Allah'a dua etmek ve Duanın kabulü.
Allah'a dua etmek ve Duanın kabulü.
Dua Etmenin Âdabı! (1)
Bir kimse Hz. Allah’a dua ve iltica eder, günlerce el açıp yalvarır, geceleri dertlerini anlatıp gözyaşı döker, fakat bir türlü istekleri karşılanmaz, dileği kabul edilmez, duasına icabet edilmediğini görür yahut o öyle zanneder.
Rabbimizin ifadesi ile insanoğlu aceleci yaratılmıştır. Yaptığımız bir işe anında karşılık bekler, çaldığımız kapının hemen açılmasını isteriz. Kulpuna yapıştığımız yüce divandan, ulu dergâhtan anında: “Gel!” denilmeyince, her şeyin bittiğini düşünür, çaldığımız kapının yüzümüze kapandığı, ümitlerimizin bittiği zehabına kapılırız.
Bir de çevremizde yaşayan insanlar arasında her şeyiyle Hz. Allah’ın emirlerini yerine getiren, O’na kul olmak için var gücüyle gayret gösteren samimî Müslümanların, iki yakasının bir araya gelmediğini, yaptığı dua ve niyazların, tazarru’ ve ilticalarının bulunduğu mahallin damını delip bir türlü Makâm-ı Ulûhiyet’e ulaşmadığını, bunun yanında boyuna kadar inat ve inkâra, masiyet ve isyana dalmış kimselerin bir dediğinin iki edilmediğini, her isteklerinin anında yerine getirildiğini görür, şeytanın iğvası, nefsin de vesvesesi ile işin sebep ve hikmetini düşünmeden dehşete düşer, bu nasıl oluyor diye küçük ve muhakeme kabiliyeti mahdut olan aklımızla fikir yürütmeye çalışırız.
Aslında Hz. Allah’ın Kitabına, Rasûlüllâh’ın sözlerine baktığımız zaman bunların cevabını bulur ve görürüz.
Rabbimiz bir âyet-i kerimede:
“(Habîbim!) Kullarım sana benden sordukları zaman (bilsinler ki) şüphesiz ben onlara yakınım. Benden isteyenin dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler.” (Bakara sûresi, âyet: 186) buyurmuştur.
Bu âyette Hz. Allah, kullarına çok yakın olduğunun, kendisine dua edenin mutlaka duasını kabul edeceğinin müjdesini vermiş, “Bana dua ettiği vakit dua edenin duasına icabet ederim." buyurarak icabet vadinde bulunmuştur.
Bu âyet-i kerime oruç ve Ramazan ayı ile alâkalı olan âyetlerin arasında gelmiştir. Burada, duanın ehemmiyetine ve oruç halinin, dua etmek için en uygun bir hal olduğuna da işaret vardır.
Hz. Allah bize ne kadar yakındır? Bu husus şu âyet-i kerimelerde açıklanmıştır:
“Nerede olursanız, Allah sizinle beraberdir.” (Hadîd sûresi, âyet: 4)
“Biz, insana, şah damarından daha yakınız.” (Kaf sûresi, âyet: 16)
“Üç kişi aralarında fısıldaştıklarında, Allah onların dördüncüsüdür.” (Mücadele sûresi âyet: 7)
Hz. Ka’b’ul-Ahbâr’dan r.a. rivayet edildiğine göre, Hz. Musa a.s. Hz. Allah’a:
“Ya Rabbi! Yakın mısın, sana münacatta bulunalım. (fısıltı ile yalvarıp yakaralım.) Uzak mısın, Sana bağırarak dua eldim!” diye iltica ettiğinde Hz. Allah:
“Ya Musa! Ben, beni zikreden, benim zikrimle meşgul olan kulumun celîsiyim, yani oturma arkadaşıyım.” Buyurdu. Bunun üzerine Hz. Musa a.s.:
“Ya Rabbi! Fakat biz bazen, cünüp olma, tuvalette bulunma gibi, Seni zikretmekten tenzih edeceğimiz bir hal üzerinde oluyoruz?” dedi. Hz. Allah:
“Ey Musa! Beni, her halde zikret!” buyurdu.
Müslüman bir kimsenin duasının mutlaka kabul edileceğini ifade eden Peygamber efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Günah veya sıla-i rahmi kesme (akrabaları, yakınları, Müslüman kardeşleriyle bağlarını koparma) hususunda dua etmemek şartıyla, Müslümanın duası geri çevrilmez, şu üç şekilden biriyle kabul edilir: Ya onun istediği dünyada peşin verilir veya onun için (mükâfatı, duasının karşılığı) âhırete saklanır ve yahut da yaptığı dua karşılığında bir belâ ve kötülük kendisinden giderilir. “
Mü’minin duasına icabetin ertelenme sebebini ise Peygamber efendimiz açıklamış, Hz. Câbir’den r.a. rivayet edilen bir hadîs-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Kâfir, bir hâceti, bir ihtiyacının karşılanması için Hz. Allah’a dua eder, onun ihtiyacı hemen karşılanır. Mü’min de hiç şüphesiz Hz. Allah’a dua eder, onun duasına icabet ertelenir, (istek ve ihtiyacı hemen karşılanmaz.) Bunun için melekler sayha eder(çığlık çığlığa yüksek sesle bağırır; “Ya Rabbi! Kâfirin duasına hemen karşılık verirken Mü'min kulunun duasına icabet etmedin, onun istek ve ihtiyaçlarını erteledin. Bu nasıl oldu?” der)ler. Onun üzerine Hz. Allah:
‘Ben, Kâfir bir daha bana dua etmesin, beni zikredip ağzına almasın diye onun duasına hemen icabet ettim. Çünkü ben, ona ve onun sesine buğz ediyor (sesini bir daha duymak istemiyor)um. Mü’min kulum ise, benimle irtibat ve alâkasını kesmesin, beni (devamlı) zikretsin diye, onun duasına icabeti, (isteklerini yerine getirmeyi) erteledim. Zira ben, mü’min kulumu ve onun tazarru’unu, (yalvarıp yakarmasını, boyun bükmesini) seviyorum.’ Buyurur.”
Bir kimse Hz. Allah’a dua ve iltica eder, günlerce el açıp yalvarır, geceleri dertlerini anlatıp gözyaşı döker, fakat bir türlü istekleri karşılanmaz, dileği kabul edilmez, duasına icabet edilmediğini görür yahut o öyle zanneder.
Rabbimizin ifadesi ile insanoğlu aceleci yaratılmıştır. Yaptığımız bir işe anında karşılık bekler, çaldığımız kapının hemen açılmasını isteriz. Kulpuna yapıştığımız yüce divandan, ulu dergâhtan anında: “Gel!” denilmeyince, her şeyin bittiğini düşünür, çaldığımız kapının yüzümüze kapandığı, ümitlerimizin bittiği zehabına kapılırız.
Bir de çevremizde yaşayan insanlar arasında her şeyiyle Hz. Allah’ın emirlerini yerine getiren, O’na kul olmak için var gücüyle gayret gösteren samimî Müslümanların, iki yakasının bir araya gelmediğini, yaptığı dua ve niyazların, tazarru’ ve ilticalarının bulunduğu mahallin damını delip bir türlü Makâm-ı Ulûhiyet’e ulaşmadığını, bunun yanında boyuna kadar inat ve inkâra, masiyet ve isyana dalmış kimselerin bir dediğinin iki edilmediğini, her isteklerinin anında yerine getirildiğini görür, şeytanın iğvası, nefsin de vesvesesi ile işin sebep ve hikmetini düşünmeden dehşete düşer, bu nasıl oluyor diye küçük ve muhakeme kabiliyeti mahdut olan aklımızla fikir yürütmeye çalışırız.
Aslında Hz. Allah’ın Kitabına, Rasûlüllâh’ın sözlerine baktığımız zaman bunların cevabını bulur ve görürüz.
Rabbimiz bir âyet-i kerimede:
“(Habîbim!) Kullarım sana benden sordukları zaman (bilsinler ki) şüphesiz ben onlara yakınım. Benden isteyenin dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler.” (Bakara sûresi, âyet: 186) buyurmuştur.
Bu âyette Hz. Allah, kullarına çok yakın olduğunun, kendisine dua edenin mutlaka duasını kabul edeceğinin müjdesini vermiş, “Bana dua ettiği vakit dua edenin duasına icabet ederim." buyurarak icabet vadinde bulunmuştur.
Bu âyet-i kerime oruç ve Ramazan ayı ile alâkalı olan âyetlerin arasında gelmiştir. Burada, duanın ehemmiyetine ve oruç halinin, dua etmek için en uygun bir hal olduğuna da işaret vardır.
Hz. Allah bize ne kadar yakındır? Bu husus şu âyet-i kerimelerde açıklanmıştır:
“Nerede olursanız, Allah sizinle beraberdir.” (Hadîd sûresi, âyet: 4)
“Biz, insana, şah damarından daha yakınız.” (Kaf sûresi, âyet: 16)
“Üç kişi aralarında fısıldaştıklarında, Allah onların dördüncüsüdür.” (Mücadele sûresi âyet: 7)
Hz. Ka’b’ul-Ahbâr’dan r.a. rivayet edildiğine göre, Hz. Musa a.s. Hz. Allah’a:
“Ya Rabbi! Yakın mısın, sana münacatta bulunalım. (fısıltı ile yalvarıp yakaralım.) Uzak mısın, Sana bağırarak dua eldim!” diye iltica ettiğinde Hz. Allah:
“Ya Musa! Ben, beni zikreden, benim zikrimle meşgul olan kulumun celîsiyim, yani oturma arkadaşıyım.” Buyurdu. Bunun üzerine Hz. Musa a.s.:
“Ya Rabbi! Fakat biz bazen, cünüp olma, tuvalette bulunma gibi, Seni zikretmekten tenzih edeceğimiz bir hal üzerinde oluyoruz?” dedi. Hz. Allah:
“Ey Musa! Beni, her halde zikret!” buyurdu.
Müslüman bir kimsenin duasının mutlaka kabul edileceğini ifade eden Peygamber efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Günah veya sıla-i rahmi kesme (akrabaları, yakınları, Müslüman kardeşleriyle bağlarını koparma) hususunda dua etmemek şartıyla, Müslümanın duası geri çevrilmez, şu üç şekilden biriyle kabul edilir: Ya onun istediği dünyada peşin verilir veya onun için (mükâfatı, duasının karşılığı) âhırete saklanır ve yahut da yaptığı dua karşılığında bir belâ ve kötülük kendisinden giderilir. “
Mü’minin duasına icabetin ertelenme sebebini ise Peygamber efendimiz açıklamış, Hz. Câbir’den r.a. rivayet edilen bir hadîs-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Kâfir, bir hâceti, bir ihtiyacının karşılanması için Hz. Allah’a dua eder, onun ihtiyacı hemen karşılanır. Mü’min de hiç şüphesiz Hz. Allah’a dua eder, onun duasına icabet ertelenir, (istek ve ihtiyacı hemen karşılanmaz.) Bunun için melekler sayha eder(çığlık çığlığa yüksek sesle bağırır; “Ya Rabbi! Kâfirin duasına hemen karşılık verirken Mü'min kulunun duasına icabet etmedin, onun istek ve ihtiyaçlarını erteledin. Bu nasıl oldu?” der)ler. Onun üzerine Hz. Allah:
‘Ben, Kâfir bir daha bana dua etmesin, beni zikredip ağzına almasın diye onun duasına hemen icabet ettim. Çünkü ben, ona ve onun sesine buğz ediyor (sesini bir daha duymak istemiyor)um. Mü’min kulum ise, benimle irtibat ve alâkasını kesmesin, beni (devamlı) zikretsin diye, onun duasına icabeti, (isteklerini yerine getirmeyi) erteledim. Zira ben, mü’min kulumu ve onun tazarru’unu, (yalvarıp yakarmasını, boyun bükmesini) seviyorum.’ Buyurur.”
Similar topics
» Duanın kabulü için Helal Lokma
» Duanın makbul olduğu vakitler
» Duanın Kabul olma Şartları
» Duanın Kabul Edildiği Bâzı Mekânlar
» İSLAMDA ACELE ETMEK ÜZERİNE
» Duanın makbul olduğu vakitler
» Duanın Kabul olma Şartları
» Duanın Kabul Edildiği Bâzı Mekânlar
» İSLAMDA ACELE ETMEK ÜZERİNE
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz