baba oğul
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

SKEÇLER:1:AT HIRSIZI 2-BEN SENİN YAŞINDAYKEN 3-BİR GARİP DAVA

Aşağa gitmek

SKEÇLER:1:AT HIRSIZI 2-BEN SENİN YAŞINDAYKEN 3-BİR GARİP DAVA Empty ACİL HASTA,KABADAYI OKULU

Mesaj  Admin Paz Mart 20, 2011 12:08 pm

ACİL HASTA

Hasta insan modeli sedye içinde iki hasta bakıcı tarafından nani nani dîye ses çıkararak doktor odasına getirilir.

Hasta sıra üzerine yatırılır. iki hemşire hastanın yanına gelerek.

1 HEMŞIRE Hastanın durumu kötü görünüyor

2. HEMŞIRE: Evet hemen doktor beye haber verelim.

(ikinci hemşire haşlanın yanından ayrılarak doktora seslenir)

2 HEMŞIRE: Doktor bey, doktor bey ‘ Acil hasta var!

(Doktor gelerek kısa bir inceleme yapar)

DOKTOR: Hastayı ameliyat edeceğiz hemen hazırlıkları yapın.

HEMŞÎRE:Peki doktor hey.

(iki hastabakıcı masa örtüsü î/e perdeleme yaparlar.doktor ameliyat için araç gereç isten

DOKTOR: Hemşire hanım çekiç

LHEMŞ1RE; Buyurun Doktor Bey

DOKTOR : Takoz ve testere

HEMŞIRE: Buyrun Doktor Bey

(Alın.an malzemelerle çeşitli sesler çıkarılarak hastanın kesildiği izlenimi

verilir. Doktor hastanın akciğerlerini alarak gösterir)

DOKTOR : Gençliğinde çok sigara içmiş vah zavallı akciğerler fabrika bacası

gibi olmuş, at çöpe gitsin. (Der, ciğerl eri çöpe atar.Bir hemşire kenarda çöp

DOKTOR : Maaşallah maaşallah, mide değil ambar sanki içinde bir ben

yokum ne bulduysa yemiş Bu mide iş yapmaz. Al çöpe gitsin. ( Der. mideyi çöpe atar. Karaciğeri a!ır , gösterir ) _

DOKTOR : Vah karaciğer vah, senden organ bağışı bile olmaz/ ( Der, çöpe atar, kalbi eline alır. )

DOKTOR : Bu kalp kan yerine alkol pompalamış, pompalamaktan yorulmuş iş yapmaz al çöpe gitsin. Der çöpe atar. bağırsakları gösterir )

DOKTOR : Şu bağır sak! arın haline bakın. Kördüğüm olmuşlar. Bu bağırsaklardan kokoreç bile olmaz. At çöpe gitsin (der çöpe atar,sonunda hastayı iki eliyle havaya kaldırarak )

DOKTOR . Bu adam fazla bite yaşamış .Af çöpe gitsin {der adamı çöp kovasına atarlar Kova sedyeye konulur hasta bakıcılar nani nani diye bağırarak oradan uzaklaşırlar.

OYUNCULAR

2 Hasta bakıcı : Önlük

2 Hemşire : Beyaz etek yada pantolon , beyaz gömlek .kep
Doktor : Beyaz gömlek . steteskop gözlük

KABADAYI OKULU

SKEÇLER | Etiketler: KABADAYI OKULU
KAHRAMANLAR:
Kabadayılar Kralı Uğur
Çakal Semih
Tilki Volkan
Karabela Halil
Baba Oğuz
Domdom Bayram

Kabadayı okulu öğrencileri sınıfta beklemektedir. (Jenerik müziği çalmaktadır.) Kabadayıların bazıları volta atmakta bazıları ise tespih çekmektedir. Bu sırada kabadayılar kralı Uğur sınıfa girer.

K. Uğur: Selamun Aleyküm kardaşlar!
Sınıf: Aleyküm Selam ağabeyimiz!
K. Uğur: Eyvallah, oturun.
(Sınıf oturur. Kabadayılar kralı Uğur yoklama alır. Adı okunan “eyvallah” der.)
K. Uğur: Bugün kabadayı duruşlarını öğreneceğiz.
Sınıf: Eyvallah!
K. Uğur: Evet, Çakal Semih kardeşimiz, ayağa kalk!
Ç.Semih: Eyvallah!
K. Uğur: Bize göster bakalım, kabadayı nasıl bakar?
(Semih seyirciye doğru Küçük Emrah gibi bakar.)
K. Uğur: Olmadı olmadı! Öyle mi bakılır! Bana bakın şimdi.
(K. Uğur sert bir şekilde seyirciye bakar.)
K. Uğur: Anladınız mı?
Sınıf: Eyvallah!
K. Uğur: Tilki Volkan kardeşimiz, ayağa kalk!
T. Volkan: Eyvallah!(ince seslidir)
K. Uğur: Bize göster bakalım, nasıl nara atılır?
T. Volkan: Hieeeeeeyyyyyytttttt!!!
K. Uğur: Olmadı olmadı! Bu sesle kimse korkmaz.Bana bakın şimdi.(Nara atar.)
K. Uğur: Anladınız mı?
Sınıf. Eyvallah!
K. Uğur: Baba Oğuz kardeşimiz, ayağa kalk!
B. Oğuz: Eyvallah!
K. Uğur: Bize göster bakalım nasıl tespih çekilir?
B. Oğuz: (Tespihi cebinden çıkarır) Bismillah, bismillah, bismillah…
K. Uğur: Allah kabul etsin! Yahu beni delirtmeyin! Kabadayı öyle mi tespih çeker?
Bak şimdi: (Nasıl tespih çekileceğini gösterir.)
K. Uğur: Anladınız mı?
Sınıf: Eyvallah!
K. Uğur: Domdom Bayram karedeşimiz, ayağa kalk!
D. Bayram: Eyvallah!
K. Uğur: Bize göster bakalım, nasıl bıçak çekilir?
D. Bayram: Hiiieeeeeyyyyt! (Cebinden tırnak makası çıkarır.)
K. Uğur: Olmuyor olmuyor! Ulan o ne? Sen nasıl kabadayısın?
K. Uğur: (Cebinden bıçağı çıkarır, tam bağırırken dışarıdan bir kadın sesi gelir.)
Kadın: Uğuuurrr!
K. Uğur: Eyvah hanım çağırıyor! Buyur gülüm! (Heyecanlı bir şekilde sahneyi terk eder.)
Kabadayılar ayağa kalkar, hep beraber:
EYVALLAH…
-SON-


BİR DELİ…

(Sakin bir ortam sahnede yine bir bank ve onun yanında çöp kutusu.bir adam bankın üstüne oturur ve elindeki dergiyi yada gazeteyi okumaya başlar,elindede bir çikolata varır çikolatayı yedikten sonra yere atar ve olduğu yerden uzaklaşır tam bu sırada diğer taraftan bir adam koşarak sahneye girer daha sonra sakinleşir garip garip gülmeye başlar bu adam tımarhaneden kaçmış bir adamdır ve sahnede kendi kendine konuşmaya başlar)



Mülayim:ne kadar tuhaf insanlar var çöp kutusu yanlarındayken bile onu umusamıyorlar(çöpü çöp kutusuna atar) ah bilseniz sizinle konuşmayı ne kadar özledim.tabi şimdi siz beni merek edeceksiniz.ya da sizle neden konuşmak istediğimi…. ben az ötedeki akıl hastanesinden kaçtım uhh çok yoruldum deminden beri sizlerle konuşmak için bir sürü adamı peşime taktım.efendim ben mülayim bakan gördüğünüz üzere sürekli bakıyorum efendim çünkü bakmak bazen görmekten daha güzeldir çünkü bazı insanlar görmeyi şeytanlık yapmak zannetmiştir bugüne kadar hep birilerinin menfaatlerine bakmıştır insanlar ve bakmakla yetinememişler aynı zamanda görmüşlerdir ve maalesef gördükleri şeyleri sahiplenmişlerdir işte bunların kurbanlarından biriyim hemde hiç beklemediğim insanlar tarafından dolandılırıldım (güler)karım beni aldattı bununla da yetinmeyip bankadan paralarımı çekip kaçtı,amcamın oğlu dükkan açmıştı bende ona kefil olmuştum battı parayı ben ödedim ve dolayısıyla ben battım niye güldüğümü merak ediyorsunuz ee deliyim ya gereği gibi davranıyorum ama deli olduğumdan utanmıyorum çünkü ben bu hayatı deli olduktan sonra anladım her şeye sahip bir işadamıyken nasıl bir kimsesiz divane oluşumun içendeydi hayatın kendisi hatta bizzat resmiyle beraber sonra açtım elimi Allahım’a beterinden sakla yarabbim dedim çünkü bir zenginken fakir eden Allah neden daha kötüsünü yapamasın bunu anladım diğer sonradan anladığım şeyler gibi… ben zenginken hiç gözümü doyuramamıştım ama deli olduktan sonra sokaklarda açlıktan geberme nöbetleri geçirdiğim günlerde anladım doymak nedir.gözü başkasının menfaatini gören insanların sayesinde dedemin neden soyadımızı bakan koyduğunu öğrendim ve şükür duası ettim evet evet hatta şükür duası nedir onu öğrendim hayatımda hiç yaşamadığım ve yaşamak istemediğim paylaşmak duygusunu öğrendim sokakta benim gibi yalnız ve ıssız arkadaşlarımla,arkadaşlık nedir onu öğrendim… karşılıksız ve maddiyatın olmadığı arkadaşlıklarım oldu soğuk kıçımızı ısıttığız ateşin çevresinde siz hiç banka külübelerinde uyudunuz mu? Biliyorum uyumadınız ve uyumakta istemezsiniz herhalde,öyle güzeldi ki birlikte yedi sekiz kişi tıkış tıkış yatardık o kulübelerde ben çok memnundum bu durumdan!çünkü hayat arkadaşım diye rahat ve konforlu yataklarda yanımda yatan sahtekar kadınıda biliyordum.zenginliği gerçek hayat zannederdim hep ve parasız hayat yok derdim parasızlığı ölümle eşdeğer tutardım ama bence fakirlik ve sefalet benim hayat sandığım zenginlik yalanından daha gerçekmiş bunu öğendim(bankın arkasından bir adam geçer)

Adam:aa manyak mı ne? Kendi kendine konuşuyor kafası iyi herhalde

Mülayim:size de merhabalar efendim.evet sizinle konuştuğum zaman bana deli diyorlar çünkü insanoğlu birisiyle konuştuğu zaman karşı taraf cevap vermiyorsa sizi gören insanlar ya sizi deli zanneder yada karşı taraftaki konuşmayanı.

Ne demiştik işte ben doymak nedir deli olduğumu anladığım an herşeye doyduğumda akıl denilen servetimi yitirmiştim.ama başka bir akıl vermişti bana cenab-ı hak eskiden kafam hep paraya çalışırken para diye geberirken şimdi hayatın başka manevi güzelliklerine çalışıyor eskiden para deyince kendimi rahatsız hissederdim,huzursuz olurdum hep benim olmasını isterdim şimdi doyabileceğim kadar parayla daha mutlu olunacağını öğrendim.ama ben bunları zenginken göremedim(içeri bir adam girer)

Seyfi:ne konuşuyorsun kendi kendine be adam off bittim ben bittim

Mülayim:size de merhabalar efendim neden bittiniz hayrola

Seyfi:yakalandım polis her yerde beni arıyor

Mülayim:neden arıyor?

Seyfi:hortumculuk,vergi kaçakçılığı,ihaleye fesat karıştırma

Mülayim:muhteşem üçlü yani,çünkü bu vakaların birini yapan geriye kalan ikisini de yapıyor muhakkak

Seyfi:bari şöyle 2-3 yıl verseler de kurtulsam

Mülayim:merak etme kurtulursun zaten bu ülkede kim kurtulmamış ki sen kurtulamayasın ama kurtulmak dediğin zengin olup ve hırs yapmaksa bu bir kurtuluş mudur onu da bilemem

Seyfi:ne diyorsun be adam zaten bitmişim ben hem sen kimsin

Mülayim:ben arka mahalledeki tımarhaneden firar etmiş bulunan mülayim bakan..

Seyfi:hey Allah ım bizde derdimizi kime anlatıyoruz….

Mülayim:anlatmaktan utanmamalıdır insan.her zaman anlatmalıdır içindekini.eğer içine atarsa kendi kendini parçalar.insan anlatmakla bir şeyleri paylaşır derdini sevgisini anlatarak paylaşmalıdır ki bunu için verilmiştir ona anlatma yeteneği eğer anlatacaklarını içine atarsa neye yarar insan olmanın önemi.biz derdimizi anlattıkça o kadar rahatlarız ki bazen ağlarız bazen güleriz anlattıkça .aşık olmakta böyledir işte içindekini sevdiğine anlatmak ve her sevgi anlattıkça alevlenir aslında aşk rahat durmaz tek kişide o hep paylaşılmak ister derdinizi anlatın ki derman bulun derman buldukça kamçılanır insanın yaşama umudu.

(içerden genç bir adam girer)

Kemal(sessizce oturur):offfffff

Mülayim:size de merhabalar

Kemal:ne diyorsun yaa

Mülayim:ne oldu? Yoksa sevgilinden mi ayrıldın?

Kemal:aynen öyle Allah Allah!! Sen kimsin hemşehrim yavv

Mülayim:ben arka mahalledeki tımarhaneden kaçan mülayim bakan!!

Kemal:anlıyorum!

Mülayim:deli olduktan sonra en çok duyduğum laf!ee neden ayrıldın

Kemal:kimden!

Mülayim:sevgilinden

Kemal:babası vermedi kızı bana

Mülayim:ne kadar garip sanki babası evlenecek evlatlar sevdikten sonra bizlere bok düşer sözü ne kadar doğrudur aslında bizde iki kişinin aşkına onay vermek bir adettir bazen gerçekten sevenleri ayırırız bazen de birbirlerini hiç tanımayan iki kişiyi evlendiririz bunu anlamak gerçekten mümkün değil sevmek bir insanı tanımakla başlara halbuki ama sözlerle değil yada yüz güzelliğiyle değil göz güzelliğiyle gözler birbirine aşık olduktan sonra gerisi hikayedir çünkü gözler kalbin kapısıdır oradan içeri girebildiysen görünüş hiç önemli değildir işte aşk böyle başlar sonra kalpte bir heyecan başlar ne tıppın nede bilimin bilemediği bir salgıdır bu…

daha 17 yaşındaydım babamın sürekli çıkan tayinlerinden dolayı hep memleket değiştiriyorduk bu kez tayin Diyarbakır’a vurmuştu lise son sınıfa geçmiştim.. sınıfa girdiğimde herkes bana değişik biçimlerde bakıyordu.sonra sırama geçip oturduğumda tam çaprazımda oturan bir kız gördüm o kadar güzel bakıyordu ki esmer tenine yeşil gözüne öyle yakışmış ki sonra bir müddet bakıştık daha sonra bir hanım edasıyla çevirdi yüzünü bende utanmıştım o güne kadar hiçbir kıza o kadar uzun bakmamıştım aradan kaç teneffüs kaç ders geçti…sonra ben kalem isteme bahanesiyle yanına gittim o arada hiç anlayamadığım şekilde tanıştık bu tanışma bir süre sora arkadaşlığa sonra aşka dönüştü ömrümde hiç hissetmediğim duyguları yaşıyordum.ve şiir yazmaya başlamıştım aklıma o kadar güzel şeyler geliyordu ki onunla ilgili bir gün ona gül koparıp götürmüştüm gülü vereceğim sırada öğretmen bizi gördü hem benim ailemi hem de onun ailesini çağırdı okula babamda bir araba dayak yedim o da tabii kendimden çok ona üzülmüştüm çünkü o yeşil gözleri çok korkunç bir hal almıştı sonra bana görüşmek istemediğini söyledi ama yalan söylüyordu bu gözlerinden anlaşılıyordu sonra gecelerce ağladım gecelerce uyuyamadım çünkü aşık olmuştum sonra onunla evlenme kararı almıştım babamın verdiği harçlıkları biriktirip ona yüzük aldım günlerce okulda aç kaldım ama olsun ona aldığım yüzüğün bol gelmesinden korkmuştum.

Sonra aileme söyledim babam o gün beni yine iyicene dövdü yüzükte dayak yerken cebimden çıktı sonra harçlıktan kesti beni..ama ben kararlıydım onu alıp kaçıracaktım

artık okulun son günleri gelmişti sonra onu yanıma çağırıp evlenmek istediğimi söyleyecektim yaptım da okulun son günü karneleri aldıktan sonra elinden tutup kaçamak bir yere götürdüm elini tuttum ve birden elinde yüzük gördüm yıkılmıştım onu çoktan nişanlamışlardı o da ağlıyordu bende ve ağlayarak hıçkırıklarla terk ettim orayı….ama hiçte pişman olmadım çünkü aşık olduğumu hissettiğim zaman daha çok sevmiştim hayatı geleceğe daha sıkı sarılmıştım işte bu yüzden sevmelidir insan sevmek insanı kötüden şeytanlıktan saklar hayatın engellerinden daha çabuk daha zararsız geçirir insanı…

kemal:ağabey sen kiminle konuşuyorsun?

Mülayim:kendimle(Biri daha gelir,adam çok dertlidir birden koltuğa çöker)

Mülayim:ne oldu beyefendi sizin şikayetiniz nedir?

Serhat:(etrafında kilere bakar)bu adam da kim yav?sende kimsin kardeşim

Mülayim:ben arka mahalledeki tımarhane den kaçan mülayim bakan

Serhat:ee ne var

Mülayim: bugün herkesin başı dertte..yoo bir şey yok esasında sadece derdinizi merak ettim çok hüzünlü oturdunuz sadece bu yüzden

Serhat:şerefsiz ev sahibi gene kirayı artırmış memur maaşı gene azalmış evde huzur yok!oğlum okuyor para gönderemiyorum , sigaraya zam gelmiş,karım isyanlarda sanki bunların olmasını ben istemişim gibi daha ne olsun…….

Mülayim:anlıyorum kardeşim.görüyorsunuz değil mi yada anlıyor musunuz şu hayatımızı zehir eden şeye bazen yeşil oluyor, bazen sarı oluyor her dile göre isim değiştiriyor,o olmadan huzur olmuyor,o olmadan sevgi olmuyor ki buna hiç inanmıyoruz ama kendimizi kandırıyoruz,ve o olamadan hayat yaşanmıyor paradan bahsediyorum o yuvaları yakan çoğu zaman gözyaşlarını akıtan,ihanete sürükleyen,insanın aklına bin bir şeytanlık getiren şeyden

Eksik olduğunda bize eksik kelimesinin ne demek olduğunu hatırlatan bir anlamda.siz hiç parasız kaldınız mı desem çoğunuz bir yerde bir zaman yoksul olmuşsunuzdur yada hissetmişsinizdir belki bazılarınız hissetmemiş yada olmamış olabilir ama yoksul olmak parasızlık değildir sadece çok zengin olup ta parasızda olabilirsiz çünkü fikir yoksunu bir para geleceğin en büyük yoksuludur aynı zamanda zira az parayla mutlu olmakta bir mutluluktur.para kazanma işi biraz tanrının bize bahşettiği ama bizim kullanmaya denemdiğimiz aklı kullanmakla mümkündür aslında.düşünün sigara içmeyen bir insanın cebinde en az iki milyon kalır ve günde iki paket sigara içmeyen insanın cebinde haftalık yirmi sekiz milyon kalır bunu dört ile çarptığınız zaman ayda cebinize yüz on iki milyon kalır bunu yıl olarak hesaplarsanız bir milyar üç yüz kırk dört milyona tekabül eder ve işte bağımlılığınızın size cezası size yılda milyarla çıkıyor ve sizin verdiğiniz paralarla bu döngü dönüyor.hayatta her şey birbirine bağlı olayların devamıyla süregelmiştir virgülsüz bir cümle gibi sürekli devam eder her sebebin bir sonucu vardır ve her sonuç bir sebebe zemin hazırlar hayatta olayların etrafında döner güneşin dünya üzerinde döndüğü gibi olaylar öyle değişir ki siz güneşin o güzel dokunuşuyla mesut iken birden kış bastırabilir.. işte hayat böyledir.. mevsimlerin hızlandırılmış halidir ama unutmayın ki her kışın sonunda bir yaz ve her yazın sonunda bir kış vardır.işte gördüğünüz gibi nereden nereye geldik bir para bizi hayatın temeline götürdü.o bize her şeyi yaptırıyor. bu dünya yalancı cennettir diye boşuna söylenmiyor çünkü bu dünyada paran olduğu sürece cennet yaşarsın sevapların yerini para alır burada ama para dünyadan daha büyük bir yalandır çünkü sonu yoktur bir kere.para;bu dünyada sonu olmayan tek değerdir çünkü sıfır her ne kadar toplamada etkisiz eleman olsa da hayat için çok etkin bir elemandır. paranın bu yalancı hayat devam ettikçe sonu yoktur ama bizler hayatın sonunu görecek kadar uzun ömürlü olamayabiliriz.ve sizden son olarak şunu istiyorum(bankta oturanlara hitap ederek)her para kazanışınızda bir düşünün elinizdeki paralar kaç euro,dolar,pound sevaba denk gelecek kaç…

Buraya neden geldiğimi belki anlamamış olabilirsiniz.bu gördünüz banka ben her ay gelirim çünkü burası çok güzel bir yerdir insanlar gelir gider..ve hepsinin bir derdi bir şikayeti vardır onları dinleyerek kendimce şeyler söylemeye çalışırım ama kendimce kendimle çünkü benim hayatta yaşamam için gerekli bir şey yok aklını kaybetmiş bir insanım ben akıl hastasıyım en kaba tabirle ama istiyorum ki benim harcadığım akıl servetimi başkaları harcamasın istiyorum cebinize sadece paralarınızı koyun aklınızı değil.

Neyse efendim beni dinlediğinizi için teşekkür ederim zira hastahanedekiler beni merak ederler son olarak aşkı hayatın olduğu her yerde engelleri, sınırları tanımazca yaşatın ama parayı sadece paranın olduğu yerde yaşatın….sizde(banktakilere) seslenir

Hadi Allahaısmarladık…..

Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4953
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 52

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

SKEÇLER:1:AT HIRSIZI 2-BEN SENİN YAŞINDAYKEN 3-BİR GARİP DAVA Empty HASTA ZİYARETİ,HANGİSİNİ GETİREYİM,GÜZELLİK YARIŞMASI

Mesaj  Admin Paz Mart 20, 2011 11:54 am

Bir işitme engelli, hasta ziyaretine gidiyormuş. Yolda kendi kendine şöyle düşünmüş: “Her ne kadar söylenenleri anlamıyorsam da söylenenleri duymuyorsam da, hasta ziyaretlerinde genellikle hep aynı şeyler söylenir. Ben nasılsın derim, o da iyiyim der, ben de memnun olduğumu söylerim. Sonra ne yiyorsun derim, bir yemek ismi söyler, ben de afiyet olsun derim. Doktorlardan kimin baktığını sorarım, birisinin ismini söyler, iyi doktordur der, ziyareti bitiririm.”
Kafasındaki bu kurgu ile hastanın yanına girer.

İşitme Engelli: Nasılsınız?
Hasta: Ölüyorum, ölüyorum. (İşitme engelli, hastayı duymak için sürekli olarak elini kulağına götürerek konuşur.)
İşitme Engelli: Oh oh, memnun oldum efendim.
Peki ne yiyorsunuz?
Hasta: Zehir zehir.
İşitme Engelli: Çok iyi, çok iyi güzel. Afiyet olsun.
Peki efendim, tedavi için hangi doktor geliyor?
Hasta: Ne doktoru. Azrail’i bekliyorum, Azrail’i.
İşitme Engelli: Oh oh iyi doktordur o. Senin işini tez zamanda bitiriverir. Hadi bana eyvallah.

HANGİSİNİ GETİREYİM?

Hanım: Nilgüüüüüüüün!

Hizmetçi: Buyrun hanımefendi.

Hanım: Biraz sonra misafirlerim gelecek. Senden bir şey getirmeni istediğimde bana hangisi hanımefendi diye soracaksın.

Hizmetçi: Başüstüne hanımefendi. (Misafirler gelir.)

Hizmetçi: Misafirler geldi hanımefendi.

Hanım: Tamam, al içeri.
Buyrun hoşgeldiniz. Nasılsınız? İyi misiniz?

Misafirler: İyiyiz. Teşekkürler. Siz nasılsınız?

Hanım: Ay iyiyim. Geçenlerde bir kürk aldım, o kadar güzel ki. Görmek ister misiniz?

Misafirler: Tabii tabii. Görelim.

Hanım: Nilgüüüüüüüüün!

Hizmetçi: Buyrun hanımefendi.

Hanım: Kızım bana geçen gün aldığım kürkü getir!

Hizmetçi: Hangisini hanımefendi?

Hanım: Siyah olanı.

Hizmetçi: Buyrun hanımefendi, getirdim.

Hanım: Bakın ne kadar güzel değil mi?
Teşekkür ederim. Götürebilirsin.
Ayy geçenlerde bir yüzük aldım. Görmek ister misiniz?

Misafirler: Tabii tabii. Görelim.

Hanım: Nilgüüüüüüüüüüüün!

Hizmetçi: Buyrun hanımefendi.

Hanım: Kızım bana geçen gün aldığım yüzüğü getirir misin?

Hizmetçi:Hangisini getireyim hanımefendi?

Hanım: Pırlanta olanını.

Hizmetçi: Buyrun hanımefendi.

Hanım: Bakıııııın ne kadar güzel değil mi? Teşekkür ederim. Götürebilirsin.

Hizmetçi: Hanımefendi kocanız geldi.

Hanım: Çağır.

Hizmetçi: Hangisini hanımefendi


GÜZELLİK YARIŞMASI
Mart 30, 2010, 4:11 pm
Filed under: skeç
(Adaylar ve sunucu, köylü kıyafetleri giymişlerdir. Sahnenin önünde “DAŞLI DEPE YEŞİL MERCİMEK FESTİVALİ” yazmaktadır. Arkada 3 kişi bir masaya oturmuş, masanın önünde de CÜRİ yazılı bir kağıt vardır.)

Sunucu: Sevgili Daşlı Depelile, güzel gasabamız için derdiplenen Daşlı Depe Yeşil Mercimek Festivaline hoşgeldiniz. Şimdi sıra geldi güzellik yarışmasınaaaaaaaaaaa. Güzel adayları deker deker cürinin önünden geççekler. (Köylü kızlar-adaylar jürinin önünden geçerler)


1. Aday. Hülya Bahar. 18 yaşında, lise sona gideyo, İngilizce bileyo. Gasabamız Hal Müdürünün gızı.


2. Aday. Fatoş Zeytin. Biçki dikiş gursu mezunu, 21 yaşında Göfteci Ali’nin gızı.
Aha bu da Saniye Yanoş. 20 yaşında Muncurukların Sarı Naciye’nin gızı. Her türlü yimek yapayo, ganaviçe işleyo, iğne oyası bileyo.
4. Aday. Güllü Kestaneci. 19 yaşında, yufka açayo, sıva yapayo, dantel öreyo, Güdük Necmi’nin gızı.


5. Aday. Fadime Gırtık 19,5 yaşında. Gözel mantı yapayo. Her bi işi becereyo. Açık öğretim mektebine devam edeyo. Bodur Osman’ın gızı.
6. Aday. Zahide Pekmez. 18 yaşında. Ganaviçe işleyo, gözel gözel yemekler yapayo, iyi göbek atıp, türkü çığırıyo. Püsürdükler’in Hatça’nın gızı.
Anaaaaaa bunlar da kim? (Anne ile kız tartışarak içeri girerler) Aça ne arıyorsunuz burda?

Anne- Benim gızın elâlemden nesi eksük?

Sunucu: Eksiği yok fazlası var.

Kız: Neyim fazla sunucu buba?

Sunucu: Yaşın.

Anne- Güçüttürürüz.

Sunucu: Kilon fazla gızım.

Anne- Erüttürürüz.

Sunucu: Gerdanın sarkmış.

Anne- Gerdürttürürüz.

Sunucu: Sana curi oy vermez gızım.

Anne- Verdüttürürüz.

Sunucu: Nasıl verdüttürecen?

Anne- (Kolundaki altın bilezikleri göstererek) Yedüttürürüz.

Sunucu: Yahu farzedelim güzellik graliçesi oldun. Sonra nolucek?

Anne- Evlendürürüz.

Kız: Hayır anne hayır, asla, ayem sori yani üzgünüm. Beni graliçe olduktan sonra isteyen bir erkeği ben gatiyen istemem.

Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4953
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 52

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

SKEÇLER:1:AT HIRSIZI 2-BEN SENİN YAŞINDAYKEN 3-BİR GARİP DAVA Empty ÖĞRETMEN SKECİ

Mesaj  Admin Paz Mart 20, 2011 11:30 am

Öğretmen uçuk bir tiptir.) Öğretmen derse gelmeden önce öğrenciler kendi arasında konuşmaktadır. Plan yapmaktadırlar.

I. Öğrenci: Bugün hiç keyfim yok aslanım ya.

II. Öğrenci: Meraklanma birazdan keyifleniriz. (Güler. Mümkünse Aykırı bir gülüş)

III. Öğrenci: Ödev yaptınız mı lan?

II. Öğrenci: Saf olma oğlum ödev yapılır mı nolcak kafalarız şimdi hocayı.

I. Öğrenci: Bugün hocayla uğraşmayalım be.

III. Öğrenci: Hocayla uğraşmasak ne olacak ki. Nasıl olsa o bizimle uğraşacaktır.

I. Öğrenci: Eh Görelim bakalım.

(biraz sonra hoca oynayarak içeri girer.) Çocuklar hocaya bakar şaşırır. Sonra hocaya uyup onlar da oynamaya başlarlar. Hoca kendine gelir. Bir süre çocukların bu halini izler. İzledikçe kızar, bağırır:

Öğretmen: Kesin ulan bu ne kepazelik böyle noluyor burada? Öğretmen böyle mi karşılanır? Haylaz herifler oturun yerinize.

II. Öğrenci:Ama hocam baktık ki neşeniz yerinizde sabah sabah oynuyorsunuz biz de size uyduk.

Hoca: Neyyyy! Bak bak bak bir de iftira ediyor. Ben oynuyor muşum. Öğretmen derste oynar mı densiz?
II. Öğretmen: Peki hocam oynamıyordunuz. Biz kendi kendimize oynuyorduk.

III. Öğrenci(öğretmenin yüzünde izler vardır): Öğretmenim yüzünüze noldu?

Öğretmen: Püsü cırttı.

I: öğrenci: Noldu hocam noldu?

Öğretmen:Püsü cırttı oğlum püsü cırttı. Akşam saati kurdum, yattım. Sabaha karşı saat çalmaya başladı. Saati kapatayım diye elimi attım. Mauuuuuk diye bir ses geldi. Meğerse benim püsü saatin yanına yatmışımış. Ben de onu avcuma alınca korktu. Yüzümü bu hale getirdi işte.

Öğretmen: (Öğrencilerin hepsi aynı anda gülerler.) Kesin lan soytarılar. Oturun yerinize.

II. Öğrenci: Öğretmenim öğretmenler gününüz kutlu olsun. Hediye alamadım geç kalıyom diye ama bari parasını vereyim der 1 lira uzatır.

Öğretmen: Eh napalım böyle de kabul edelim bari. Sağol oğlum.

II: Öğrenci: (Bekler)

Öğretmen: eeeee Ne bekliyorsun?

II. Öğrenci: Paranın üstünü

Öğretmen: Ne üstü oğlum?

II. Öğrenci: Hediye 50 kuruştu hocam ben size 1 lira verdim verin 50 kuruşumu.

Öğretmen: Elini cebine atar. Tamam tamam al 50 kuruş sana. Otur yerine der.

Öğretmen: (hoca yoklamayı alır. Defteri yazar )

I. Öğrenci: Nerde lan malzemeler?

II. Öğrenci: (Cebinden bir paket çıkarır. İçinde zeytin, simit ve kaynamış yumurta vardır.) Sıranın üzerine örtü sererler. ) Yumurtaya bak yumurtaya. Sabahleyin bizim celfin yumurtladı kaptım geldim.

III. Öğrenci: Oyyy oyyy oyyy simit de çıtır çıtır. (Öğretmenin dikkatini oraya çekerler.) Yiyecekleri yemeğe başlarlar.

Öğretmen: Noluyor lan orda?

II. Öğrenci: Hiç hocam. Acıktık da. Bir şeyler atıştırıyoruz. Sen de gel buyur hocam . karnın aç duruyor.

Hoca: Eh bi tadına bakim bari.

I. Öğrenci: Diğerlerine) Buldu beleşi tok olsa da yer bizim hoca valla.

Öğretmen: (Bir yandan atıştırır.)Aslında kahvaltı yaptım ama sırf hatrınız için yiyom ha.Bu arada ödevleri de çıkarın bi yandan yiyelim bi yandan da kontrol edeyim ben. Bu söz üzerine çocukların iştahı Kaçar.

III. Öğrenci: Boğazına bir şey kaçar) Aman hocam ağzımızın tadını bozma ne güzel yiyoruz işte şurda ne ödevi yaaaa

Öğretmen: Çıkarın çıkarın kontrol edecem yapmadınız mı yoksa?

I. Öğrenci: Hocam hiç sorma

Öğretmen: Noldu oğlum

I. öğrenci: Ağlamaklı olur. Anlatması çok zor hocam. Bir bilsen ne kadar acı, ne kadar acı.

Öğretmen: Anlatsana oğlum noldu?

I. Öğrenci: Babaannem hocam. (Bağıra Bağıra ağlamaya başlar sümkürür.)

Öğretmen: Noldu oğlum babaannene.

I. Öğrenci: Domuz gribi oldu. Evde ateşler içinde yatıyor. Yemeden içmeden kesildi hocam. Köye gitmişti geçen. Bizim köyün yükseklerinde yaşayan domuzlar inmiş aşağıya. Bulaştırmışlar neneme gribi bir görsen nasıl hapşuruyor nasıl hapşuruyor. Getti koskoca kadın gettiiii.

Öğretmen: Tamam oğlum tamam. Sakin ol. Öğretmen bir anda bir şeyi hatırlamışçasına irkilir. Bi Dakka Bi Dakka. Kim hastalandı demiştin.

I. Öğrenci: Babaannem.

Öğretmen: Oğlum senin babaannen 2 hafta önce ölmemiş miydi ? O yüzden ödev yapmamıştın ya.

I. Öğrenci: (Eyvah) Şeyyyy öğretmenim o ölen babamın babaannesiydi. Bu haftada benimki hastalandı. (Ağlamaklı olur) Ya hocam hayat böyle işte. Birini daha yeni yollamışken, öbürü de tutturdu ben de gidecem diye.

Öğretmen: (Üzülür, ağlamaklı olur, çocuğun boynuna sarılır. Çocuğu hafifçe iter. )

Noluyor lan ne bu laubalilik! Ödevini yapmıyorsun bir de şaklabanlık ediyorsun. Otur yerine. Sıfır.

(Diğer öğrenciler kahkahalarla gülerler.

Öğretmen:(II.Öğrenciye döner) Sen neden yapmadın bakim ödevini?

II. öğrenci: Valla hocam elektrikler kesildi yapamadım.

Öğretmen: Heh Bizim evde de lağım tıkandı günlük planı yapamadım. (Sonra irkilir) Oğlum bu klasik bahaneler bayatladı artık bunları biz öğrenciyken bile yutmuyordu öğretmenler otur yerine sıfır.

(Diğer öğrenciler gülerek dalga geçerler.)


Öğretmen: (üçüncü öğrenciye yönelir.) Sen yaptın mı ödevini bakim?

III. Öğrenci: (sırıtır. Diğerlerin dönerek) Bakın şimdi der. Hayır yapmadım hocam ama bir sor bakim niye yapmadım. (öğretmen öylece bakar.) Sor hocam sor bakim neden yapmamışım?

Hoca: (meraklanır) Niye yapmadın?

III. Öğrenci: Şimdi hocam karşı mahalle ile maçımız var. Cumartesi antrenmana çıktık tabi taktikler çalışmalar falan. Eeeee tabi önemli maç hocam Fener Galatasaray maçı bizimkinin yanında gazozuna maç gibi kalır tabi.

Öğretmen: Allah Allah. Eeee Anlat

III. Öğrenci: Pazar günü maç saati geldi çıktık maça ben hem teknik direktör hem kaptanım hem sol bek oynuyorum hem hakemim bir yandan da forvete destek veriyorum.

Öğretmen: Devam et oğlum maça geç. (Heyecanlanır)

Öğrenci: (ortaya geçer) Hocam arkadaş topu bana verdi bir çalım ona attım sonra rakip defanstan ard ardına on beş oyuncuyu geçtim baktım kaleciyle karşı karşıyayım

Öğretmen: Vur oğlum at golü artık

III. Öğrenci: Olmaz hocam böyle kolay gol atmak bize yakışmaz. Döndüm geri baktım üç defans oyuncusu üstüme geliyor. Üçünü birden çalımladım bizim sahaya doğru gidiyorum ki biri seslendi yanlış kaleye gidiyorsun lan salak dedi arkadaş döndüm ordan tekrar bir çalım bir çalım daha kaleciyle karşı karşıyayım bir çalım da kaleciye (Öğretmen de öğrenciyle beraber maçtaymış gibi çalım atmaya başlar.)

Öğretmen: Gooooooooool goooooooooool?

III. Öğrenci: Ne golü hocam ne golü?

Öğretmen:eeeee kaleciyi de çalımladın atsana gölü oğlum?

III: Öğrenci: Valla hocam o gazla dayanamadım. Kaleye de attım bi çalım ve tabi auta gitti top.

Öğretmen: Tüh yazık olmuş.

III. Öğrenci: Eh işte hocam maçı böyle kaybettik. Ben de o moral bozukluğuyla gittim eve yattım. Uyandım okula zor yetiştim valla.

Öğretmen: aferin oğlum iyi ki okula geç kalmamışsın der sırtını sıvazlar. (Çocuk arkadaşlarına pişkin pişkin bak nasıl yutturdum derken hoca çocuğun sırtına bi tokat atar. ) Geç yerine soytarı herif der. Otur Sıfır der. (Diğer öğrenciler kahkahayı koparır.)

Öğretmen: Eveeet geçelim dersimize. Nerde kalmıştık?

II. Öğrenci: Hocam en son toplama işlemindeydik. Benim kafam karışmıştı. Bi soru sormuştum tam dayak yiyecektim. Zil çaldı. Size çok kırgınım hocam.

Öğretmen: Noldu oğlum anlatsana?

II: Öğrenci: küs numarası yapar. Sırtını döner omuz silker.) valla hocam çok kırgınım söylemem.

Öğretmen: Hadi söyle oğlum meraklandırma insanı.

II. öğrenci: Hocam geçen toplama işlemini anlatıyordunuz. Dediniz ki beş ile beşi toplarsanız on eder. Tamam inandık. Sonra altı ile dördü topladınız. Yine on etti. Eh dedik hadi hocamızın hatrı var buna da inandık. Üç ile yediyi topladınız bilin bakalım yine kaç çıktı? (pişkin pişkin hocaya bakar)Yine on dediniz hocam yaaaa. Bizimle dalga mı geçiyorsunuz hocam ya? Tamam matematiğimiz kötü olabilir ama bu hiçbir şey bilmiyoruz anlamına da gelmez. Yani bu kadar da cahil zannetmeyin bizi hocam çok kırıldım teessüf ederim.

Öğretmen: Hasbinallah. Oğlum ne diyeyim ben size yirmi dokuzdan dokuz çıkıyorsunuz yirmi buluyorsunuz benden sınıf geçeceksiniz.

I. öğrenci: haklısınız hocam yirmi dokuzdan dokuz çıkınca yirmi kalır mı hiç? Benim matematiğim çok iyi.

Öğretmen: Gel bakim sen buraya benim akıllı oğlum gel Tahtaya bir üçgen çizer iki köşesine sayı yazar bir köşeye x yazar. X’i bul bakalım oğlum. Der

III. Öğrenci: Parmağıyla X’i gösterir işte hocam X burada der.

Öğretmen : Aferin oğlum işte böyle der. Şimdi bana g ile başlayan üç kelime kur bakim.

Öğrenci: G ile mi hocam?

Öğretmen: Evet G İle.

Öğrenci: Şu bildiğimiz G ile ha tamam. Şey eeee Gavun, garpuz, gabaaaaak.

bu sırada kapı çalar.

(İçeriye giren birinci öğrencinin babasıdır. Öğretmen müfettiş geldi zanneder.)

Veli: Elini arkaya bağlamıştır. İyi dersler hocam der.

Öğretmen: (Seyirciye döner. Eyvah müfettiş geldi. Tavuk da yok napacaz şimdi? Der.) Düğmesini ilikler velinin yanına yaklaşır efendim hoş geldiniz der.

Veli: hoş bulduk napıyorsunuz hocam der.

Öğretmen: Matematikten bir problemi çözüyorduk efendim der.

Veli: Ohhhh ne güzel ne güzel (Sıranın üzerine bakar) Kahvaltı mı yapılmış burada kahvaltıyı kim yaptı bakim? Der

Öğretmen: Vallahi ben yapmadım efendim çocuklar yapmışlar ben gelmeden önce der.

Veli: Ne iyi yapmışlar canım keşke siz de yapsaydınız Sabah sabah aç karnına ders anlatılmaz ki der. Efendim çok sık gelemiyorum okula ama size güveniyorum çocuklara en iyi eğitimi verdiğiniz konusunda şüphem yok

Öğretmen: Aman canım öyle sık sık gelmeyin tabi ne işiniz var? Malum yoğunsunuz ama meraklanmayın biz burada eksiksiz çalışıyoruz.

Veli: Aman efendim mahçup ediyorsunuz bizi. Benim oğlan demişti çok iyi bir hocam var diye ama bu kadarını da beklemiyordum.

Öğretmen: Sizin oğlan mı? Nereden tanıyor beni?

Veli: Kendisi burada. Öğrenciniz olur. Ben Ahmet’in (I. Öğrencinin) babasıyım.

Öğretmen: Ne sen müfettiş değil misin?

Veli: Yok canım kasabım.

Öğretmen: Kasap mı? Etin kilosu kaç lira oldu?

Veli: 20 lira efendim haberiniz yok mu?

Öğretmen: Nerden olsun ben en son et aldığımda 5 liraydı. Epey zaman geçmiş demek der gülümser.

Veli: Çok şakacısınız. Neyse bizim çocuğun durumu nasıl?

Öğretmen: Oğlunuz derste çok konuşuyor.

Veli: O da bi şey mi efendim? Siz onun annesini görseniz evlendiğimizden beri hiç susmadı ömrümü yedi valla hocam.

Öğretmen: Efendim çocuğunuz hiç ders çalışmıyor sürekli haylazlık peşinde geçen yazılı yaptım arkadaşı 3. soruya bilmiyorum yazmış kendisi de ‘ben de bilmiyorum’ yazmış. Ona kadar kopya çekiyorlar yani.

Veli: Vay haylazlar vayyy iki kişi kafa kafaya verdiniz bir soruyu yapamadınız mı? Siz merak etmeyin hocam ikisinin de kulağını çekerim ben bi dahaki yazılıda doğru yaparlar.

Öğretmen: (Şaşırır)

Öğretmen: Ayrıca ödevlerini de yapmıyor. Yaptığında da yanlış yapıyor. Geçen bi harita ödevi verdim İstanbulu İç Anadoluda göstermiş.

I. Öğrenci: Hocam o haritayı babam çizmişti. Ben askerde haritacıydım getir ben çizerim dedi.

Veli: Sus ulan eşek herif. Hocam bizim oğlan çok şakacıdır da.

Öğretmen: Ya bilmez miyim.

Veli: Neyse ben müsaade isteyim hocam sizleri daha fazla meşgul etmeyim. Tabi bir velinin çocuğunun durumunu öğrenmek için arada bir ziyarete gelmesi gerekir değil mi hocam.

Öğretmen: Allah aşkına çocuk 5. sınıfa geldi ilk defa yüzünüzü gördük. Bu mu duyarlılık.

Veli: Öyle demeyin hocam ya hiç gelmesem napardınız?

Öğretmen: Evet haklısınız.

Veli: Hadi bana müsaade hocam iyi dersler çocuk size emanet eti senin kemiği benim.

Öğretmen: Derisi senin kemiği benim desen daha iyi olurdu. Baksana çocuk bir deri bir kemik.

Öğrenciler: Gülerler.

Veli: Çok şakacısınız. Ben kaçtım hadi iyi dersler.

Öğretmen: Sağolun güle güle efendim. Evet çocuklar nerde kalmıştık.

III. Öğrenci: Diğerlerine :Bak şimdi nasıl kaynatıyom dersi. Şey hocam siz eskiden çok iyi güreşiyormuşsunuz. Bize güreşle ilgili anınızı anlatıyordunuz.

Öğretmen: (Şaşırır. Bozuntuya vermez.) Heh şimdi hatırladım. Bi gün yine dağda geziniyom . Karşıma bi ayı çıktı.

Öğrenciler: Allah Allah.

Öğretmen: (Heyecanlanır) Ayı beni görünce başladı peşreve (Öğretmen peşrev çekmeye başlar) 2 saatlik bi peşrevden sonra tutuştuk güreşe. Ayı bana bi sarıldı omuzladığım gibi çaldım ayıyı yerde derken boğuşuyoruz. Al ha vur ha al ha vur ha. Ayıyla tam üç gün güreştik. Yenişemedik. Ayı sağol hocam dedi. Selamlaştık gitti.

(Bu sırada içeri genç, iri yarı, kaba saba biri girer.Adı Abdullahtır.)

Abdullah: (Gayet sert biçimde): Selamün aleyküm.

Öğretmen: Aleyküm selam.

Abdullah: Ben öğretmeni arıyordum.

Öğretmen: Benim buyur ne istedin.

Abdullah: Diploma.

Öğretmen: Diploma mı?

Abdullah: Heh diploma alacam ben yarına hazır olsun gelir alırım tamam mı?

Öğretmen: Kardeşim senin diploma alman için öğrenci olman gerekiyor.

Abdullah: Valla ben 15 sene önce öğrenciydim. Bi kaç gün geldim sonra bıraktım okulu. Şimdi diploma lazım oldu. Parası neyse veririz. Yarına hazır olsun hoca. Anladın değil mi?

Öğretmen: Kardeşim git işine ya. Sana diploma miploma yok. Almak istiyorsan gel otur. Hak edersen alırsın.

Abdullah: (Kollarını sıvar) Sen şimdi bana diploma veriyon mu vermiyon mu hoca?

Öğretmen: Vermiyorum ne olacak.

Abdullah: Ben almasını bilirim. (Der. Hocanın üzerine yürür.)

Öğretmen: Ya Allah der başlarlar güreşe birazcık boğuşmadan sonra hoca Abdullah’ı altına alır. Tövbe de ulan tövbe mi he der.

Abdullah: Tövbe hoca tövbe bırak gideyim bırak kolumu kıracan der. Hoca Abdullahı bırakır.

öğretmen misin kabadayı mısın kardeşim hani eğitimde dayak yoktu yaaa diyerek kaçar.

Öğrenciler: Şaşırır.

II. Öğrenci: Hocam siz ne yaptınız ya o adamı nasıl yıktınız ya.

Öğretmen: Dedik ya oğlum ayı bile yıkamadı beni inanmadınız mı yoksa.

Öğrenciler: İnandık hocam inandık.

I. Öğrenci: Hocaya bak lan kapı gibi adamı perişan etti.

II. Öğrenci: Oğlum biz bu hocayla uğraşmayalım o adamı paspasa çevirdi bizi salça yapar valla. (Zil çalar)

Öğretmen: Çıkabilirsiniz çocuklar. Ödevlerinizi yapmayı unutmayın tamam mı?

Öğrenciler: Titreyerek tamam hocam yapmaz olur muyuz?

II. Öğrenci: Geçmiş yılların ödevlerini de yapacaz hocam söz yeter ki siz kızmayın der korka korka çıkarlar.

Öğretmen: (şaşırır.)Başını sallar. Allah Allah noldu bu çocuklara ya. Haaa. Ayıyla güreş hikayesini gerçek sandılar herhalde saflar. Neyse iyi oldu. En azından korkup ödev yaparlar belki. Eh ben de gideyim artık. Geç oldu. Hoşça kalın der. Çıkar.

Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4953
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 52

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

SKEÇLER:1:AT HIRSIZI 2-BEN SENİN YAŞINDAYKEN 3-BİR GARİP DAVA Empty EN GÜZEL SKEÇLER

Mesaj  Admin Paz Mart 20, 2011 11:21 am

SKEÇ-4: GERÇEK ZENGİNLİK SAĞLIKTIR
ÖĞRETMEN :Çocuklaar! Piknik sona erdi. Hava kararmak üzere... Toparlanın okula yetişmeniz lazım.
ALİ :Biz hazırız öğretmenim.
ÖĞRETMEN :Haydi bakalım, geldiğimiz yoldan geriye dönüyoruz...
VELİ :Öğretmenim şuraya bakın! Ne kadar güzel bir köşk burası...
ÖĞRETMEN :Aaa! Gerçekteeen! Harika bir ev bu! Kimin acaba çocuklar?
CAN :Bilmem.... Ama keşke bu evin sahibinin oğlu olsaydım...
ÖĞRETMEN :Niye?
CAN :Niye mi? Baksanıza, boğaz manzaralı, yem yeşil bahçesi olan olağanüstü bir ev bu.
Kimbilir içinde neler neler vardır.
ÖĞRETMEN :Eğer sen bu evin sahibinin oğlu olsaydın neler yapardın?
CAN : Sizleri evime davet ederdim.
ALİ : Öğretmenim ne olur şu evin bahçesine bir girelim.
ÖĞRETMEN :Niye, ama geç kalıyoruz çocuklar.
VELİ :Ne olur öğretmenim! Hemen geri çıkarız.
ÖĞRETMEN : İzinsiz olmaz. Bir bakalım kim var içeride?
ALİ : Öğretmenim bakın orada bir kadın var.
ÖĞRETMEN :Evet gördüm. Heey! Bakar mısınız?
BAKICI :Buyrun, ne istemiştiniz?
ÖĞRETMEN :Şeey! Ben öğretmenim. Bunlarda Gümüş İlköğretim Okulu öğrencileri. Sınıfça buraya
pikniğe gelmiştik. Dönerken bu köşkü gördük. Kime ait olduğunu merak ettik. Bu köşk
kimin acaba?
BAKICI :Bu köşk ülkemizin en zengin insanına ait.
CAN : Öğretmenim orada bir çocuk var. Tekerlekli sandalyede oturuyor.
BAKICI :Bir dakika onu buraya getireyim.
ALİ : Aa! Çocuk hasta galiba.
BAKICI :Bu çocuk da bu köşkün sahibinin oğlu. Gördüğünüz gibi tekerlekli sandalyeye mahkum.
Bende onun bakıcısıyım.
ÖĞRETMEN :Yaa! Demek bu çocuk bu köşkün sahibinin oğlu ha.. Çocuklar! Az önce "Keşke bu
köşkün sahibinin oğlu olsaydım." diyen kimdi?
CAN :Şey bendim öğretmenim...
ÖĞRETMEN :Şimdi ne düşünüyorsun?
CAN :Şeey, ne diyeceğimi bilemiyorum...
ÖĞRETMEN :Bakın çocuklar zenginlik sandığınız gibi mal ve varlık yönünden herşeye sahip olmak
değildir. Gerçek zenginlik gönülle olur. Eğer gönlünüz huzur doluysa siz dünyanın en
zengin insanısınız demektir.
ALİ :Nasıl yani öğretmenim.
VELİ : Gönlün huzur dolu olması ne demek öğretmenim.
CAN : Gerçek zenginlik nedir öğretmenim?
ÖĞRETMEN : Çocuklar, sizler hepiniz aslında milyardersiniz. Örneğin sen çocuğum, sana 100 milyar
verseler gözlerini satarmısın?
ALİ .-Hayır, kesinlikle satmam. Gözlerim olmadıktan sonra parayı ne yapayım?
ÖĞRETMEN :Ya kalbini 100 milyara satar mısın?
ALİ :Olur mu öğretmenim? Kalbim olmazsa ben nasıl yaşarım?
ÖĞRETMEN :Peki sana 500 milyar verseler bir ayağını satar mıydm?
VELİ :Hayır...
ÖĞRETMEN :Peki 500 milyara bir kolunu satar mısın?
YELİ :Hayır...
ÖĞRETMEN : Gördüğünüz gibi hiç biriniz milyarlarca paraya rağmen bir organınızı bile satmıyorsunuz. Demek ki bu organlarınızın değeri çok çok fazla. Örneğin çok çok zengin olan bir insan ölmek üzereyken, birazcık daha yaşamak için, bütün servetini vermeye razı olur. Yani anlıyacağınız önemli olan sağlıktır. Sağlık ve huzur! Nice insanlar vardır ki, servet içinde yüzüyorlar, ama mutsuzlar!
CAN :Teşekkür ediyorum öğretmenim. Bana gerçek zenginliğin ne olduğunu gösterdiniz.
Demek ki ben çok çok zengin bir insanmışım.
(Cengiz Tan - Yürek Hikayeleri´nden Uyarlanmıştır.)





SKEÇ-5: GÜLSÜM'ÜN KISMETİ
BABA : Biliyor musun Hanım, Gülsüm’e ne çıktı?
ANNE : Piyango mu çıktı yoksa bey?
BABA : Onun gibi bir şey, bil bakalım.
ANNE : Kısbet mi çıktı?
BABA : Pehlivan mı bu? Ne kısbeti? Kısmet demek istedin herhalde.
ANNE : He ya, tam onu diyecektim.
BABA : Aferin sana, evet ondan çıktı.
ANNE : Peki kim?
BABA : Kim kim?
ANNE : Herif, kısmet kim?
BABA : Kısmet de kim?
ANNE : Ayol, Gülsüm´e çıkan kısmet kim?
BABA : Düşünüyorum, sen de düşün.
ANNE__ : Olur.
GÜLSÜM : Ana, baba, ne oluyor burada?
ANNE : Ne bağırıyorsun kız! Otur sen de düşün.
GÜLSÜM : Oluur.
BABA : Yahu Hanım, ne düşünüyoruz biz?
ANNE : Gülsüm´e çıkan kısmetin adını...
GÜLSÜM : Nee! Bana kısmet mi çıktı?
BABA : He ya...
GÜLSÜM : Ne duruyorsunuz öyleyse, verin gitsin.
BABA : Kime vereceğiz kız?
GÜLSÜM : İsteyen adama...
BABA : O kim? îşte onu düşünüyoruz.
GÜLSÜM : Baba, beni kim istedi?
BABA : Karşı köyden biri.
ANNE : Herif, madem biliyordun neden söylemedin?
BABA : Ne düşünüyorduk demin biz?
ANNE : Gülsüm´ün kısmetini düşünüyorduk!
BABA : Hay Allah ben de ne düşünüyoruz diye düşünüyordum.
GÜLSÜM : Peki kim bu adam baba?
BABA : Çiftçi. Seni de şehzade istemez ya...
GÜLSÜM : Nerede görmüş beni?
BABA : Görmemiş ki...
ANNE : Bey, bu nasıl iş? Kızı görmeden mi alacak bu adam?
BABA : Görmeden olur mu kadın? Görecek tabi.
ANNE : Ne zaman?
BABA : Nerdeyse gelir.
GÜLSÜM : Amanın! Ana kız, hemen ortalığı toparlayalım.
BABA : Kapı çalınıyor, kim o?
DÜNÜR : Benim, haber yollamıştım. Aldınız mıydı?
BABA : Haber bu, kaybolur mu? Aldık tabi.
ANNE : Gülsüm! Gel kız buraya!
GÜLSÜM : Süsleniyorum ayol, herif gelip beni böyle mi görsün?
BABA : Şeey, bizim kızımız biraz şeydir...
ANNE : Akılsız...
DÜNÜR : Aman efendim, akıllı kadın daha tehlikeli olur.
BABA : Zaten ben hiç akıllı kadın görmedim.
GÜLSÜM : İşte geldim. Deminden beri ne bağırıp duruyorsunuz yahu? Bu da kim?
BABA : İşte, bu kısmetin...
DÜNÜR : Adım İsmet.
ANNE : Kızım hele bi sor. Kısmet efendi ne içmek ister?
GÜLSÜM : Ne içecek! Şıra tabii.
DÜNÜR : Neden?
GÜLSÜM : Bizim şıramız iyi de ondan. Aptal değilsen şıra içersin.
BABA : Kusura bakma oğul bizim kız kıt akıllıdır.
DÜNÜR : Aman aman, böylesi daha iyi.
GÜLSÜM : Anaaaa, anaaaaa, üüüüüüüüü,üüüüü...
ANNE : Ne oldu kız? Niye ağlıyorsun?
GÜLSÜM : Ağlarım tabi.
ANNE : Kız, kocaya gidiyorum diye ağlanır mı?
GÜLSÜM : Ona ağlamıyorum. Şu baltaya ağlıyorum.
ANNE : Baltanın nesine ağlıyorsun?
GÜLSÜM : Ben evlenince çocuğum olmayacak mı?
ANNE_ : Olacaak!
GÜLSÜM : Çocuk buraya şıra olmaya gelmiyecek mi?
ANNE_ :Geleceek!
GÜLSÜM : O balta yavrumun kafasına düşerse ya...
ANNE : Essahtan kuz. Vah benim torunum. Vay talihsiz yavrum!
BABA : Nooluyor orada be!
ANNE : Beey, bey yetiş!
BABA . :Noldu?
ANNE : Bu balta ilerde torunumuzun kafasına düşerse nolur halimizİ bir düşünsene...
BABA : Amanın, bunu ben hiç düşünmemiştim yahu. Vay torunum/
DÜNÜR : Yahu sabahtan beri sizi dinliyorum oradan. Çok safsınız ha...
BABA : Vay yavrum, oy torunum, ooy!
DÜNÜR : Yahu kesin şu ağlamayı. Bakın baltayı aldım oradan. Artık çocuğunuza bir şey olmaz.
BABA : Vaay, ne kadar akıllıymış bu kısmet yav! Allah razı olsun evladım.
DÜNÜR : Bakın, ben Gülsüm´ü akıllı değil diye alacaktım ama, dünyanın en aptal kızıyla da evlenemem.
GÜLSÜM : Ana, ana, almayacak bu adam beni!
DÜNÜR : Belki en aptal değildir. Bunu öğreneceğim.
BABA : Nereden öğreneceksin?
DÜNÜR : Şimdi yola düşeceğim. Eğer kızınızdan daha aptal birini görürsem gelir kızınızla
evlenirim. Beni beklesin.
BABA : Zaten kim alır ki onu? Mecbur bekleyecek.
GÜLSÜM : Benden aptal insan yoktur dünyada. Bulamaz. Evlenemiyeceğim.
DÜNÜR : Sözüm söz. Hadi hoşça kalın
BABA : Merak etme kızım, buralar aptal doludur. Döner alır seni.
- sahnenin önünde
DÜNÜR : Kolay gelsin hemşerim!
ÇOBAN : Kolaysa başına gelsin. Anamdan emdiğim süt burnumdan geldi.
DÜNÜR : Ne yapmaya çalışıyorsun?
ÇOBAN : Eşeği yukarı, ağaca çıkaracağım.
DÜNÜR : Zor bir iş ama, eşek ağaçta ne yapacak?
ÇOBAN : Görmüyor musun, hayvanın karnı aç. Hadi aslanım, çık yukarı.
DÜNÜR : İyi de eşek ağaçta ne yapacak?
ÇOBAN : Manzara seyredecek! Tövbe yarabbi! Karnını doyuracak karnını!
DÜNÜR : Yani ağaca karnını doyurmak için mi çıkacak?
ÇOBAN : Len git işine! Sorgu meleği misin sen?
DÜNÜR : Kızma, sahiden merak ettim.
ÇOBAN : Ağaçta ne var?
DÜNÜR : Yapraak...
ÇOBAN : Haa, demek kör değilsin. Ya kör olmalıydın ya aptal. Demek ki kör değilsin.
DÜNÜR : Eşek ağaçta ne yapacak?
ÇOBAN : Len hemşerim, "hayvan aç" diyorum.
DÜNÜR : Haa, anladım. Çıkarıp onları yedireceksin.
ÇOBAN : Afferin sana.
DÜNÜR : Ama şöyle yapsan, dalı tutup aşağı çeksen öyle yedirsen daha kolay olmaz mı?
ÇOBAN : Vaay canına!...
DÜNÜR :Yaa!...
ÇOBAN : Yahu sen sandığım gibi aptal değilmişsin be.
DÜNÜR : Sana bu kadarı yeter. Hadi eyvallah.
ÇOBAN : Uğurlar ola!
sahnede --------------
GÜLSÜM : Hoş geldiniz. Bak geçen gün şıranı içmemiştin. Sakladım. îç.
DÜNÜR : Yani sen üç gündür elinde bardakla beni mi bekledin?
GÜLSÜM : Ne var bunda? Başka işim mi var ki?...
DÜNÜR : Ya hiç gelmeseydim?
GÜLSÜM : Babam "mutlaka geri döner" dedi. Benden daha aptal insan çokmuş. Söyle bakalım beni alacak mısın?
DÜNÜR : Alacağım Gülsüm
GÜLSÜM : Yaşasın, demek benden aptallar da var şu dünyada. Ne gördün, anlatsana. DÜNÜR : Bir adam gördüm. Aç olan eşeği zorla ağaca çıkarmaya çalışıyordu. Eşek ağaca çıkınca oradaki dalları yiyecekmiş. Zavallı hayvanı itip duruyordu.
GÜLSÜM : Hah hah hah ha! Aptal adam. Eşek öyle itmeyle ağaca çıkar mı? Önce kendi ağaca çıkıp, sonra iple eşeği yukarı çekseydi ya!.
(Halk Hikayeleri´nden Uyarlanmıştır.)





SKEÇ-6: GÜZEL GÖREN GÜZEL DÜŞÜNÜR.

HULUSİ :Allah´ım bu ne sıkıcı bir hayat böyle! Her günüm adeta zehir, her akşamım cehennem gibi geçiyor. Ben artık dayanamayacağım. Bunca yıl çalışıp didindim, elde avuçta bir şey yok. Hala yamalı elbiselerle dolaşıyorum. Çorabımın ucu delik, gömleğimin düğmeleri yok. Allah´ım ölmek istiyorum artık!
CEVDET -.Hayırlı sabahlar amca!
HULUSİ :Böyle hayırlı sabah mı olur be adam?
CEVDET :Niye, hayrola ne oldu? Canını sıkan olay nedir?
HULUSİ :Şu kılığıma kıyafetime bir bak. Dilenci gibiyim. Fakirlik beni kahrediyor. Çoraplarım bile yamalı, delik deşik
CEVDET :Üzüldüğün şeye bak! Haline şükretsene yahu. Bak benim ayaklarıma, çorapları bırak, ayaklarımda ayakkabım bile yok. Ama senin gibi halimden şikayetçi değilim.
HULUSİ :Peki niye mutlusun?
CEVDET :Ben halime şükrederim.
HULUSİ : Şükredecek neyin var ki, baksana bir ayakkabın bile yok.
CEVDET :Bak beyim şu gelen adamı görüyormusun? O benim kardeşimdir. Bak onun ayakkabıları değil, ayakkabı giyecek ayakları bile yok. En azından benim ayaklarım var. Ya ben de onun gibi olsaydım. Bu yüzden Allah´a şükrediyorum. Çünkü kardeşim gibi sürünerek yaşamıyorum.
ŞEHMUZ-.Merhaba Abi!
CEVDET :Merhaba kardeşim. Hoş geldin.
ŞEHMUZ :Hoşbulduk abi. Ne o, arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?
HULUSİ :Şeey ben Hulusi. Duvar ustasıyım.
ŞEHMUZ :Memnun oldum. Ben Şehmuz. Ben de şu gördüğün tartı aletiyle geçinip gidiyorum işte.
Kazancım az-maz ama buna da şükür. Kimseye muhtaç olmadan yaşamam için yetiyor. HULUSİ :Halinden memnun musun yani?
ŞEHMUZ: Niye memnun olmayacakmışım ki? Bak elim, kolum tutuyor. Ayaklarımdan başka bir eksiğim yok ki. Gerçi ayaklarım da olsaydı daha iyi olurdu ama, ne yaparsın işte kader. Trafik kazasında kaybettim onları. Yaşadığıma şükrediyorum.
HULUSİ :Yahu hala şükredecek neyin kalmış ki.
ŞEHMUZ :Aaa, öyle deme. İnsan şükretmek için hep daha aşağıdakilere bakmalı. Bak, bak, bak. Bizim Cemal de geliyor. Kör Cemal derler ona. Gözlerini daha 6 yaşındayken kaybetmiş. Anlıyacağm dünyası kapkaranlık. En azından benim dünyam aydınlık. Ya onun yerinde olsaydım.
HULUSİ :Pes doğrusu!
ŞEHMUZ :Heey Cemal, bu taraftayız! Direğe dikkat et. Gel, gel de seni yeni arkadaşla tanıştırayım. CEMAL :Merhaba.
HULUSİ :Hoşgeldiniz, ben Hulusi.
CEMAL :Ben de Cemal. Kör Cemal derler bana. Üzülürüm öyle demelerine ama ne yaparsın, körüz işte. Adamlar haklı. Ama ben mi seçtim ki kör olmayı? Ben de istemez miydim dünyayı doyasıya seyretmeyi. Kuşları, böcekleri, insanları izlemeyi. Kimbilir şuradaki çiçekler ne kadar güzeldir. Öyle değil mi?
HULUSİ :Eee, evet gerçekten o çiçekler çok güzel ama nasıl farkettiniz o çiçekleri.?
CEMAL :İnsan sadece gözleriyle görmez dünyayı Hulusi bey. İşte ben bunun için halime şükrediyorum ya. Dokunabiliyorum, tadabiliyorum ve en önemlisi koku alabiliyorum. Orada çiçek olduğunu kokusundan anladım. Sahi sen farketmemiş miydin onları?
HULUSİ :Şeey, yani siz deyince farkına vardım tabi.
CEMAL : Yazık, çok yazık. Oysa Allah o güzelliği sizin gözleriniz için yaratmıştır. Siz gözleriniz sapasağlam olmasına rağmen farkedemiyorsanız hayattan nasıl lezzet alıyorsunuz peki?
HULUSİ :Be, be, ben evet ben mutsuz biriyim. En azından az öncesine kadar mutsuz biriydim. Mutsuz oluşumun sebebini fakirlik sanıyordum, oysa mutsuzluğumun sebebi kör olmammış. CEMAL : Bakın beyefendi, kimse görmeyi bilmeyen kadar kör olamaz. Doğru, benim gözlerim görmez ama mantığımın gözleri çok keskindir. Asla, keskin sirke olup da küpüme zarar vermem. Ve halime şükrederim.
HULUSİ :Sen de mi haline şükrediyorsun, niye?
CEMAL :Niyesi var mı? Ya yatalak hasta olsaydım. Felçli olsaydım. Yoo, öyle bile olsam mutlu olmak için bir sebep bulurdum. Şimdi halime bir kere daha şükrediyorum. Çünkü ya sizin gibi olsaydım. O zaman benim halim ne olurdu? Bakar kör ve mutsuz biri.
CEVDET :Hulusi Bey, siz ağlıyorsunuz!
HULUSİ :Evet dostlarım, ağlıyorum. Bırakın ağlıyayım. Taşlaşmış kalbimin hamuru göz yaşlarımla yıkanıp yumuşar belki. Sizler bana mutluluğu öğrettiniz. Ne olur aranıza beni de alın.
ŞEHMUZ :O nasıl söz Hulusi Bey, biz kimiz ki seni de aramıza alalım?
CEMAL :Evet, biz üç garibanız sadece. Hergün bu parka gelir, bu banka oturur sohbet ederiz. Bundan sonra sen de gel. Daha mutlu oluruz.
HULUSİ :Evet dostlarım, daha mutlu oluruz, bizden daha mutlusu da olmaz hatta. Sizleri çok seviyorum.






SKEÇ-7: KAYBOLAN SİLAH

PAŞA :FirdevsBacı!
FİRDEVS BACI : Buyrun efendim.
PAŞA : Herkese söyle,saat 10´da salonda hazır bulunsunlar!
FİRDEVS BACI :Başüstüne efendim.
PAŞA . : Unutma çok önemli!
FİRDEVS BACI : Unutmam efendim.
(Ev halkı gelir)
PAŞA : Oturun, ayakta kalmayın.Şimdi beni iyi dinleyin. Hepimiz bir tabancam olduğunu bilirsiniz. Her zaman çekmecemde durur.
EV HALKI : Biliyoruz Paşa Hazretleri!
PAŞA : Bu sabah tütün tabakamı almak istediğimde tabancam yerinde yoktu.Ev boş kalmadığına göre ve hırsız giremiyeceğine göre mutlaka biriniz aldınız.
EV HALKİ : Estağfirullah paşa hazretleri!
PAŞA : Susun! Bu evden ve sizden ben sorumluyum. Bir cahillik etmenizden korkuyorum.Ben sağ oldukça kimse kılınıza bile dokunamaz.Allah büyüktür.Bu günler de geçer.Karanlık gecelerin sabahı yakındır.
EV HALKI : İnşallah paşa hazretleri!
PAŞA : Zeynel Çavuş sen mi aldın?
ZEYNEL ÇVŞ. : Paşam, eski bir asker olarak hemen belirteyim ki, eğer tabancayı ben almış olsaydım, hiç çekinmeden söylerdim.
PAŞA :Ya sen Firdevs bacı, sakın sen almış olmayasın?
FİRDEVS BACI :Niye alayım ki paşam?
PAŞA :Hemen alınma öyle! Hani demez miydin "Bu düşman askerlerini bir kaşık suda boğasım geliyor. Bunların ne işi var vatanımızda?" diye?
FİRDEVS BACI :Paşam, paşam, elbette öldüresim geliyor.eğer iş bana kadar düşerse cephedeki nişanlımdan geri kalmam.Fakat yemin ederim ki ben almadım.
PAŞA :Peki, peki sana inanıyorum. Sen işinin başına dönebilirsin.Bırak ağlamayı! Betül kızım, bak gelinimsin.Şehit kocanın hatırı için doğruyu söyle.Sen mi aldın tabancayı?
BETÜL : Paşa Hazretleri, hani geçen akşam kapı çalınmıştı ya...
PAŞA : Evet.
BETÜL : Düşman subayları kapıya dayanmıştı ya...
PAŞA : Eee...
BETÜL : Konağı boşaltmamızı istemişlerdi hani...
PAŞA : İyi ama daha sonra vaz geçmişlerdi.
BETÜL : Biliyorum. Ama ben sokaklarımızı pis çizmeleriyle kirleten düşmanların evimize göz dikmeleri yüzünden üstlerine bütün kurşunları boşaltmayı düşünmüştüm.
PAŞA :Ve bunun için aldm silahı öyle mi?
BETÜL : Hayır Paşa hazretleri! Alacaktım ama yerinde yoktu.Benden önce birisi almış.
PAŞA :Allah aşkına kim aldı öyleyse?Kızlarım, sadece siz kaldınız.Hadi getirin şu silahı!
KIZLAR : Biz mi?
PAŞA :Tabii ki siz.Başka kim kaldı?Hadi utanmayın, inanın affedeceğim.
BÜYÜK KIZ : Fakat baba ben almadım. KÜÇÜK KIZ : Ben de!
PAŞA : Tepemi attırmayın.Güzellikle getirin şunu çabuk!
KIZLAR : Seni nasıl inandırabiliriz?
PAŞA : Tabancayı getirmekle...
KIZLAR : Ama biz almadık ki...
PAŞA : Hanım, ne dersin sen bu işe?
HANIM : Vallahi Paşam, benim de aklım karıştı.Alsalardı açık verirlerdi.
PAŞA : Yahu herkes sorguya çekildi mi?
HANIM : Tabi bey, hepimiz buradayız.
PAŞA : Tabi ya, nasıl da unutmuşum.Şimdi hatırladım.
HANIM : Gördün mü bey, herkesin boş yere günahını aldın.Demek tabancayı koyduğun yeri hatırladın.
PAŞA : Hanım, hanım! Yine mı bana "unutkan"dıyorsun7
HANIM : Canım sen demedin mi ´hatırladım"diye?
PAŞA : Dedim ama sandığın gibi değil!
HANIM : Yaa!
PAŞA . : Herkes salonda toplansın dememiş miydim?
HANIM : Demiştin.
PAŞA : Peki sevgili torunum niye gelmedi?
HANIM : Ne? Şimdi de el kadar çocuğa mı iftira ediyorsun?
PAŞA : Göreceğiz, çabuk çağır gelsin!
HANIM : Tamam tamam, sakin ol.Şimdi çağırırım.
PAŞA : Sizler gidebilirsiniz.
FAZIL : Bir şey mi var dedeciğim? Beni istemişsiniz.
PAŞA : Hanım, sen de çıkabilirsin.
FAZIL : Dedeciğim, neden dik dik bakıyorsun?
PAŞA : Gel yanıma şöyle. Nasılsın bakalım?
FAZIL : Babama ve ordumuza duacıyım dedeciğim.
PAŞA : Aferin sana. Bak oğlum, sonunda İstanbul işgal edildi.
FAZIL : Defolup gitsinler!
PAŞA : Merak etme geldikleri gibi gidecekler zaten.
FAZIL : Ne zaman?
PAŞA : Her şeyin zamanı var oğlum. Hele bir Anadolu kurtulsun.Ondan sonra inşallah.
FAZIL : İnşallah dedeciğim.
PAŞA : Fazıl!
FAZIL : Buyur dede.
PAŞA : Tabancamı sen mi aldın?
FAZIL : Şey,neden alayım ki?
PAŞA : Ne bileyim, baban gibi şehit olmak isterdin hep.
FAZIL : İsterim tabi!
PAŞA : Bunun için silah gerekmez mi?
FAZIL : E-e-evet!
PAŞA : Tabancamı sen aldın değil mi?
FAZIL : Evet!
PAŞA : Hala getirmeyecek misin şu tabancayı?
FAZIL : Ama dedeciğim, ben onunla düşmanları vuracaktım!
PAŞA : Aslan oğlum benim. Sen henüz küçüksün. Önünde vatana hizmet edecek uzun yıllar var. Kuvayı milliye boş durmuyor. Adım adım zafere gidiyoruz. Sabırlı olmalıyız. Bütün Anadolu, başlarında Mustafa Kemal ile şahlandı.
FAZIL : İyi ama dedeciğim, onlar koştururken biz burada eli kolu bağlı...
PAŞA : Oğlum, İstanbul da boş durmuyor. Burada herkesin kalbi Anadolu için atıyor. Hadi artık ağlamayı bırak.
FAZIL : Peki dedeciğim.
PAŞA : Aferin sana. Hadi şimdi getir tabancayı...
(Sızıntı Dergisi´nden Uyarlanmıştır.)




SKEÇ-8: MİLLET MALI
KOMUTAN : Hey, durun bakalım.
GELİN : Buyur kumandan.
KOMUTAN : Ne yapıyorsunuz burada?
GELİN : Cepheye, Türk ordusuna cephane taşıyoruz..
KOMUTAN : Allah emeğinizi zayi etmesin bacım, sizin hakkınızı bu millet nasıl öder?
GELİN : Şu düşmanı yurdumuzdan bir atalım da kumandan,boş ver sen bizim hakkımızı..
KOMUTAN : İnşallah bacım, bu düşmanın hepsini atacağız yurttan. Söyle bakalım, sen kaç yaşındasın?
GELİN : Şeeey, 18 yaşındayım.
KOMUTAN : Allah´ım, görüyorsun, genciyle yaşlısıyla, çocuğuyla kadınıyla hepimiz seferber olduk. Sen bizi muzaffer kıl..
GELİN : Amiiin..
KOMUTAN : Bacım, bu yaşlı teyze kim?
GELİN : O benim ninem. Oğlunun biri savaşta şehit oldu.
KOMUTAN : Peki şu oturan delikanlı niye bize hiç bakmıyor?
ANA : O benim oğlum evladım. Abisi savaşta şehit oldu.
KOMUTAN : Niye bize ilgi göstermiyor, yoksa bizi küçük mü görüyor?
ANA : Estağfurullah evladım, olur mu öyle şey?
KOMUTAN : Peki niye ayağa kalkmıyor da öyle gururla kurulmuş oturuyor...
ANA : Gururundan değil evladım, o da abisi gibi savaşa gitmişti, ama bir bacağını kaybetti cephede.. Ayağı iyileşir iyileşmez hemen tekrar cepheye gidip savaşmak istedi.Ama almadılar onu askere "bir bacağı takma" diyerek... KOMUTAN :Yaaaa....
ANA : Şu 18 yaşında olduğunu söyleyen taze gelin ve kucağındaki bebek de onun...
KOMUTAN : Niye konuşmuyor, dilsiz mi yoksa?
ANA : Hayır dilsiz değil. Kunuşabilyor. Ama vatanımız düşman işgalindeyken askere alınmamak ona öyle ağır geldi ki o gün bu gündür tek kelime etmedi kimseye...
KOMUTAN : Dur bakalım nine. Bir konuşalım bu Anadolu aslanıyla.
ANA : Boşuna yorma kendini evladım. Selamını bile almaz kimsenin.
KOMUTAN : Delikanlı, duyduğuma göre savaşta bir bacağını vatan uğruna vermişsin. Adın ne senin?
DELİKANLI :
KOMUTAN : Bu ne haldir bre...! Sen ne biçim askersin ki, karşında bir Türk komutanı var ve sen kılını dahi kıpırdatmadan oturuyorsun. Kalk ayağa !
DELİKANLI :
KOMUTAN : Bak yiğidim. Acını anlıyorum. Hangi Türk istemez ki bu zor zamanda cephede olmayı? Hangi Anadolu delikanlısı düşmana karşı şehitlik sevdasıyla coşmasın? Seni anlıyorum. Haklısın. Üzülmekte haklısın. Ama
yanıldığın bir şey var. ASLAN YARALI DA OLSA ASLANDIR... Bu topal halinle hiçbir işe yaramadığını sanıyorsun. Yanılıyorsun. Koşamasan da ata binebilirsin. Haydi kalk. Cepheye gidiyoruz.
DELİKANLI : Doğru mu? Bu söylediklerin doğru mu kumandanım? Sahiden beni yeniden cepheye götürecek misin? KOMUTAN : Evet, sana, senin gibi bir kahramana çok ihtiyacımız olacak.
DELİKANLI : Bu topal halimle mi?
KOMUTAN : Bir ayağın yok ama kanatların var ya... Bu yiğidi ata bindirin. Benim tüfeğimi de verin eline. Toparlanın gidiyoruz. Sağlıkcakla kalın nine.
DELİKANLI : Şükürler olsun... Allah´ım sana şükürler olsun. Ana , ana kal sağlıcakla. Sen., sen de yavruma iyi bak köylü kızı. Ona babasının ve amcasının nasıl bir asker olduğunu anlat birgün... Sen de hakkını helal et. Ben artık komutanımla gidiyorum.
ANA : Uğurlar osun evladım....
GELİN : Gittiler ana. Haydi biz de yola koyulalım.
ANA : Doğru, yola koyulalım artık. Ama bu bulutlar da ne! Kızım yağmur yağacak. Cephaneler ıslanacak şimdi. Ne yapacağız? Yanımızda bir örtü de yok...
GELİN : Dur nine!
ANA : Kızım ne yapıyorsun? Bebeğin üstündeki örtüyü niye çıkarıyorsun? Hava soğuk! Üşütecek, hasta olacak zavallı...
GELİN : Bebeğin örtüsünü cephanenin üstüne örteceğim.
ANA : Ama bebek? Ya hasta olur, ölürse...
GELİN : Nine, nine! Bebek, benim bebeğim. Ama bu cephane millet malıdır. Ne yapayım ölürse! Vatan sağolsun!
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4953
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 52

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

SKEÇLER:1:AT HIRSIZI 2-BEN SENİN YAŞINDAYKEN 3-BİR GARİP DAVA Empty SKEÇLER:1:AT HIRSIZI 2-BEN SENİN YAŞINDAYKEN 3-BİR GARİP DAVA

Mesaj  Admin Paz Mart 20, 2011 11:16 am

SKEÇ-1: AT HIRSIZI

HASAN : Hayrola Rüstem, üzgün görünüyorsun, ne oldu?
RÜSTEM : Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün Hasan?
HASAN : Hele anlat bakalım seni bu kadar perişan eden olay neymiş, merak ettim yahu!
RÜSTEM : Bütün paramı verip bir at almıştım.
HASAN : Ee, at öldü mü yoksa?
RÜSTEM : Ölse teselli olacak bir yanı var?
HASAN : Ne oldu peki?
RÜSTEM : Dün gece ahıra bir hırsız girip atımı çalmış.
HASAN : Yapma yaa... İnan ki çok üzüldüm. İnşallah bulursun atını.
RÜSTEM : Pek sanmıyorum bulabileceğimi ama hayırlısı neyse o olsun. Ne diyelim.
HASAN : Benim acele bir işim var, gitmek zorundayım. Hadi kal sağlıcakla...
RÜSTEM : Yolun açık olsun Hasan.
HIRSIZ : Lanet hayvan yürüsene be!
RÜSTEM : Aman Allah´ım rüya mı görüyorum yoksa! Bu at benim atım yahu! Hey, heey, bu benim atım!
HIRSIZ : Yanlışın var Beyim. Bu at yıllardan beri benimdir.
RÜSTEM : Madem ki bu at yıllardan beri senin, o halde söyle bakalım, bu atın hangi gözü kör?
HIRSIZ : Hangi gözü mü kör? Bunu bilmeyecek ne var, tabi ki sol gözü kör.
RÜSTEM : Bilemedin.
HIRSIZ : Pardon pordon, ben sağ gözü diyecektim, yanıldım. Evet evet, sağ gözü kör bu atm.
RÜSTEM : Sen sadece hırsız değil ayrıca beceriksiz bir yalancısın da.
HIRSIZ : Niye?
RÜSTEM : Bu atın iki gözü de sapasağlam çünkü! Ver atımı...


SKEÇ-2: BEN SENİN YAŞINDAYKEN...

BABA : Oğlum gel bakalım buraya!
ÇOCUK : Buyur baba!
BABA : Bu hafta yapılan sınavda kaçıncı oldun?
ÇOCUK : 25. oldum baba.
BABA : Ama nasıl olur! Daha geçen hafta 21. idin. Nasıl dört sıra birden geriledin? Tembel herif.
ÇOCUK : Ne yapayım baba? Sınıfa dört tane yeni öğrenci daha geldi. Dolayısıyla 21.likten, 25. liğe geriledim. Hem bana kızmaya senin hakkın yok.
BABA : Bak şu bacaksıza! Bu kadar tembel olacaksın ve benim sana kızmaya hakkım olmayacak, öyle mi?
ÇOCUK : Tabii... Demek ki mükemmel bir çocuk dünyaya getirememişsiniz. El alem öyle çocuk yapıyor ki! Hepsi süper zeka.
BABA : Kızdırma beni alırım ayağımın altına bak. Sınıfta kalmış abuk subuk, aptal saptal konuşuyor.
ÇOCUK : Niye kızıyorsun baba? Sınıfta kaldıysak ne olmuş! Daha iyi ya!
BABA : Neresi iyi bunun?
ÇOCUK : Sürekli maddi sıkıntıdan bahsediyordun, düşünsene yeni sınıf için yeni kitaplar almak zorunda kalacaktın. Şimdi buna gerek kalmadı. Aynı kitapları yeniden kullanacağım.
BABA : Yahu şu karneye bak.Bütün dersler bir, bir, bir.... Allah aşkına bir tane bile iki yok. Yuh sana, nasıl becerdin bunu?
ÇOCUK : Hepsi bir mi, emin misin baba?
BABA : Bir de utanmadan şaşırma numarası yapıyor. Utan, utan! Al da kendi gözlerinle bir daha bak karneye.
ÇOCUK : Allah, Allah! Ver bakalım şu karneyi. Hepsi bir olmamalıydı...
BABA : Şunun söylediğine bak. Doğru hepsi bir olmamalıydı. Sıfır olmalıydı.Bir sene boyunca yattın tabi... Bir bile fazla sana. Ben senin yaşındayken sınıfın en iyisiydim. Karnemde bütün notlarım "5" idi, "5"....
ÇOCUK : Yapma baba. Bu benim karnem değil. Dün bu karneyi tavan arasında buldum. Senin karnen bu. Neee! Benim karnem mi? Hadi canım...Ver bakiiimL.Aaa! Sahi ya... Eee... Şeeey yani. Diyecektim ki!..
ÇOCUK : Demek bütün notların beşti haa... İşte bak bu da benim karnem. İtiraf et baba, ben senden daha çalışkanım.
BABA : Tamam, tamam anladık, para istiyorsun. Söyle ne kadar vereyim?
ÇOCUK : Şeey! Ne desem bilmem ki! 500 yeter. Ama şimdilik...
BABA :Ne 400 mü? 300 neyine yetmez? Al şu 200´ü 100´ ünü geri getir.
ÇOCUK : Ama baba...
BABA : Aması maması yok. Al şunu! Dur bakim, senin eline ne oldu böyle?
ÇOCUK : Önemli değil baba
BABA : Nasıl önemli değil oğlum? Avuçların kıpkırmızı olmuş. Ne oldu?
ÇOCUK : Öğretmen dövdü.
BABA : Öğretmen mi dövdü? Hangi çağdayız? Dağ başı mı burası? Ben ona sorarım.
ÇOCUK : Dur, dur! Dur baba. Tabiki burası dağ başı değil. Ama galiba kabahat bendeydi.
BABA : Niye, ne oldu ki?
ÇOCUK : Arkadaşım öğretmenin sandalyesine raptiye koymuştu.
BABA : Raptiye koyan arkadaşınsa seni niye dövdü? Onu dövseydi ya!
ÇOCUK : Asıl olay ondan sonra.
BABA : Nasıl yani?
ÇOCUK : Ben de öğretmen raptiyenin üzerine oturmasın diye, tam oturacağı sırada sandalyeyi çektim. Hooop! Gümm! Tabiki...
BABA : Hak etmişsin. Bu gün okulda ne yaptınız?
ÇOCUK : Bu gün okulda dinamit yaptık.
BABA : Peki yarın ne yapacaksınız okulda?
ÇOCUK : Hangi okulda? Dinamit yaptık yaptık diyorum, okul falan kalmadı ortada.




SKEÇ-3: BİR GARİP DAVA
MUHAFIZ :Padişahım üç adam geldi. Bir davaları varmış. Huzurunuza çıkmak istiyorlar.
PADİŞAH :Gelsinler bakalım.
MUHAFIZ : Geçin bakalım şöyle. Padişahımız sizi bekliyor.
PADİŞAH :Hoşgeldiniz ağalar. Anlatın bakalım derdinizi.
SAKALLI :Efendim biz üç arkadaştık. Üçümüz beraber bir iş yaptık. Ve iyice bir para kazandık. Birbirimize de hiç güvenmiyorduk.
PADİŞAH :Ee...
PALABIYIK: “Paramızı hepimizin güveneceği birine verelim” dedik ve bu arkadaşa teslim ettik.
PADİŞAH : Sonra ne oldu peki?
SAKALLI : Parayı bu arkadaşa emanet ederken « üçümüz birlikte gelmedikçe parayı hiçbirimize verme » diye sıkı sıkı tembih ettik.
PALABIYIK: Tembih etmemize rağmen emanete ihanet etti bu adam.
SAKALLI :Evet ihanet etti. Parayı tek başına gelen diğer arkadaşımıza verdiğini söylüyor.
PADİŞAH : Doğru mu söylüyor bunlar efendi?
KESE : Doğru efendim ama eksik anlattılar.
PADİŞAH :Nasıl yani?
KESE :Evet, bunlar bana bir kese para bıraktılar. „Üçümüz birlikte gelmedikçe parayı hiçbirimize verme.“ dediler.
PADİŞAH :E niye verdin o zaman paraları diğer adama?
KESE :Ama padişahım, henüz elli adım bile gitmemişlerdi ki içerden biri geri geldi ve paraları istedi. Bu ikisine uzaktan bağırdım. “Bakın bu arkadaşa veriyorum.” dedim.
PADİŞAH : Bunlar ne yaptı peki?
KESE :Vallahi ikiside kafa sallayıp “Tamam ver” dediler.
PADİŞAH :Siz söyleyin bakalım, bu beyefendi doğru mu söylüyor?
SAKALLI :Valla padişahım, keseyi emanet edip gidiyorduk ki şimdi burada olmayan arkadaşımız aniden durdu. “Akşam yiyeceğimiz yemeğin parasını alalım.” dedi. Biz de “yemek parası al gel, bekliyoruz dedik..” Meğer adam tüm parayı almış.
PADİŞAH : Demek arkadaşınız parayı alıp kaçmış ha?
PALABIYIK :Evet ama bu emanetçiye “Biz üçümüz birlikte gelmezsek, hiçbirimize parayı verme” demiştik. O da kabul etmişti.Vermeseydi. Versin bizim paramızı...
PADİŞAH :Ne diyorsun efendi? Adamlar paralarını istiyorlar.
KESE : Doğru, paralarını vermem gerekiyor ama anlaşmaya bağlı kalıyorum ben. Bu yüzden şu an paralarını vermem.
PADİŞAH :Ne demek o?
KESE :Şu demek padişahım. Anlaşmaya göre, bunlara parayı vermem için üçünün birlikte gelmesi gerekiyordu. Getirsinler diğer arkadaşlarını da vereyim paralarını!
PADİŞAH :Doğru. Hadi bakayım, getirin üçüncü arkadaşınızı, alın paranızı!Bir daha da güvenmediğiniz insanlarla iş yapmayın.
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4953
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 52

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz