılıdır. - The exit flowrate is proportional to the pressure difference around the exit valve.
{f} (saç) sarkmakdeveran e yükselmek deniz seyelan (Tıp) akıntı miktarıakın akın gitmek su basması (Argo) sözlerin akışı (Tıp) flovdenizin kabarması (Denizbilim) faz
Çiçekler hakkında daha fazla öğrenmek istiyordu. - He wanted to know more about the flowers.
deveran etmek düşmek {i} akan miktarakın
Hayatta bir şey elde etmek istiyorsanız, akıntıya karşı yüzmelisiniz. - If you want to get something in life, you should go against the flow.
Bu nehir yüzmek için çok akıntılı. - This river flows too fast to swim in.
(sıvı) akmak gel
Geçmiş ve gelecek yok; her şey sonsuz bir şimdikilikte akıyor. - There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
Bu çiçekler Hollanda’dan geliyor. - These flowers come from Holland.
med akıp gitmek (kan/vb.) dolaşmak akma
Nehir göle akmaktadır. - The river flows into the lake.
Nehir denize doğru akmaktadır. - The river flows down to the sea.
seyelan etmek {f} basmak {i} regldalgalanmak (Tıp) Muayyenzamanda akan su v.s.miktarı {f} (elbise/kumaş) (belirli bir şekilde) dökülmek, düşmek, durmak, oturmak {f} süzülmek {i} met
Çiçekler o kadar narin ve güzeldir ki şiirler ve metaforlar olmadan onlar hakkında konuşamazsın. - Flowers are so fragile and so beautiful, that you can't speak about them without poetry or metaphors.
{i} aybaşı (Askeri) AKIŞ: Elektronların bir iletkenden veya elektrotlar arasındaki boşluktan geçişi {f} yükselmek (deniz)akıntı gibi gitmek {i} akıcılıkakıtmak {f} met halinde olmakflowing bowl içki dolmak {f} dökülmek {f} taşmakkabarmak bol bol içilmek su basmak içki kâsesi {f} dolaşmak {i} kabarmaflowing akıcı dopdolu olmak {f} bastırmak {f} akıcı olmaksallanmak belagatli oturmak durmak (Tıp) flow sitometreaky
İlgili Terimler
faucet:musluk
Sızdıran musluklar çok su israf eder. - Leaky faucets waste a lot of water.
Mutfaktaki musluk damlıyor. - The faucet in the kitchen is dripping.
avatory faucet-lavabo musluğu
faucet pipe-musluk borusu
endorse:Onaylamak=confirm=teyit etmek,doğrulamak.
endorse a bill f. çeki ciro etmek.
confirm:teyit etmek,doğrulamak.
agree and confirm f. kabul ve teyit etmek.
confirm again f. tekrar onaylamak
confirm one’s identity f. (ölü vb) birini teşhis etmek
confirm cancel iptali onayla
click to confirm onaylamak için tıkla
confirm change değişikliği onayla
confirm connection delete bağlantı silinmesini onayla
confirm device aygıtı onayla
confirm device removal aygıt kaldırmayı doğrula
confirm folder delete klasör silinmesini onayla
confirm multiple connection delete çoklu bağlantı silinmesini onayla
confirm new password yeni parolayı onaylayın
confirm password parolayı onaylayın
confirm restore geri yüklemeyi onayla
confirm scheme removal düzen kaldırmayı onayla
confirm virtual memory settings sanal bellek ayarlarını doğrula
reset confirm sıfırlama onayı
restart confirm yeniden başlatma onayı
brink:{i} kenar {i} (uçurum için) kenar; (felaket için) eşik {i} eşikbir kayalığın ya da yüksek bir yerin kenarı kenarında olma (kötü bir şeyin) eşiğinde olma {i} kıyıkenar (uçurum için) on the brink of the grave bir ayağı çukurda eşik (felaket için) {i} ağızağız (kaya, uçurum) kenar kıyı on the brink of destruction mahvolmak üzere ölmek üzere
Edge:kenar
urge:dürtü,teşvik
{i} dürtü
Tom itiraf etme dürtüsü hissetti. - Tom felt the urge to confess.
Bir roman yazmak için ani bir dürtü hissetti. - He felt a sudden urge to write a novel.
{i} teşvik
Tom Mary'yi daha çok çalışması için teşvik etti. - Tom urged Mary to study harder.
O, onu dikkatli sürmesi için teşvik etti. - She urged him to drive carefully.
{f} ısrar etmek {f} ileri sürmek {i} istek
abominable:{s} berbat, iğrenç.=awful
approve:onaylamak.
{f} kabul etmek
Tom bunu kabul etmek zorunda. - Tom has to approve this.
uygun bulmak {f} beğenmektasvip etmek onaylamak
İngiltere ile anlaşmayı onaylamak için Senato hızlı davrandı. - The Senate acted quickly to approve the treaty with Britain.
Tüm delegeler, onu onaylamak için oy verdi. - All the delegates voted to approve it.
strive:çabalamak
uğraşmak çabalamak
Akıntıya karşı çabalamak cesaret gerektirir. - To strive against the stream requires courage.
{f} (strove, --n) çabalamak, gayret etmek, uğraşmakçaba göstermek
Bu girişim, Oksitanca yazmaya teşvik etmek için çaba göstermektedir. - This initiative strives to promote writing in Occitan.
Şirketimiz ürünlerini geliştirmek için çaba göstermektedir. - Our company strives to improve its products.
{f} mücâdele etmeksavaş/çabala çaba sarfetmek uğraş çalışmak çekişmek {f} didinmek {f} gayret etmek,yeltenmek, çabasında olmak.
mankind:insanlık
{i} insanlık
Sence insanlık bir gün Ay'ı sömürgeleştirecek mi? - Do you think mankind will someday colonize the Moon?
İnsanlık kendi sonuna yaklaşıyor mu? - Is mankind coming close to its end?
insanoğlu
İnsanoğlu çevreye dikkat etmezse çevre insanoğlunu yok edebilir. - If mankind doesn't take care of the environment, the environment may eliminate mankind.
Nükleer savaş patlak verirse insanoğlu helak olur. - If nuclear war broke out, mankind would perish.
{i} insanlık, beşeriyet, insanoğullarıademoğlu {i} insan soyu {i} insanlar
İnternet insanların en büyük başarılarından biri. Şimdi, affınıza sığınarak, ayrılayım; bloguma kedimin fotoğrafını ekleyeceğim. - The internet is one of mankind's greatest achievements. Now, if you'll excuse me, I'm off to post a photo of my cat on my blog.
İnsanların ilk hesaplama aracına abaküs denir. - The first calculating tool of mankind is called an abacus.
inmate:tutuklu
{i} tutuklu
Tom son üç yıldır yüksek güvenlikli cezaevinin bir tutuklusudur. - Tom has been an inmate of a high-security prison for the past three years.
Tutuklular bir hücrede uyumaya zorlandı, sık sık yan yana. - Inmates were forced to sleep in one cell, often sideways.
oturan kimse ev oturan oda arkadaşı (Askeri) hapis(hastane/hapishane/vb.'de) oda arkadaşı {i} oturan kimse (ev) {i} başkası ile aynı evde oturan kimse {i} birlikte oturan kimse {i} hapishanede/akıl hastanesinde bulunan kimse {i} sakin (Askeri) Mahpusoda arkadaş mahkum
İlgili Terimler
TÜRKÇEDEN İNGİLİZCEYE ÇEVİRİ KELİMELERİ
egzotik
Gürültüden uzak olarak, gölün önündeki egzotik bitkilerin yanında oturabilirsin. - You can sit by the exotic plants in front of the lake, away from the noise.
Onun egzotik parfümünün hoş bir kokusu var. - Her exotic perfume has a subtle scent.
(Tıp) Başka memleketin özelliklerini taşıyan, yabancı, alışılmamış, egzotikyabancı malı yabancıl dıştan gelme (Jeoloji) havza dışından gelenilginç çekici ekzotik (yabancı, havza dışından kaynaklanan/gelen) başka ülkelere ait olanları benimseme eğilimi ecnebi dışarıdan gelme {s} başka iklime ait {s} acayipekzotik dikkati çeken exoticism dışarımalı {s} yabancı {s} garip
İlgili Terimle
behaviour. teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
{i} davranış
Apaçık ortadadır ki, insan davranışları çevre için radyasyondan daha tehlikelidir. - It's evident that human behaviour is more dangerous for the environment than radiation.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar. - Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
{i} hareket tarzıhal davranım tavır
Yaygın Kullanım assignment i. atama
2 Yaygın Kullanım assignment i. görevlendirme
3 Yaygın Kullanım assignment i. görev
4 Yaygın Kullanım assignment i. ödev
5 Genel assignment i. ev ödevi
6 Genel assignment i. kararlaştırma
7 Genel assignment i. görev
8 Genel assignment i. feragat senedi
Genel 1-kesişme interclusion i.
2 Genel kesişme intersecting i.
3 Genel kesişme crossing i.
4 Genel kesişme intersection i.
5 Teknik kesişme weaving
6 Teknik kesişme intersection
creep-sürünme
creep f. sessizce hareket etmek
5 Genel creep f. sızmak
6 Genel creep f. sürünmek
7 Genel creep f. sokulmak
8 Genel creep f. sürünerek ilerlemek
glasshouse{i}- sera
boundaries-sınırlar
boundary -{i} sınır
Bizim ve komşunun avlusu arasındaki sınırı işaretlemek için bir çit vardır. - There is a fence marking the boundary between our yard and the neighbor's.
Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur. - This river forms the boundary between the two prefectures.
{i} hudut {i} limit (Denizbilim) son (Kimya) çeper (Askeri) ara hattı (Askeri) SINIR, HUDUT, ARA HATTI:
crop-ekin
Tayfunun ekinleri harap ettiği günü asla unutmayacağım. - l will never forget the day the typhoon ruined the crops.
Eradicate-Kökünü kurutmak
pesdicite-böcek zehiri
zirai ilaçlar, zararlı bitki ve hayvanları öldürmek için üretilen kimyasal maddeler, (Tıp) böcek ilaçları
Genetik mühendisliği sayesinde, mısır kendi böcek ilaçlarını üretir. - Through genetic engineering, corn can produce its own pesticides.
almost-neredeyse
hemen hemen
Tom hemen hemen her türlü aracı sürebilir. - Tom can drive almost any kind of vehicle.
Tom ve Mary hemen hemen her zaman okuldan sonra tenis oynarlar. - Tom and Mary almost always play tennis after school.
az daha
Az daha treni kaçırıyordum. - I almost missed the train.
neredeyse
Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg neredeyse bir kazanova. - The founder of Facebook, Mark Zuckerberg, is almost a casanova.
Kylie Minogue için neredeyse ağlıyordum. - I was almost crying for Kylie Minogue.
yaklaşık olarak
Roman yaklaşık olarak 20,000 adet sattı. - The novel has sold almost 20,000 copies.
adeta
Tom adeta bir kız gibi gözüküyor. - Tom almost looks like a girl.
az kaldı, az kalsın, az daha, neredeyse: He almost died. Az az kalsın
Tom'a az kalsın araba çarpıyordu. - Tom almost got hit by a car.
Tom az kalsın ölüyordu o kazada. - Tom almost died in that accident.
hemen hemen: This picture's almost done. Bu resim hemen hemen bitti nerede ise parmak kaldı
İlgili Terimler
commitment i. taahhüt
2 Yaygın Kullanım commitment i. bağlılık
3 Genel commitment i. özveri
4 Genel commitment i. kesin karar
5- commitment i. sorumluluk
6- commitment i. üstlenme
deepen one's commitment f. bağlılığını/sadakatini arttırmak
2 Genel fulfil a commitment f. taahhüdü yerine getirmek
3 Genel give a commitment f. taahhüt vermek
4 Genel honour a commitment f. taahhüdü yerine getirmek
5 Genel make a commitment f. taahhüt etmek
6 Genel make a commitment f. taahhütte bulunmak
struggle-mücadele
endorse-desteklemek
(Ticaret) arkasını imzalamak,doğrulamak ,ciro etmek onaylamak.
Lütfen bu çeki onayla. - Please endorse this check.
Kesinlikle onu onaylamıyoruz. - We certainly don't endorse that.
consternation-şaşkınlık,korku,panik.
crépuscule -Alaca karanlık: Güneş doğmadan önce veya battıktan hemen sonraki aydınlık, yarı karanlık
Twilight {i} twilight, dusk, sundownthe time of day immediately following sunset; "he loved the twilight"; "they finished before the fall of night"
There is a big teddy bear.Bir tane oyuncak ayı var.
sustainable -sürdürülebilir
sustainable agriculture
(Politika, Siyaset,Tarım) sürdürülebilir tarım
sustainable environment
sürdürülebilir çevre
sustainable forestry
(Çevre) sürdürülebilir ormancılık
sustainable mobility
(Politika, Siyaset) sürdürülebilir hareketlilik
sustainable tourism
(Turizm) sürdürülebilir turizm
sustainable yield
(Denizbilim) sürdürülebilir ürün
sustainable development
(Çevre) sürdürülebilir gelişme
sustainable energy
Sürdürülebilir enerji
sustainable growth
Sürdürülebilir büyüme
sustainable infrastructure
Sürdürülebilir altyapı
sustainable architecture
(Mukavele) sürdürülebilir mimari
sustainable catch
(Denizbilim) sürdürlebilir av
sustainable design
çevreci tasarım
sustainable investment
sürekli yatırım
sustainable use
(Denizbilim) sürdürlebilir kullanım
sustainability
(Avrupa Birliği) sürdürebilirlik
sustainability
süreklilik
maximum sustainable yield
(Çevre) En yüksek sürdürülebilir verim
sustainability
Sürdürülebilirlik, süreklilik
ısrar etmek-insist, persist, stick to it
dayatmak-insist, stick out, exact
diretmek-insist, stick to it, stand on
bilgelik-wisdom, erudition, savoir vivre
hikmet-wisdom, reason, profundity
akıl-mind, reason, intellect
irfan-lore, wisdom, knowledge
hemen hemen hiç-hardly ever, hardly, barely
zorunlu-compulsory, mandatory, obligatory
mecbur-forced, compelled, bound
zoraki-forced, constrained, strained
mecburi-compulsory, forced, obligatory
teslim-delivery, surrender, handing over
teslim olma-surrender, submission, submittal
sahip olmak-have, own, possess
kabullenmek-accept, seize, settle for
itiraf etmek-confess, admit, avouch
tanımak-recognize, know, get to know
özgürlük-freedom, liberty, independence
hürriyet-liberty, freedom, independence
sınır-limit, border, boundary
reddetmek-refuse, turn down, reject
geri çevirmek-reject, refuse, reverse
kabul etmemek-refuse, disapprove, decline
karşı koymak-resist, withstand, counteract
aydın-intellectual, literate, egghead
entellektüel-intellectual, sophisticate, intellectualist
uygulama-application, practice, implementation
icra-execution, performing, levy
infaz-execution, enforcement
toplum-society, the community
topluluk-community, group, society
dernek-association, society, club
cevap-reply, answer, response
yanıt-response, reply, answer
altında yatan-underlying
efsane-legend, myth, saga
mitoloji-myth, legend, mythos
mülk-property, estate, possessions
hatırlamak-remember, recall, recollect
geri çağırmak-recall, call back, reclaim
hatırlatmak-remind, recall, remind of
ayırma-separation, isolation, partition
ayrılık-separation, difference, gap
ayrılma-separation, leaving, departure
tahrip etme-destroying, devastating, obliteration
yıkıcı-devastating, destructive, subversive
arazi-land, terrain, estate
mülk-property, estate, possessions
kiralama-hire, lease, leasing
ilişkin-regarding, concerning, respecting
dair-about, regarding, concerning
kırmak-break, fracture, bust
koparmak-tear, snatch, break
zulüm-persecution, oppression, cruelty
gaddarlık-cruelty, brutality, ferocity
eşitlik-equality, equation, parity
rahip-priest, monk, cleric
ilahiyatçı-theologian, theologist, divine
ilahiyat-theology, divinity, divine
azat etme-emancipation, manumission
serbest bırakma-release, liberation, emancipation
boyun eğdirme-reduction, subjugation
talimat-instructions, instruction, directive
eğitim-education, training, instruction
yönerge-directive, instruction, prescription
acı-bitter, painful, hot
üzücü-sad, distressing, regrettable
zahmetli-troublesome, laborious, demanding
temel-basic, fundamental, primary
ana-main, master, parent
kasıtsız-unintentional, unintended, unwitting
farkında olmayan-unwitting, unaware, unconscious
habersiz-unannounced, unaware, oblivious
hürmet-respect, reverence, honor
kölelik-slavery, enslavement, bondage
esaret-bondage, captivity, slavery
kahramanlık-heroism, prowess, bravery
cesaret-courage, bravery, daring
nefret etmek-hate, abhor, detest
iğrenmek-be disgusted, hate, abhor
isyan-revolt, rebellion, riot
ayaklanma-riot, revolt, uprising
ağlamak-cry, weep, mourn
yas tutmak-mourn, lament, sorrow
nefret etmek-hate, abhor, detest
anlaşılabilir-understandable, comprehensible, intelligible
hayran-fan, admirer, enthusiast.
tartışma-discussion, debate, controversy-argument.
iddia-assertion, claim, bet
eğilim-tendency, trend, propensity
tarikat-sect, order, cult
mezhep-sect, denomination, cult
inanç-faith, belief, religion
obtain-elde etmek.
var olmak-be, endure, obtain
yaşamak-live, experience, inhabit
bulunmak-have, exist, present
terbiye-decency, manners, education
edep-decency, decorum, manners
nezaket-kindness, courtesy, politeness
emanetçi-depository, depositary, trustee
depo-store, tank, warehouse
vasıf-qualification, quality, characteristic
nitelik-quality, attribute, character
birleştirmek-amalgamate, associate, unite
barıştırmak-reconcile, conciliate, pacify
kavuşmak-meet, come together, rejoin
sürgün-exile, shoot, deportation
sonuç-result, outcome, conclusion
netice-result, sequel, consequence
çıkarmak-remove, extract, take,Expel
kovmak-fire, expel, ax
dışarı atmak-throw out, shoot out, turf out,expel
vicdan-conscience, heart, remorse
inanç-faith, belief, religion
uzlaşma-compromise, reconciliation, agreement
En çok kullanılan kelimeler
arazi
land, terrain, estate
mülk
property, estate, possessions
kiralama-hire, lease, leasing
ilişkin-regarding, concerning, respecting
dair-about, regarding, concerning
kırmak-break, fracture, bust
koparmak-tear, snatch, break
zulüm-persecution, oppression, cruelty
gaddarlık-cruelty, brutality, ferocity
eşitlik-equality, equation, parity
rahip-priest, monk, cleric
ilahiyatçı-theologian, theologist, divine
ilahiyat-theology, divinity, divine
azat etme-emancipation, manumission
serbest bırakma-release, liberation, emancipation
boyun eğdirme-reduction, subjugation
talimat-instructions, instruction, directive
eğitim-education, training, instruction
yönerge-directive, instruction, prescription
acı-bitter, painful, hot
üzücü-sad, distressing, regrettable
zahmetli-troublesome, laborious, demanding
temel-basic, fundamental, primary
ana-main, master, parent
kasıtsız-unintentional, unintended, unwitting
farkında olmayan-unwitting, unaware, unconscious
habersiz-unannounced, unaware, oblivious
hürmet-respect, reverence, honor
kölelik-slavery, enslavement, bondage
esaret-bondage, captivity, slavery
kahramanlık-heroism, prowess, bravery
cesaret-courage, bravery, daring
nefret etmek-hate, abhor, detest
iğrenmek-be disgusted, hate, abhor
isyan-revolt, rebellion, riot
ayaklanma-riot, revolt, uprising
ağlamak-cry, weep, mourn
yas tutmak-mourn, lament, sorrow
nefret etmek-hate, abhor, detest
anlaşılabilir-understandable, comprehensible, intelligible
hayran-fan, admirer, enthusiast.
tartışma-discussion, debate, controversy-argument.
iddia-assertion, claim, bet
eğilim-tendency, trend, propensity
tarikat-sect, order, cult
mezhep-sect, denomination, cult
inanç-faith, belief, religion
obtain-elde etmek.
var olmak-be, endure, obtain
yaşamak-live, experience, inhabit
bulunmak-have, exist, present
terbiye-decency, manners, education
edep-decency, decorum, manners
nezaket-kindness, courtesy, politeness
emanetçi-depository, depositary, trustee
depo-store, tank, warehouse
vasıf-qualification, quality, characteristic
nitelik-quality, attribute, character
birleştirmek-amalgamate, associate, unite
barıştırmak-reconcile, conciliate, pacify
kavuşmak-meet, come together, rejoin
sürgün-exile, shoot, deportation
sonuç-result, outcome, conclusion
netice-result, sequel, consequence
çıkarmak-remove, extract, take,Expel
kovmak-fire, expel, ax
dışarı atmak-throw out, shoot out, turf out,expel
vicdan-conscience, heart, remorse
inanç-faith, belief, religion
uzlaşma-compromise, reconciliation, agreement
ranging-değişen.....from-den başlayarak sıralamak.
immigrant -göçmen,
retractions -Geri çekilme; büzülme; büzüşme; kısalma; retraksiyon
disgusting -iğrenç;
raping-tecavüz
No one can be that disgusting.
Hiç kimse bu kadar iğrenç olamaz.
I think it's disgusting.
Bunun iğrenç olduğunu düşünüyorum.
struggle-mücadele
Neden her zaman bu tür sorunlarla mücadele etmek gerekiyor? - Why do I always need to struggle with such problems?
Aslan kafesinden dışarı çıkmak için mücadele etti. - The lion struggled to get out of his cage.
İki taraf, sıcak yaz güneşinde saatlerce mücadele ettiler. - The two sides struggled for hours in the hot summer sun.
Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu. - That fight seemed like a life-or-death struggle.
ambition-Hırslı.
snap-ani
demission-tahtan çekilme,istifa.
dignity-haysiyet
intoxication -sarhoşluk
Fate -alın yazısı,kader,alın yazısı.
withstand -direnmek,karşı koymak, - withstood-direndi.
effect i.-etki,tesir, v. gerçekleştirmek,başarmak, meydana getirmek.
Hukuk-effect -yürürlükte olan.
slap- tokatlamak,şaplak atmak,şamarlamak.
inaugurate -açılış yapmak
forged s.-düzmece,sahte,dövülmüş.
cash forged check f. sahte çek bozdurmak
forged money i. sahte para,forged signature -sahte imza
valuable-değerli.
inner peace-iç huzur
rape-gasp etmek,saldırmak, tecavüz etmek.
judgemental-yargılayıcı
welcome -hoş karşılamak {f} karşılamak
Biz beyzbol takımı üyelerini karşılamak için bayrakları salladık. - We waved flags to welcome members of our baseball team.
Her ne zaman o çayevine gitsem, patron beni karşılamak için dışarıya gelir.Whenever I walk by that teahouse, the boss always comes out to welcome me.
hoş karşılama
cold welcome-Soğuk karşılama
Aday desteğimizi hoş karşılamadı. - The candidate did not welcome our support.
contributions-katkılar,destek,katılım,iştirak.bağış.
Bu organizasyon gönüllü katkılara bağlıdır. - That organization depends on voluntary contributions.
Katkınız için teşekkürler. - Thank you for your contribution.
corrupt-boz,v.boz: adj.bozulmuş,{s} rüşvetçi,rüşvet yiyen,yozlaşmış (dil),
Bu devlet memurları rüşvetçidir. - These government officials are corrupt.
corruption-(Avrupa Birliği) yolsuzluk,yozlaşma/bozulma,yolsuzluk,rüşvetçilik.
combat the corruption-(Ticaret) yolsuzlukla mücadele etmek
Whole -tam,bütün,whole day-bütün gün
whole fat cheese-(Gıda) tam yağlı peynir
whole life assurance-(Ticaret) yaşam boyu sigorta
Siyası yolsuzluktantan bıkıp usandık. - We are sick and tired of political corruption.
Yolsuzluk dünya genelinde birçok ülkelerde ciddi bir sorundur. - Corruption is a serious problem in many countries around the world.
rig-hile ile yönetmek,
rig-hile yapmak (seçimde vb)
rigged game-şike. şikeli oyun,
screw-{f} vidalamak,(Argo) mercimeği fırına vermek,sövüşlemek.
screws -vidalar,
blame-suçlama
blame on-suçlamak
inspire-ilham vermek
imitate-taklit etmek
empower-güçlendirmek
ignore-aldırmamak
exaggerate-abartmak
stand still-durmak
dining hall- yemekhane,
staff dining hall -personel yemekhanesi
namaz-ritual worship, prayer,
bully-zorba,kabadayı, zorbalık etmek,zulmetmek.
pooh-pooh teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
hor görmek, iplememek ,burun kıvırmak
nitpicking-kusur arama
sister-in-law:Elti-a woman's husband's brother's wife
sister-in-law:görümce
smarmy-yalaka
cringe-yalakalık,el etek öpmek, iki büklüm olmak.
cringe away from -den ürkmek
flat-düz yüzey,yassı,düz,daire,düşmek,yassılmak,düz arazi,apartman.
flatter-pohpohlamak,dalkavukluk etmek, kompliman yapmak,methetmek.methiye.
you flatter yourself -o senin hüsnükuruntun
flatterer -yağcı, pohpohçu, dalkavuk.
sustainability-sürdürülebilirlik
charity-sadaka,hayır.yardımseverlik.
charity begins at home -insan herşeyden önce kendi ailesine yardım etmeli
practice charity f.-zekat vermek
run a charity f.- yardım derneği işletmek
do charity work f.-hayır işi yapmak
give it to charity f.-hayır kurumlarına bağışlamak
revered character-saygın karakter
integrity-namus,doğruluk,bütünlük.
adjusted -ayarladı
Görüşüme göre teleskobu ayarladım. - I adjusted the telescope to my vision.
evaluate-değerlendirmek
humility-tevazu
underrated-küçümsenen
smash:parçalamak
TWİST;dönemeç
hub-merkez
Brag-övünmek
praise-övünmek,böbürlenmek,övgü.
concession-İmtiyaz.
privilege-ayrıcalık
Republicans -cumhuriyetçiler
wisdom-bilgelik
passion to serve- hizmet etmek için tutku
scopophobia-Başkası tarafından seyredilmekten aşırıkorkma; skopofobi.
predict -öngörmek,tahmin etmek.
assault-saldırı
overarching -kapsayıcı
disaster-afet
overtake-sollamak
path=way=yol
fade-karartmak
fade away-solup gitmek
bribe-rüşvet
lead-öncülük etmek
blame-suçlamak
ownership-mülkiyet
brag-övünmek
be proud of=take pride in=övünmek
bully-zorba=snob
promote-desteklemek
litigate-dava
fortunate-şanslı
unfortunate-şanssız
unfortunately-ne yazık ki,malesef
eruption-püskürme
WİCKED;Kötü
undefeated :yenilmez
sanitary -sıhhi
noble -asil
extends -uzanır
deadline-son tarih
Affiliations-bağlantılar
triggered :tetiklenir
juvenile:Çocuk.
convinced:ikna olmuş
pitch:zift
apply:uygulamak
başvurmak
Bir iş için başvurmak istiyorum. - I'd like to apply for a job.
O işe başvurmak için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşmuyorum. - I don't speak French well enough to apply for that job.
Avoiding:kaçınmak
Avoiding danger
outright :düpedüz
exposure:poz
bold:cesur
snap-ani
battled -mücadele
battle=war=savaş
buried-gömülü
glory-şan,ün
farewell-veda
farewell dinner veda yemeği
say farewell
veda et
The farewell sermon
Veda Hutbesi: Veda Hutbesi, 632 yılında İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed (sav) tarafından
yüz bini aşkın müslümana irad edilmiş olan dini metnin adı.
farewell party-veda partisi
bid farewell to the army-orduya veda etmek
heading -başlık
scripted-yazılı
scripto-yazı
sustainable :sürdürülebilir
mourning:yas
betrayed:ihanet
arrogance:kibir
intimidated:gözdağı
custody:gözaltı
struggle:mücadele
empiricism :şarlatanlık
Enlightenment :aydınlatma
biologic drugs:biyolojik ilaçlar
obsession :takıntı
millennial :bin yıllık
uncovered :açık
management:yönetim
vast:Muazzam
scale:ölçek
wean:vazgeçirmek
recognize:tanımak
recognized:tanındı
beat-dövmek
initially:başlangıçta
spies :casuslar
extend:uzatmak
point of view:bakış açısı
perspective:bakış açısı
praise.övgü
alliances :ittifaklar
rigid ;katı
prawn:büyük karides
fulfil:yerine getirmek
vulnerable:savunmasız
accomplice:suç ortağı
prosecute :dava açmak
claim:iddia
abuse:taciz,istismar.
ambiguilty:belirsizlik
individual :bireysel
stunning:çarpıcı
pretend :taklit
mockery:alay
malicious:kötü niyetli
arrogant :kibirli.
argumentative :münakaşacı
The audience :seyirci.
concealed :gizli
anchovy:hamsi
Quince:ayva.
GÜNLÜK İNGİLİZCE KONUŞMALAR VE ÇOK KULLANILAN KELİMELER 3
sister-in-law:Elti-a woman's husband's brother's wife
sister-in-law:görümce
smarmy-yalaka
cringe-yalakalık,el etek öpmek, iki büklüm olmak.
cringe away from -den ürkmek
flat-düz yüzey,yassı,düz,daire,düşmek,yassılmak,düz arazi,apartman.
flatter-pohpohlamak,dalkavukluk etmek, kompliman yapmak,methetmek.methiye.
you flatter yourself -o senin hüsnükuruntun
flatterer -yağcı, pohpohçu, dalkavuk.
sustainability-sürdürülebilirlik
charity-sadaka,hayır.yardımseverlik.
charity begins at home -insan herşeyden önce kendi ailesine yardım etmeli
practice charity f.-zekat vermek
run a charity f.- yardım derneği işletmek
do charity work f.-hayır işi yapmak
give it to charity f.-hayır kurumlarına bağışlamak
revered character-saygın karakter
integrity-namus,doğruluk,bütünlük.
adjusted -ayarladı
Görüşüme göre teleskobu ayarladım. - I adjusted the telescope to my vision.
evaluate-değerlendirmek
humility-tevazu
underrated-küçümsenen
smash:parçalamak
TWİST;dönemeç
hub-merkez
Brag-övünmek
praise-övünmek,böbürlenmek,övgü.
concession-İmtiyaz.
privilege-ayrıcalık
Republicans -cumhuriyetçiler
wisdom-bilgelik
passion to serve- hizmet etmek için tutku
scopophobia-Başkası tarafından seyredilmekten aşırıkorkma; skopofobi.
predict -öngörmek,tahmin etmek.
assault-saldırı
overarching -kapsayıcı
disaster-afet
overtake-sollamak
path=way=yol
fade-karartmak
fade away-solup gitmek
bribe-rüşvet
lead-öncülük etmek
blame-suçlamak
ownership-mülkiyet
brag-övünmek
be proud of=take pride in=övünmek
bully-zorba=snob
promote-desteklemek
litigate-dava
fortunate-şanslı
unfortunate-şanssız
unfortunately-ne yazık ki,malesef
eruption-püskürme
WİCKED;Kötü
undefeated :yenilmez
sanitary -sıhhi
noble -asil
extends -uzanır
deadline-son tarih
Affiliations-bağlantılar
triggered :tetiklenir
juvenile:Çocuk.
convinced:ikna olmuş
pitch:zift
apply:uygulamak
başvurmak
Bir iş için başvurmak istiyorum. - I'd like to apply for a job.
O işe başvurmak için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşmuyorum. - I don't speak French well enough to apply for that job.
Avoiding:kaçınmak
Avoiding danger
outright :düpedüz
exposure:poz
bold:cesur
snap-ani
battled -mücadele
battle=war=savaş
buried-gömülü
glory-şan,ün
farewell-veda
farewell dinner veda yemeği
say farewell
veda et
The farewell sermon
Veda Hutbesi: Veda Hutbesi, 632 yılında İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed (sav) tarafından
yüz bini aşkın müslümana irad edilmiş olan dini metnin adı.
farewell party-veda partisi
bid farewell to the army-orduya veda etmek
heading -başlık
scripted-yazılı
scripto-yazı
sustainable :sürdürülebilir
mourning:yas
betrayed:ihanet
arrogance:kibir
intimidated:gözdağı
custody:gözaltı
struggle:mücadele
empiricism :şarlatanlık
Enlightenment :aydınlatma
biologic drugs:biyolojik ilaçlar
obsession :takıntı
millennial :bin yıllık
uncovered :açık
management:yönetim
vast:Muazzam
scale:ölçek
wean:vazgeçirmek
recognize:tanımak
recognized:tanındı
beat-dövmek
initially:başlangıçta
spies :casuslar
extend:uzatmak
point of view:bakış açısı
perspective:bakış açısı
praise.övgü
alliances :ittifaklar
rigid ;katı
prawn:büyük karides
fulfil:yerine getirmek
vulnerable:savunmasız
accomplice:suç ortağı
prosecute :dava açmak
claim:iddia
abuse:taciz,istismar.
ambiguilty:belirsizlik
individual :bireysel
stunning:çarpıcı
pretend :taklit
mockery:alay
malicious:kötü niyetli
arrogant :kibirli.
argumentative :münakaşacı
The audience :seyirci.
concealed :gizli
anchovy:hamsi
Quince:ayva.
reputation :ün,nam, Tom şehrin civarında çok kötü bir üne sahiptir. - Tom has a very bad reputation around town.
Kaza onun şöhretinde bir leke bıraktı. - The incident left a spot on his reputation.
Dedikodu namına zarar verir. - The gossip hurt his reputation.
Skandal şirketin itibarını zedeledi. - The scandal hurt the company's reputation.
reputation for
ün için
protect one's reputation
itibarını korumak
ruin one's reputation
itibarını yerle bir etmek
ruin someone's reputation
itibarını yerle bir etmek
damage the reputation
şöhretine zarar vermek.
get rid of :kurtulmak.
wealthy:zengin,varlıklı.
due:nedeniyle
diagnosed :tanısı.
diagnosed with cancer:kanser tanısı.
mainstream:ana akım
implied:ima edilen
prosper :başarılı olmak
prosecuted;dava açmak
regulation:düzenleme
development:gelişme
charity:sadaka
barefoot:yalınayak
evidence:kanıt
advertising:reklam
confirmation:onaylama
fake crime:sahte cinayet
Stay tuned;Bizi izlemeye devam edin.
GÜNLÜK İNGİLİZCE KONUŞMALAR VE ÇOK KULLANILAN KELİMELER
Brag:övünmek
respond:yanıtla.
sanctions:yaptırımlar
Surveillance:Gözetim
Repression;baskı
violations ;ihlaller
arbitrary detention-keyfi gözaltı
crackdown:.sıkı önlem
administration;Yönetim
refrain :kaçınmak
somehow :bir şekilde
sneakily ;sinsice
wishful ;istekli
bordering :çevreleyen
delusion:kuruntu
wand :duvar;
hurdles:engelli
restive: huzursuz
strengthening :güçlendirme
hijacked:kaçırıldı
passionate:tutkulu
acclaimed:alkışlanan
grievance:şikâyet
şikayet etmek:to complain
threaten :tehdit etmek
allegedly:iddiaya göre
relics :kalıntılar
Scripture:Kutsal Kitap
scripto-yazı
launching:fırlatma
core;çekirdek
tirelessly:yorulmadan
Stay tuned;Bizi izlemeye devam edin
► MAY I HELP YOU?
Would you like smoking or nonsmoking? (Sigaralı bölüm mü sigarasız bölüm mü?)
How many in your party? (Kaç kişisiniz?)
Do you have a reservation? (Rezevasyon yapmışmıydınız?)
I'll have a table ready in two minutes (İki dakika içinde masanızı hazırlıyorum)
Would you like to see the menu? (Menüyü görmek istermiydiniz?)
Are you ready to order? (Sipariş için hazırmısınız?)
Let me tell you our specials today (Bugünkü spesiyallerimizi söyleyeyim)
May I take your order, please? (Sipariş alabilir miyim?)
What will it be? (Ne alırdınız?)
Can I get you something to drink with that? (Yanında içecek birşey istermiydiniz?)
Would you care for a dessert? (Tatlı istermisiniz?)
Is there anything I can get for you? (Yardımcı olabileceğim birşey var mı?)
Let me show you the dessert tray? (Size tatlı tepsisini göstereyim)
For here or to go? (Burada mı, paket mi?)
Here or take away? (Burada mı, paket mi?)
Do you want that to go? (Paket mi istiyorsunuz?)
Here you go (Buyurun)
Here is your order (Siparişiniz hazır)
Thank you and come again (Teşekkürler, tekrar bekleriz)
Would you like to start with a coctail? (Bir kokteylle başlamak istermiydiniz?)
Would you like coffee? (Kahve ister misiniz?)
Cream or sugar? (Krema, şeker?)
I am sorry we are out of that (Kusura bakmayın, ondan kalmadı)
Sorry, it's all gone (Özür dilerim, hepsi bitti)
How would you like that prepared? (Nasıl hazırlamamı istersiniz?)
Do you need any napkins? (Peçete ister misiniz?)
Would you like some salt and pepper? (Biraz tuz ve biber istermiydiniz?)
► MAY I SEE THE MENU?
A table for two, please (İki kişilik bir masa lütfen)
I'd like a non-smoking table for four (Sigara içilmeyen bölümden dört kişilik bir masa lüften)
I have a reservation (Rezervasyon yaptırmıştık)
Do you have a non-smoking section? (Sigara içilmeyen bölümünüz var mı?)
Another party will be sitting here? (Buraya bir grup daha gelecek)
Excuse me, can you come here for a second? (Afedersiniz, bir saniye bakar mısınız?)(
Could I see menu please? (Menüyü görebilir miyim lütfen?)
We haven't decided what to order yet (Henüz ne sipariş edeceğimize karar vermedik)
We need more minutes to decide (Karar vermek için birkaç dakikaya ihtiyacımız var)
We?re ready to order (Sipariş verebiliriz)
Can you take our orders, please? (Sipariş alabilir misiniz lütfen?)
What are the specials? (Spesiyaliteler neler?)
What would you suggest? (Ne yememizi önerirsiniz?)
What's the soup of the day? (Günün çorbası ne?)
Do you have vegetariam dishes? (Vejeteryan yemekleriniz var mı?)
May I have a burger and fries? ( Hamburger ve patates kızartması alabilir miyim?)
Give me a hot dog with the works (Herşeyi yanında bir sosisli lütfen)
I'll have a burger with everything (Herşeyi yanında bir hamburger)
Can I have a small soda, please? (Bir ufak soda alabilir miyim lütfen?)
No ketchup (Ketçap olmasın)
No onions (Soğan koymayın)
Go easy on the onions (Soğanı fazla koymayın)
Take it easy on the ketchup (Ketçapı fazla olmasın)
To go please (Paket olsun, lütfen)
For here, please (Burada yiyeceğim)
I'll eat it here (Burada yiyeceğim)
I'd like an espresso (Bir espresso istiyorum)
I'd like a mineral water (Bir maden suyu istiyorum)
Just coffee for the moment (Şimdilik bir tane kahve)
Can you get me a glass of water? (Bir bardak su getirebilir misiniz?)
What kind of dressings do you have? (Ne tür soslarınız var?)
I'd like my steak well done (Bifteğimi çok pişmiş istiyorum)
I'd like my steak rare (Biftek az pişmiş olsun)
I'd like my steak medium (Biftek orta pişsin)
Can I get it rare? (Az pişmiş olabilir mi?
Could I have some more bread, please? (Biraz daha ekmek alabilir miyim lütfen?)
This meat is too fatty (Bu et çok yağlı)
The meat is too tough (Et çok sert)
This meal isn't fresh (Bu yemek taze değil)
This soup is cold (Bu çorba soğuk)
Could I speak to the manager, please? (Yöneticiyle görüşebilir miyim?)
I couldn't eat this. Could you wrap it, please? (Bunu yiyemedim. Paket yaparmısınız lüften?)
I'd like to take the rest (Geri kalanını götürmek istiyorum)
Could I have the bill, please? (Hesabı alabilir miyim?)
Check, please? (Hesap, lütfen)
Seperate checks, please? (Hesabı ayrı alın)
All together (Hepsini birlikte alın)
Do I pay you or the cashier? (Size mi ödeyeceğiz, kasaya mı?)
May I have a receipt, please? (Fiş alabilir miyim lütfen?)
There seems to be a mistake (Bir yanlışlık var gibi gözüküyor)
Does this include the tip? (Bunun içinde bahşiş dahil mi?)
Keep the change (Üstü kalsın)
Is there somewhere we could wash our hands? (Ellerimizi yıkayabileceğimiz bir yer var mı acaba?)
► I AM HUNGRY
Food and Drink (Yiyecek-İçecek)
I'm hungry (Ben açım)
I'm starving (Açlıktan ölüyorum)
I'm so hungry that I could eat a horse (Öyle açım ki bir atı yiyebilirim)
I'm dying of hunger (Açlıktan ölüyorum)
I'm famished (Karnım zil çalıyor)
When do we eat? (Ne zaman yiyoruz?)
What's for supper? (Yemekte neler var?)
What are we having? (Ne yiyoruz?)
Dinner is ready (Akşam yemeği hazır)
It's time to eat (Yemek zamanı)
Shall we say grace? (Dua edelim mi?)
Could you pass me the salt please? (Tuzu uzatabilir misin, lütfen?)
Would you care for some cheese? (Biraz peynir ister misin?)
Stay tuned;Bizi izlemeye devam edin.
En son Admin tarafından Paz Ekim 21, 2018 10:25 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Similar topics
» fransızca kelimeler-GÜNLÜK KONUŞMALAR
» en çok kullanılan ingilizce kelimeler ve türkçe anlamları
» ENDONEZYACA GÜNLÜK KONUŞMALAR
» İTALYANCA GÜNLÜK KONUŞMALAR
» İngilizce’de En Çok Kullanılan 2600 Cümle 30
» en çok kullanılan ingilizce kelimeler ve türkçe anlamları
» ENDONEZYACA GÜNLÜK KONUŞMALAR
» İTALYANCA GÜNLÜK KONUŞMALAR
» İngilizce’de En Çok Kullanılan 2600 Cümle 30
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz