KADININ ERKEĞE SELAM VERMESİ, ERKEĞİN KADINA SELAM VERMESİ
KADININ ERKEĞE,ERKEĞİN KADINA SELAM VERMESİ CAİZ Mİ?
KADINA, HAKLARINDA FİTNE KORKUSU BULUNMAYAN
YABANCI BİR KADINA VEYA KADINLARA SELÂM VERMESİ VE
BU ŞARTLARLA KADINLARIN DA SELÂM VERMESİ
Hadisler
865 Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh şöyle demiştir:
Aramızda bir kadın –bir başka rivayette yaşlı bir kadın– vardı Pazı köklerini alır, onları güvecin içine koyup pişirir, biraz da arpa öğütürdü Biz cuma namazını kılıp döndüğümüz zaman ona selâm verirdik O da hazırladığı yemeği bize ikram ederdi
Buhârî, İsti’zân 16, Cum’a 40; Hars 21; Et’ime 17
Açıklamalar
Buhârî’nin Sahîh’inde bir kaç yerde geçen bu hadisin rivayet lafızları arasında küçük de olsa bazı farklılıklar vardır Hadisin ravisi Sehl, cuma günü olunca, adı geçen kadının yemeğini yiyecekleri için sevinçli olduklarını söyler Bu hanım sahâbînin kim olduğu konusunda rivayetlerde bir açıklama bulunmamaktadır Yine bir rivayetten öğrendiğimize göre Sehl, yanına geldiklerinde bu hanıma selâm vererek onun ikramını beklediklerini tasrih etmektedir Bu tasrih edilmemiş de olsa, başka türlü olmasının beklenilemeyeceği açıktır Çünkü sahâbe-i kirâm evlere nasıl gireceklerini, hanımlarla karşılaşılınca nasıl davranacaklarını iyi bilirlerdi 856 numaralı hadisi açıklarken kadınlara selâm verilmesiyle ilgili kısa da olsa bilgi vermiştik Bu konuda az sayılmayacak kadar farklı görüşlerin olduğunun bilinmesi gerekir Bunun anlamı şudur: İslâm âlimleri, Kur’an ve Sünnet naslarından hareketle değişik neticelere varabilirler Bu neticelerin her biri, bir nassın yorumudur veya müctehidlerin bir nassa dayalı ictihadıdır Bunlardan herhangi birinin doğru, diğerlerinin yanlış olduğu söylenemez Çünkü her müctehid âlim, en doğru olanı bulduğu inancındadır O halde bir müftü, herhangi bir müctehidin ictihadıyla fetvâ verebilir
Kadınlara selâm verilmesiyle ilgili ortaya konulan bütün düşünce ve ictihadları burada saymamız söz konusu olamaz Ana hatlarıyla belirtilecek olursa:
* Aralarında mahrem bulunmadıkça erkekler kadınlara selâm veremez
* Erkekler kadınlara, kadınlar erkeklere selâm veremez
* Kadınlar cemaat halinde iseler, erkek onlara selâm verir, onlar da bu selâmı alırlar
* Bir kadına başka kadınlar, kendi kocası ve mahremleri selâm verebilir
* İhtiyar ve şehvet hissinden kesilmiş kadınlara selâm vermek, onların verdikleri selâmları almak müstehaptır
* Kadınların erkeğin verdiği selâmı almaları vâcibdir Ancak selâmı alırken seslerini yükseltmezler
* Bir erkeğe selâm veren kadın genç yaşta ise, erkek onun selâmına kalben mukabelede bulunur
* Erkek ve kadın arasındaki hoca öğrenci ilişkileri, kadın erkek arasındaki genel kurallar içinde değerlendirilmekle beraber, selâm konusunda şefkat, saygı ve hürmet esası ön plândadır
* Erkek veya kadın dilencinin verdiği selâma mukabelede bulunmak dînî bir mecburiyet değildir Çünkü, dilencinin selâmı, selâmdan beklenen sosyal ve yüce gayeden tamamen mahrumdur
Hadisten Öğrendiklerimiz
1 Fitne korkusu söz konusu olmayan hallerde ihtiyar kadınlara selâm vermekte bir sakınca yoktur
2 Erkeklerin kadınlara selâm vermesi, kadınların bu selâma mukabelesi, kadınların erkeklere selâmı ve erkeklerin bu selâma mukabelesi çeşitli hükümlere konu teşkil etmiş olup, bunlar yukarıda açıklamalar kısmında özetlenmiştir
866 Ümmü Hânî Fâhite Binti Ebû Tâlib radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Mekke’nin fethi günü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e gelmiştim Resûl-i Ekrem yıkanıyor, Fâtıma da elinde bir örtüyle ona perde tutuyordu Ben selâmımı verdim
Müslim, Hayz 70-71, Salâtü’l-müsâfirîn 81-82 Ayrıca bk Buhârî, Gusül 21; Salât 4; Tirmizî, İsti’zân 34
Ümmü Hânî Fâhite Binti Ebû Tâlib
Peygamberimiz’in amcası Ebû Tâlib’in kızı olan Fâhite’nin isminin Fâtıma veya Hind olduğu söylenirse de, meşhur olan Fâhite’dir O, HzAli’nin kız kardeşidir Nakledildiğine göre, Fâhite’yle evlenmek üzere onu babasından Resûl-i Ekrem ve müşrik olan Hübeyre İbni Amr istemişlerdi Ebû Tâlib, kızını Hübeyre’ye verdi Sonra Fâhite müslüman olmuş, kocasından ayrılmıştı Fâhite’nin Mekke’nin fethi günü müslüman olduğu da söylenir Kocası Hübeyre, İslâm’ı kabul etmeyerek Necran’a kaçtı Fâhite, Peygamber Efendimiz’den hadis rivayet etmiş ve onun rivayetleri Kütüb-i Sitte ve diğer sahih kitaplarda yer almıştır Kendisi, kardeşi HzAli’den sonra 40 (661) yılında vefat etti
Allah ondan razı olsun
Açıklamalar
Bu hadis, gösterilen yerlerde, bunlar dışındaki bazı kaynaklarda daha detaylı olarak ve çeşitli farklılıklarla rivayet edilmiştir Müslim’in bir rivayetinde belirtildiğine göre, Ümmü Hânî gelip kendisine selâm verdiğinde, Efendimiz:
– “Bu kadın kimdir? “ diye sormuş, o da:
– Ben Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hânî’yim diye cevap verince, kendisini yıkanmakta olduğu yerden görme imkânı olmayan Peygamberimiz:
– “Hoş geldin Ümmü Hânî” dedikten sonra yıkanmasını tamamlamışlardır Hayat hikâyesinden bahsederken açıkladığımız gibi Ümmü Hânî, Efendimiz’in amcasının kızı ve HzAli’nin bacısıdır Bu hadisten hareketle fakihler, arada perde olmak şartıyla, bir kimsenin na mahrem akrabasından bir kadının yanında yıkanabileceği ve erkek yıkanırken kadının ona perde tutabileceği kanaatine varmışlardır Yine bu rivayeti esas alarak, yıkanırken veya abdest alırken konuşmakta veya selâm vermekte bir sakınca olmadığına hükmedilmiştir
Bu rivayet 878 numaralı hadis olarak tekrar gelecektir
Hadisten Öğrendiklerimiz
1 Yanlış anlaşılma endişesi yoksa kadının erkeğe selâm vermesi câizdir
2 Yıkanmakta olan ve abdest alan kimsenin konuşmasında ve selâm almasında bir sakınca yoktur
YABANCI BİR KADINA VEYA KADINLARA SELÂM VERMESİ VE
BU ŞARTLARLA KADINLARIN DA SELÂM VERMESİ
Hadisler
865 Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh şöyle demiştir:
Aramızda bir kadın –bir başka rivayette yaşlı bir kadın– vardı Pazı köklerini alır, onları güvecin içine koyup pişirir, biraz da arpa öğütürdü Biz cuma namazını kılıp döndüğümüz zaman ona selâm verirdik O da hazırladığı yemeği bize ikram ederdi
Buhârî, İsti’zân 16, Cum’a 40; Hars 21; Et’ime 17
Açıklamalar
Buhârî’nin Sahîh’inde bir kaç yerde geçen bu hadisin rivayet lafızları arasında küçük de olsa bazı farklılıklar vardır Hadisin ravisi Sehl, cuma günü olunca, adı geçen kadının yemeğini yiyecekleri için sevinçli olduklarını söyler Bu hanım sahâbînin kim olduğu konusunda rivayetlerde bir açıklama bulunmamaktadır Yine bir rivayetten öğrendiğimize göre Sehl, yanına geldiklerinde bu hanıma selâm vererek onun ikramını beklediklerini tasrih etmektedir Bu tasrih edilmemiş de olsa, başka türlü olmasının beklenilemeyeceği açıktır Çünkü sahâbe-i kirâm evlere nasıl gireceklerini, hanımlarla karşılaşılınca nasıl davranacaklarını iyi bilirlerdi 856 numaralı hadisi açıklarken kadınlara selâm verilmesiyle ilgili kısa da olsa bilgi vermiştik Bu konuda az sayılmayacak kadar farklı görüşlerin olduğunun bilinmesi gerekir Bunun anlamı şudur: İslâm âlimleri, Kur’an ve Sünnet naslarından hareketle değişik neticelere varabilirler Bu neticelerin her biri, bir nassın yorumudur veya müctehidlerin bir nassa dayalı ictihadıdır Bunlardan herhangi birinin doğru, diğerlerinin yanlış olduğu söylenemez Çünkü her müctehid âlim, en doğru olanı bulduğu inancındadır O halde bir müftü, herhangi bir müctehidin ictihadıyla fetvâ verebilir
Kadınlara selâm verilmesiyle ilgili ortaya konulan bütün düşünce ve ictihadları burada saymamız söz konusu olamaz Ana hatlarıyla belirtilecek olursa:
* Aralarında mahrem bulunmadıkça erkekler kadınlara selâm veremez
* Erkekler kadınlara, kadınlar erkeklere selâm veremez
* Kadınlar cemaat halinde iseler, erkek onlara selâm verir, onlar da bu selâmı alırlar
* Bir kadına başka kadınlar, kendi kocası ve mahremleri selâm verebilir
* İhtiyar ve şehvet hissinden kesilmiş kadınlara selâm vermek, onların verdikleri selâmları almak müstehaptır
* Kadınların erkeğin verdiği selâmı almaları vâcibdir Ancak selâmı alırken seslerini yükseltmezler
* Bir erkeğe selâm veren kadın genç yaşta ise, erkek onun selâmına kalben mukabelede bulunur
* Erkek ve kadın arasındaki hoca öğrenci ilişkileri, kadın erkek arasındaki genel kurallar içinde değerlendirilmekle beraber, selâm konusunda şefkat, saygı ve hürmet esası ön plândadır
* Erkek veya kadın dilencinin verdiği selâma mukabelede bulunmak dînî bir mecburiyet değildir Çünkü, dilencinin selâmı, selâmdan beklenen sosyal ve yüce gayeden tamamen mahrumdur
Hadisten Öğrendiklerimiz
1 Fitne korkusu söz konusu olmayan hallerde ihtiyar kadınlara selâm vermekte bir sakınca yoktur
2 Erkeklerin kadınlara selâm vermesi, kadınların bu selâma mukabelesi, kadınların erkeklere selâmı ve erkeklerin bu selâma mukabelesi çeşitli hükümlere konu teşkil etmiş olup, bunlar yukarıda açıklamalar kısmında özetlenmiştir
866 Ümmü Hânî Fâhite Binti Ebû Tâlib radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Mekke’nin fethi günü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e gelmiştim Resûl-i Ekrem yıkanıyor, Fâtıma da elinde bir örtüyle ona perde tutuyordu Ben selâmımı verdim
Müslim, Hayz 70-71, Salâtü’l-müsâfirîn 81-82 Ayrıca bk Buhârî, Gusül 21; Salât 4; Tirmizî, İsti’zân 34
Ümmü Hânî Fâhite Binti Ebû Tâlib
Peygamberimiz’in amcası Ebû Tâlib’in kızı olan Fâhite’nin isminin Fâtıma veya Hind olduğu söylenirse de, meşhur olan Fâhite’dir O, HzAli’nin kız kardeşidir Nakledildiğine göre, Fâhite’yle evlenmek üzere onu babasından Resûl-i Ekrem ve müşrik olan Hübeyre İbni Amr istemişlerdi Ebû Tâlib, kızını Hübeyre’ye verdi Sonra Fâhite müslüman olmuş, kocasından ayrılmıştı Fâhite’nin Mekke’nin fethi günü müslüman olduğu da söylenir Kocası Hübeyre, İslâm’ı kabul etmeyerek Necran’a kaçtı Fâhite, Peygamber Efendimiz’den hadis rivayet etmiş ve onun rivayetleri Kütüb-i Sitte ve diğer sahih kitaplarda yer almıştır Kendisi, kardeşi HzAli’den sonra 40 (661) yılında vefat etti
Allah ondan razı olsun
Açıklamalar
Bu hadis, gösterilen yerlerde, bunlar dışındaki bazı kaynaklarda daha detaylı olarak ve çeşitli farklılıklarla rivayet edilmiştir Müslim’in bir rivayetinde belirtildiğine göre, Ümmü Hânî gelip kendisine selâm verdiğinde, Efendimiz:
– “Bu kadın kimdir? “ diye sormuş, o da:
– Ben Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hânî’yim diye cevap verince, kendisini yıkanmakta olduğu yerden görme imkânı olmayan Peygamberimiz:
– “Hoş geldin Ümmü Hânî” dedikten sonra yıkanmasını tamamlamışlardır Hayat hikâyesinden bahsederken açıkladığımız gibi Ümmü Hânî, Efendimiz’in amcasının kızı ve HzAli’nin bacısıdır Bu hadisten hareketle fakihler, arada perde olmak şartıyla, bir kimsenin na mahrem akrabasından bir kadının yanında yıkanabileceği ve erkek yıkanırken kadının ona perde tutabileceği kanaatine varmışlardır Yine bu rivayeti esas alarak, yıkanırken veya abdest alırken konuşmakta veya selâm vermekte bir sakınca olmadığına hükmedilmiştir
Bu rivayet 878 numaralı hadis olarak tekrar gelecektir
Hadisten Öğrendiklerimiz
1 Yanlış anlaşılma endişesi yoksa kadının erkeğe selâm vermesi câizdir
2 Yıkanmakta olan ve abdest alan kimsenin konuşmasında ve selâm almasında bir sakınca yoktur
KADININ ERKEĞE SELAM VERMESİ, ERKEĞİN KADINA SELAM VERMESİ
KADININ ERKEĞE SELAM VERMESİ, ERKEĞİN KADINA SELAM VERMESİ
Yazar: İslam Fıkhı Ansiklopedisi 0000-00-00 Bu konuda Hanefi bilginleri; kadının erkeğe, erkeğin de kadına selâm verebileceğini, ancak erkeğin genç kadına, genç kadının da erkeğe selâm vermesinin mekruh olduğunu söylemişlerdir. Selâm veren kadın yaşlı ise, erkek onun selamını duyacağı şekilde sesli olarak alır, genç ise içinden alır. Erkeğin selâm vermesi halinde de selâm verdiği kadın gençse, selâmı içinden, yaşlı ise sesli olarak alır. Yine erkek aksırdığında kadın "yerhamükellah" diye "tesmit" te bulunursa, kadın genç ise erkek onu içinden, ihtiyar ise sesli olarak cevaplar, denmiştir. (Bu konuda bk. Halîl Ahmed, Bezlü`l-mechûd XX/l4O; Aynî XVNI/299; Ibn Abidîn VI/369)
1) Selam ve selamlaşma:
Selam terimi "selime" kökünden bir mastar olup, sözlükte; maddî ve manevî sıkıntılardan kurtulmak, barış ve esenliğe kavuşmak demektir, "es-Selamu", isim olarak ise; selam, selamet, sulh ve güven anlamına gelir. Bir fıkıh terimi olarak selam; karşılaşan iki müslümanın birbirine yaptıkları dua cümlesinden ibarettir. Selam veren "es-selamu aleyküm (Allah'ın selamı sizin üzerinize olsun)" der selamı alan ise "ve aleykümü's-selam ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sizin üzerinize olsun)" diyerek ilaveli duada bulunur.
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Bir selam ile selamlandığınızda, siz de ondan daha güzeli ile selamlayın veya aynı île karşılık verin" (en-Nisa, 4/86.) Selam aynı zamanda Cenab-ı Hakkın doksan dokuz güzel isimlerinden birisidir.
Selamlaşmanın "selam" sözcüğü ile yapılması gerektiğini bildiren pek çok ayet ve hadis vardır. Bunlardan bir kaç tanesini zikredeceğiz:
"Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara deki: Size selam olsun" (el-En'am, 6/54.) "Elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde getirdiler ve "sana selam olsun" dediler." (Hûd, 11/69; örnekler için bk. Meryem, 19/15, 33, 47; Taha, 20/47; el-Kasas, 28/55; es-Saffat, 37/79, 109, 120, 130, 181.) Ahiret hayatında da selamlaşmanın aynı kelimelerle yapılacağı belirtilir. "Melekler: "Sabrettiğinize karşılık size selam olsun..." derler." "İman edip de iyi işler yapanlar, Rablerinin izni ile içinde sonsuza kadar kalacakları altından ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri söz "selam"dır. (İbrahim, 14/23; bk. Yunus, 10/10) "Onlar meleklerin "size selam olsun. Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin" diyerek, tertemiz bir şekilde canlarını aldıkları kimselerdir." (en-Nahl, 16/32. Hadiste "Selam, cennet ehlinin selamlaşma şeklidir.» buyurulur, bk. A. Hanbel, IV, 381)
Yahudiler Medine döneminde Hz. Peygamberle karşılaşınca "Sana ölüm olsun" anlamına gelen "Es-samu aleyke" şeklinde selam veriyorlardı. Hz. Peygamber onların bu kaba selamlarına "aleyküm "size olsun" diye cevap vermekle yetinir, edepli ve yumuşak tavrını değiştirmezdi. Bu arada inen bir ayetle yahudilerin bu tavrı kınandı ve onların cehenneme girecekleri bildirildi. (bk. el-Mücadele, 58/8.) Ashabı kiramdan kimilerinin yahudilere, aynı sözlerle, hatta "ölüm, kınama ve lanet size olsun" gibi ilavelerle cevap vermesi üzerine Allahın Rasulü ehli kitapla olan selamlaşmayı şu şekilde belirledi."
"Size ehl-i kitaptan birisi selam verince "aleyke veya aleykum (sana veya size de olsun)" şeklinde cevap veriniz." (Buharî, İsfi'zan, 22, Murteddîn, 4; Müslim, Selam, 9, 87; Malik, Muvatta', Selam, 3; A.b. Hanbel, II, 9, III, 99; İbn Kesîr, a.g.e., III, 462.)
Hz. Peygamberin ve ashab-ı kiramın birbirleriyle "es-selamu aleyke veya es-selamu aleykum (Allah'ın selamı sana veya size olsun)" sözlerini kullanarak selam verdikleri tevatür derecesine ulaşan hadislerle sabittir. ( bk. Buharî, İsti'zan, 1,3, 28; Tefsiru Süre, 33/8; Enbiya, 1; Müslim, Edeb, 37; Ebü Davud, Akdıye, 21, Libas, 24 45; A. b. Hanbel, l, 85, 146.) Nitekim Allahü Teala, Adem (a.s)'ı yarattığında, ona; "git, meleklere selam ver, nasıl selam alacaklarını dinle, bu senin ve neslinin selamlaşma örneği olacaktır" dedi. Bunun üzerine Adem (a.s) meleklere; "es-Selamu aleykum (Allah'ın selamı size olsun)" dedi. Onlar da; "es-Selamu aleyke ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sana olsun)" diyerek karşılık verdiler. ( Buharî, Halku Adem, 2, IV, 102; Tecrîd Sarîh, Terc. IX, 46, H. No: 1367; el-Kurtubî, a.g.e, XX, 45.) Selam başta belirtme takısı olmaksızın "Selamün aleykum" şeklinde de ifade edilebilir. (Buharî, İsti'zan, 9; A.b. Hanbel, I, 387.)
Kimi zaman selam yerine "merhaba" denildiği, özellikle dışarıdan gelen kimseye karşı "hoş geldin" anlamında bu ifadenin de kullanıldığı nakledilmiştir. (bk. Buharî, İman, 40, İlm, 25, Salat, 4; Müslim, İman, 24, Misafirin, 82; İbn Mace, Mukaddime, 22; Ebu Davud, Zekat, 6) Merhaba; bolluk ve genişlik dileme, başımızın üstünde yerin var gibi anlamları kapsar. "Musafaha" konusunu incelerken, Medineli Ensar kadınların biat için toplandıklarında Hz. Ömer'in Selamım "Rasülulah'a ve Rasulultah'ın elçisi Ömer'e merhaba" sözleri ile cevapladıklarını belirtmiştik. Günümüzde kullanılan "hayırlı sabahlar", "hayırlı akşamlar", "iyi günler", "iyi akşamlar", "günaydın" veya "tünaydın" gibi deyimler, selam verilenler üzerinde huzur, güven ve esenlik meydana getirebilirse de "İslam'a ait selam"ın yerini tutmadığında açıklık vardır. Belki bu deyimler asıl selamlaşmadan sonra dua ve temenni niteliğinde söylenebilir.
Hanefilere göre, selamı vermek sünnet, almak vacip hükmündedir. Çünkü ayette, "size selam verilince, ona ondan daha güzeli ile veya aynı ile karşılık verin" buyurularak, selam alma emir siygası ile ifade olunmuştur. Diğer yandan Allah'ın Rasulü, müslümanın müslüman üzerindeki haklarını sayarken, ilkinin verilen selamı almak olduğunu belirtmiştir. (İbn Mace, Cenaiz, 1; A. b. Hanbel, II, 332, VI, 385.)
Selamın İslam toplumunda yaygınlaştırılmasını emreden Allah elçisi, bir hadisinde bunun toplumsal sonucunu şöyle açıklamıştır: "Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir ameli size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, iman, 93; Ebu Davud, Edeb, 131; Tirmizî, Sıfatu'l-Kıyame, 54, İsti'zan, 1; ibn Mace, Mukaddime, 6; A. b. Hanbel, l, 165; bk. Buharî, Nikah, 71, Eşribe, 28, İsti'zan, 8; Nesaî, Cena'iz, 53.)
2) Erkek ve kadın arasında selamlaşma:
Yukarıda verdiğimiz ayet ve hadislerde erkek-kadın ayırımı yapılmadığı için, özel bir delil bulunmadıkça, selamlaşma kapsamına her iki cins de girer.
Ebu Hanîfe ve arkadaşlarına göre, kadınların ilk olarak erkeklere selam vermesi caiz değildir. Çünkü kadınlar ezan, kamet, açıktan Kur'an-ı Kerîm okuma gibi faaliyetlerden menedilmişlerdir. Yalnız mahrem hısımlar bunun dışındadır. Bunlara onların selam vermesinde bir sakınca bulunmaz. Bu duruma göre, ünsiyet nedeniyle önce bir erkek selam vermişse, kadın bu selamı alabilecektir.
Malikîler selamlaşma konusunda genç kadınla yaşlı arasında ayırım yapmışlardır. Dayandıkları delil, "kötülüğe giden yolu kapama (seddü'z-zerîa)" prensibidir.
Hz. Peygamber'in mahremi olmayan kimi kadınlara selam verdiğini yada onların selamını aldığını gösteren uygulama örnekleri vardır.
Esma binti Yezîd (r. anha) Allah'ın Rasulünün bir kadınlar topluluğuna uğradığını ve kendilerine selam verdiğini nakletmiştir. (Ebü Davud, Edeb, 127.) Diğer yandan fetih yılında, bir gün Hz. Peygamber evde boy abdesti alıyor ve kızı Fatıma da onu örtüyordu. Bu sırada Ebu Talib'in kızı Ümmü Hanî içeri girip selam verince, Nebî (s.a.s) onun kim olduğunu sormuş ve kendisine "merhaba" demiştir. (Buharî, Gusl, 21, Salat, 4, Edeb, 94; Müslim, Hayz, 70, Müsafirin, 82; Tirmizî, İsti'zan, 34: Nesaî. Tahare. 142.)
Bir gün Hz. Peygamber, eşi Aişe ile birlikte bulunurlarken yanlarına Cebrail (a.s) gelmişti. Hz. Peygamber, eşine; "Bu Cebrail (a.s)'dır, Sana selam veriyor" buyurunca Hz. Aişe, "Ve aleyhi's-selam (ona da selam olsun)" diyerek selamı almıştır. (Buharî, Bed'u'l-Halk, 6, isti'zan, 16, 19; Müslim, Fazailu's-Sahabe, 90, 91; Tirmizî Menakıb, 62, isti'zan, 5.)
Benzer selamlaşma uygulaması kimi sahabe erkek ve kadınları arasında da olmuştur. Yukarıda, Hz. Ömer'in, Rasülullah (s.a.s) adına biat almak üzere gittiği kadınlar topluluğuna selam verdiğini ve kadınların da onun selamını "merhaba" diyerek aldıklarını belirtmiştik. (A.b. Hanbel, V, 85, VI, 409.) Diğer yandan Muaz b. Cebel (ö. 18/639) Yemen'e vali olarak gidince, yanına on iki çocuğu olan bir kadının gelerek selam verdiği nakledilmiştir. (A.b. Hanbel, V, 239.)
Ashab-ı kiramdan kimileri ise; erkekler kadınlara selam verebilir, fakat kadınlar onlara selam veremez, demişlerdir. Bununla birlikte Abdullah b. Ömer (r.a.)'in bir kadına rastlayınca selam verdiği, Ata b. Ebî Rabah'ın ise (ö. 115/733), "kadınlar genç olursa selam verilmez" dediği nakledilmiştir. (bk. Yusuf el-Kardavî, Fetava, II, 274.)
Yukarıdaki deliller dikkatlice incelendiğinde mahrem olmayan kadınlarla selamlaşmanın, ya kadınların topluluk halinde olması veya kadınla ünsiyet bulunması yahut da bir iş veya bir ihtiyaç nedeniyle bir araya gelme gibi durumlarda yapıldığı görülür.
Kimileri kadınlarla selamlaşmayı, onun sesinin erkeklere haram olması yüzünden yasaklama yoluna gitmişlerdir. Ancak zaruret veya ihtiyaç hallerinde ve normal zamanlarda kadının sesinin erkeğe haram olduğunu bildiren doğrudan bir ayet veya hadis yoktur. Nitekim Hz. Peygamberin aileleri için Allahü Teala, "Peygamberin hanımlanndan bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin" (el-Ahzab, 33/53.) buyurur. Sahabe erkekleri Hz. Aişe veya Hz. Peygamber'in diğer eşlerine bir şey sorar veya bir şey isterlerse, onlar perde arkasından cevap verirlerdi. Bunun gibi pek çok sahabe hanımı günlük hayatta alma, verme, sorma, cevap alma, selam ve konuşma tarzlarında erkeklere muhatap olmuş, bunlardan hiçbirisi "sus, senin sesin erkeklere haramdır" dememiştir.
Ancak bu konunun da fitne tehlikesi ve İslamî edeple sınırlı olduğunu unutmamak gerekir. Bu yüzden yaşlı veya toplu haldeki kadınlara, ya da amca, dayı eşi yahut bunların kızı gibi aile içinde ünsiyet bulunan hısımlara selam verip almada herhangi bir fitne tehlikesi yoksa da, tek başına bulunan genç kız ve hanımlara selam vermede böyle bir tehlikenin yokluğundan söz edilemez. Diğer yandan selamlaşma edebiyle ilgili olarakda şunlar söylenebilir. Binitli olan yürüyene, küçük büyüğe, az olan topluluk çok olan topluluğa, yukarıda bulunan aşağıda olana selam verir. Namaz kılana, yemek yemekte olana, tuvalette bulunana ve içki-kumar gibi bir haramı işlemekte olana selam verilmez. (bk. Buharî, İsti'zan, 3-7, 11; Müslim, Edeb, 46, Selam, 1; Ebu Davüd, İsti'zan, 6; Tirmizî, İsti'zan, 14; A. b. Hanbel, III, 44, 444,, VI, 19, 20.)
3) Kadınlarla selamlaşmada dikkat edilecek hususlar:
a) Genç kız ve kadınlara topluluk halinde olurlarsa selam vermek, tek olan yabancı kadına selam vermemek. Ancak büro, iş yeri veya resmi daire gibi umuma açık olan yerler bunun dışında tutulmalıdır. İslam'a uygun çalışma şartları ve ırz güvenliği bulunan yerlerde çalışan kadınlarla, iş ve meslek gereği görüşen ve karşılaşan erkekler arasında "ünsiyet'in varlığını kabul etmek gerekir.
b) Sınıf, konferans salonu veya düğün salonu gibi yerlerde ders, konferans, seminer, sohbet vb. bir nedenle kadın topluluğunun huzuruna çıkınca selam vermek; fakat yol, bahçe, merdiven ya da koridor karşılaşmalarında ünsiyet bulunmayan tek kadına veya kadın topluluklarına selam vermemek.
c) Kız öğrencilerin çoğu zaman babası veya dedesi yaşında bulunan hocalarına, okul yönetici veya personeline selam vermesi, bunun dışında ünsiyet bulunmayan yabancı erkeklere selam vermemesi.
Sonuç olarak insanların birbiriyle tanışıp ünsiyet kurmasında ve bir iman kardeşliğinin oluşmasında, selamlaşmanın önemli bir yerinin bulunduğunda şüphe yoktur. Hatta İslam'da selam verme, kişi için mü'minlik belirtisi sayılmış ve selam verene "sen rnü'min değilsin" denilmesi yasaklanmıştır. (bk. en-Nisa, 4/94, Usame b. Zeyd, savaş sırasında şehadet kelimesini getirip selam veren bir müşriği öldürmüş ve ölüm korkusundan dolayı böyle söylediğini düşünmüştü. Durumu öğrenen Allah elçisi hiddetlenmiş ve «kalbini yarıp baktınız mı?» buyurarak Usame'ye çıkışmıştır.
Yazar: İslam Fıkhı Ansiklopedisi 0000-00-00 Bu konuda Hanefi bilginleri; kadının erkeğe, erkeğin de kadına selâm verebileceğini, ancak erkeğin genç kadına, genç kadının da erkeğe selâm vermesinin mekruh olduğunu söylemişlerdir. Selâm veren kadın yaşlı ise, erkek onun selamını duyacağı şekilde sesli olarak alır, genç ise içinden alır. Erkeğin selâm vermesi halinde de selâm verdiği kadın gençse, selâmı içinden, yaşlı ise sesli olarak alır. Yine erkek aksırdığında kadın "yerhamükellah" diye "tesmit" te bulunursa, kadın genç ise erkek onu içinden, ihtiyar ise sesli olarak cevaplar, denmiştir. (Bu konuda bk. Halîl Ahmed, Bezlü`l-mechûd XX/l4O; Aynî XVNI/299; Ibn Abidîn VI/369)
1) Selam ve selamlaşma:
Selam terimi "selime" kökünden bir mastar olup, sözlükte; maddî ve manevî sıkıntılardan kurtulmak, barış ve esenliğe kavuşmak demektir, "es-Selamu", isim olarak ise; selam, selamet, sulh ve güven anlamına gelir. Bir fıkıh terimi olarak selam; karşılaşan iki müslümanın birbirine yaptıkları dua cümlesinden ibarettir. Selam veren "es-selamu aleyküm (Allah'ın selamı sizin üzerinize olsun)" der selamı alan ise "ve aleykümü's-selam ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sizin üzerinize olsun)" diyerek ilaveli duada bulunur.
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Bir selam ile selamlandığınızda, siz de ondan daha güzeli ile selamlayın veya aynı île karşılık verin" (en-Nisa, 4/86.) Selam aynı zamanda Cenab-ı Hakkın doksan dokuz güzel isimlerinden birisidir.
Selamlaşmanın "selam" sözcüğü ile yapılması gerektiğini bildiren pek çok ayet ve hadis vardır. Bunlardan bir kaç tanesini zikredeceğiz:
"Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara deki: Size selam olsun" (el-En'am, 6/54.) "Elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde getirdiler ve "sana selam olsun" dediler." (Hûd, 11/69; örnekler için bk. Meryem, 19/15, 33, 47; Taha, 20/47; el-Kasas, 28/55; es-Saffat, 37/79, 109, 120, 130, 181.) Ahiret hayatında da selamlaşmanın aynı kelimelerle yapılacağı belirtilir. "Melekler: "Sabrettiğinize karşılık size selam olsun..." derler." "İman edip de iyi işler yapanlar, Rablerinin izni ile içinde sonsuza kadar kalacakları altından ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri söz "selam"dır. (İbrahim, 14/23; bk. Yunus, 10/10) "Onlar meleklerin "size selam olsun. Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin" diyerek, tertemiz bir şekilde canlarını aldıkları kimselerdir." (en-Nahl, 16/32. Hadiste "Selam, cennet ehlinin selamlaşma şeklidir.» buyurulur, bk. A. Hanbel, IV, 381)
Yahudiler Medine döneminde Hz. Peygamberle karşılaşınca "Sana ölüm olsun" anlamına gelen "Es-samu aleyke" şeklinde selam veriyorlardı. Hz. Peygamber onların bu kaba selamlarına "aleyküm "size olsun" diye cevap vermekle yetinir, edepli ve yumuşak tavrını değiştirmezdi. Bu arada inen bir ayetle yahudilerin bu tavrı kınandı ve onların cehenneme girecekleri bildirildi. (bk. el-Mücadele, 58/8.) Ashabı kiramdan kimilerinin yahudilere, aynı sözlerle, hatta "ölüm, kınama ve lanet size olsun" gibi ilavelerle cevap vermesi üzerine Allahın Rasulü ehli kitapla olan selamlaşmayı şu şekilde belirledi."
"Size ehl-i kitaptan birisi selam verince "aleyke veya aleykum (sana veya size de olsun)" şeklinde cevap veriniz." (Buharî, İsfi'zan, 22, Murteddîn, 4; Müslim, Selam, 9, 87; Malik, Muvatta', Selam, 3; A.b. Hanbel, II, 9, III, 99; İbn Kesîr, a.g.e., III, 462.)
Hz. Peygamberin ve ashab-ı kiramın birbirleriyle "es-selamu aleyke veya es-selamu aleykum (Allah'ın selamı sana veya size olsun)" sözlerini kullanarak selam verdikleri tevatür derecesine ulaşan hadislerle sabittir. ( bk. Buharî, İsti'zan, 1,3, 28; Tefsiru Süre, 33/8; Enbiya, 1; Müslim, Edeb, 37; Ebü Davud, Akdıye, 21, Libas, 24 45; A. b. Hanbel, l, 85, 146.) Nitekim Allahü Teala, Adem (a.s)'ı yarattığında, ona; "git, meleklere selam ver, nasıl selam alacaklarını dinle, bu senin ve neslinin selamlaşma örneği olacaktır" dedi. Bunun üzerine Adem (a.s) meleklere; "es-Selamu aleykum (Allah'ın selamı size olsun)" dedi. Onlar da; "es-Selamu aleyke ve rahmetullah (Allah'ın selamı ve rahmeti sana olsun)" diyerek karşılık verdiler. ( Buharî, Halku Adem, 2, IV, 102; Tecrîd Sarîh, Terc. IX, 46, H. No: 1367; el-Kurtubî, a.g.e, XX, 45.) Selam başta belirtme takısı olmaksızın "Selamün aleykum" şeklinde de ifade edilebilir. (Buharî, İsti'zan, 9; A.b. Hanbel, I, 387.)
Kimi zaman selam yerine "merhaba" denildiği, özellikle dışarıdan gelen kimseye karşı "hoş geldin" anlamında bu ifadenin de kullanıldığı nakledilmiştir. (bk. Buharî, İman, 40, İlm, 25, Salat, 4; Müslim, İman, 24, Misafirin, 82; İbn Mace, Mukaddime, 22; Ebu Davud, Zekat, 6) Merhaba; bolluk ve genişlik dileme, başımızın üstünde yerin var gibi anlamları kapsar. "Musafaha" konusunu incelerken, Medineli Ensar kadınların biat için toplandıklarında Hz. Ömer'in Selamım "Rasülulah'a ve Rasulultah'ın elçisi Ömer'e merhaba" sözleri ile cevapladıklarını belirtmiştik. Günümüzde kullanılan "hayırlı sabahlar", "hayırlı akşamlar", "iyi günler", "iyi akşamlar", "günaydın" veya "tünaydın" gibi deyimler, selam verilenler üzerinde huzur, güven ve esenlik meydana getirebilirse de "İslam'a ait selam"ın yerini tutmadığında açıklık vardır. Belki bu deyimler asıl selamlaşmadan sonra dua ve temenni niteliğinde söylenebilir.
Hanefilere göre, selamı vermek sünnet, almak vacip hükmündedir. Çünkü ayette, "size selam verilince, ona ondan daha güzeli ile veya aynı ile karşılık verin" buyurularak, selam alma emir siygası ile ifade olunmuştur. Diğer yandan Allah'ın Rasulü, müslümanın müslüman üzerindeki haklarını sayarken, ilkinin verilen selamı almak olduğunu belirtmiştir. (İbn Mace, Cenaiz, 1; A. b. Hanbel, II, 332, VI, 385.)
Selamın İslam toplumunda yaygınlaştırılmasını emreden Allah elçisi, bir hadisinde bunun toplumsal sonucunu şöyle açıklamıştır: "Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir ameli size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, iman, 93; Ebu Davud, Edeb, 131; Tirmizî, Sıfatu'l-Kıyame, 54, İsti'zan, 1; ibn Mace, Mukaddime, 6; A. b. Hanbel, l, 165; bk. Buharî, Nikah, 71, Eşribe, 28, İsti'zan, 8; Nesaî, Cena'iz, 53.)
2) Erkek ve kadın arasında selamlaşma:
Yukarıda verdiğimiz ayet ve hadislerde erkek-kadın ayırımı yapılmadığı için, özel bir delil bulunmadıkça, selamlaşma kapsamına her iki cins de girer.
Ebu Hanîfe ve arkadaşlarına göre, kadınların ilk olarak erkeklere selam vermesi caiz değildir. Çünkü kadınlar ezan, kamet, açıktan Kur'an-ı Kerîm okuma gibi faaliyetlerden menedilmişlerdir. Yalnız mahrem hısımlar bunun dışındadır. Bunlara onların selam vermesinde bir sakınca bulunmaz. Bu duruma göre, ünsiyet nedeniyle önce bir erkek selam vermişse, kadın bu selamı alabilecektir.
Malikîler selamlaşma konusunda genç kadınla yaşlı arasında ayırım yapmışlardır. Dayandıkları delil, "kötülüğe giden yolu kapama (seddü'z-zerîa)" prensibidir.
Hz. Peygamber'in mahremi olmayan kimi kadınlara selam verdiğini yada onların selamını aldığını gösteren uygulama örnekleri vardır.
Esma binti Yezîd (r. anha) Allah'ın Rasulünün bir kadınlar topluluğuna uğradığını ve kendilerine selam verdiğini nakletmiştir. (Ebü Davud, Edeb, 127.) Diğer yandan fetih yılında, bir gün Hz. Peygamber evde boy abdesti alıyor ve kızı Fatıma da onu örtüyordu. Bu sırada Ebu Talib'in kızı Ümmü Hanî içeri girip selam verince, Nebî (s.a.s) onun kim olduğunu sormuş ve kendisine "merhaba" demiştir. (Buharî, Gusl, 21, Salat, 4, Edeb, 94; Müslim, Hayz, 70, Müsafirin, 82; Tirmizî, İsti'zan, 34: Nesaî. Tahare. 142.)
Bir gün Hz. Peygamber, eşi Aişe ile birlikte bulunurlarken yanlarına Cebrail (a.s) gelmişti. Hz. Peygamber, eşine; "Bu Cebrail (a.s)'dır, Sana selam veriyor" buyurunca Hz. Aişe, "Ve aleyhi's-selam (ona da selam olsun)" diyerek selamı almıştır. (Buharî, Bed'u'l-Halk, 6, isti'zan, 16, 19; Müslim, Fazailu's-Sahabe, 90, 91; Tirmizî Menakıb, 62, isti'zan, 5.)
Benzer selamlaşma uygulaması kimi sahabe erkek ve kadınları arasında da olmuştur. Yukarıda, Hz. Ömer'in, Rasülullah (s.a.s) adına biat almak üzere gittiği kadınlar topluluğuna selam verdiğini ve kadınların da onun selamını "merhaba" diyerek aldıklarını belirtmiştik. (A.b. Hanbel, V, 85, VI, 409.) Diğer yandan Muaz b. Cebel (ö. 18/639) Yemen'e vali olarak gidince, yanına on iki çocuğu olan bir kadının gelerek selam verdiği nakledilmiştir. (A.b. Hanbel, V, 239.)
Ashab-ı kiramdan kimileri ise; erkekler kadınlara selam verebilir, fakat kadınlar onlara selam veremez, demişlerdir. Bununla birlikte Abdullah b. Ömer (r.a.)'in bir kadına rastlayınca selam verdiği, Ata b. Ebî Rabah'ın ise (ö. 115/733), "kadınlar genç olursa selam verilmez" dediği nakledilmiştir. (bk. Yusuf el-Kardavî, Fetava, II, 274.)
Yukarıdaki deliller dikkatlice incelendiğinde mahrem olmayan kadınlarla selamlaşmanın, ya kadınların topluluk halinde olması veya kadınla ünsiyet bulunması yahut da bir iş veya bir ihtiyaç nedeniyle bir araya gelme gibi durumlarda yapıldığı görülür.
Kimileri kadınlarla selamlaşmayı, onun sesinin erkeklere haram olması yüzünden yasaklama yoluna gitmişlerdir. Ancak zaruret veya ihtiyaç hallerinde ve normal zamanlarda kadının sesinin erkeğe haram olduğunu bildiren doğrudan bir ayet veya hadis yoktur. Nitekim Hz. Peygamberin aileleri için Allahü Teala, "Peygamberin hanımlanndan bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin" (el-Ahzab, 33/53.) buyurur. Sahabe erkekleri Hz. Aişe veya Hz. Peygamber'in diğer eşlerine bir şey sorar veya bir şey isterlerse, onlar perde arkasından cevap verirlerdi. Bunun gibi pek çok sahabe hanımı günlük hayatta alma, verme, sorma, cevap alma, selam ve konuşma tarzlarında erkeklere muhatap olmuş, bunlardan hiçbirisi "sus, senin sesin erkeklere haramdır" dememiştir.
Ancak bu konunun da fitne tehlikesi ve İslamî edeple sınırlı olduğunu unutmamak gerekir. Bu yüzden yaşlı veya toplu haldeki kadınlara, ya da amca, dayı eşi yahut bunların kızı gibi aile içinde ünsiyet bulunan hısımlara selam verip almada herhangi bir fitne tehlikesi yoksa da, tek başına bulunan genç kız ve hanımlara selam vermede böyle bir tehlikenin yokluğundan söz edilemez. Diğer yandan selamlaşma edebiyle ilgili olarakda şunlar söylenebilir. Binitli olan yürüyene, küçük büyüğe, az olan topluluk çok olan topluluğa, yukarıda bulunan aşağıda olana selam verir. Namaz kılana, yemek yemekte olana, tuvalette bulunana ve içki-kumar gibi bir haramı işlemekte olana selam verilmez. (bk. Buharî, İsti'zan, 3-7, 11; Müslim, Edeb, 46, Selam, 1; Ebu Davüd, İsti'zan, 6; Tirmizî, İsti'zan, 14; A. b. Hanbel, III, 44, 444,, VI, 19, 20.)
3) Kadınlarla selamlaşmada dikkat edilecek hususlar:
a) Genç kız ve kadınlara topluluk halinde olurlarsa selam vermek, tek olan yabancı kadına selam vermemek. Ancak büro, iş yeri veya resmi daire gibi umuma açık olan yerler bunun dışında tutulmalıdır. İslam'a uygun çalışma şartları ve ırz güvenliği bulunan yerlerde çalışan kadınlarla, iş ve meslek gereği görüşen ve karşılaşan erkekler arasında "ünsiyet'in varlığını kabul etmek gerekir.
b) Sınıf, konferans salonu veya düğün salonu gibi yerlerde ders, konferans, seminer, sohbet vb. bir nedenle kadın topluluğunun huzuruna çıkınca selam vermek; fakat yol, bahçe, merdiven ya da koridor karşılaşmalarında ünsiyet bulunmayan tek kadına veya kadın topluluklarına selam vermemek.
c) Kız öğrencilerin çoğu zaman babası veya dedesi yaşında bulunan hocalarına, okul yönetici veya personeline selam vermesi, bunun dışında ünsiyet bulunmayan yabancı erkeklere selam vermemesi.
Sonuç olarak insanların birbiriyle tanışıp ünsiyet kurmasında ve bir iman kardeşliğinin oluşmasında, selamlaşmanın önemli bir yerinin bulunduğunda şüphe yoktur. Hatta İslam'da selam verme, kişi için mü'minlik belirtisi sayılmış ve selam verene "sen rnü'min değilsin" denilmesi yasaklanmıştır. (bk. en-Nisa, 4/94, Usame b. Zeyd, savaş sırasında şehadet kelimesini getirip selam veren bir müşriği öldürmüş ve ölüm korkusundan dolayı böyle söylediğini düşünmüştü. Durumu öğrenen Allah elçisi hiddetlenmiş ve «kalbini yarıp baktınız mı?» buyurarak Usame'ye çıkışmıştır.
Similar topics
» Kadının Kocasına karşı Görevleri
» Erkeğin Başını Kapatması
» Erkeğin Başını Kapatması
» Erkeğin Takke Takması
» SALAT-Ü SELAM GETİRMENİN FAZİLETİ! (1)
» Erkeğin Başını Kapatması
» Erkeğin Başını Kapatması
» Erkeğin Takke Takması
» SALAT-Ü SELAM GETİRMENİN FAZİLETİ! (1)
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz