baba oğul
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İki salkım Üzüm Hikayesi

Aşağa gitmek

İki salkım Üzüm Hikayesi Empty Geri: İki salkım Üzüm Hikayesi

Mesaj  Admin Paz Nis. 17, 2022 4:11 am

🤔Zamanımıza Uygun Kıssa  -                                               🚩HADDİNİ AŞANLARA

Halife Harun Reşid, Bermek olan veziri Cafer bin Yahya ile birlikte, “Saray’ın bahçesi”nde gezerken, canı “meyve” çekiyor... “Elma”yı dalından koparmak için uzanıyor, ne var ki; “orta boylu” olduğu için, meyveye yetişemiyor!..
Veziri Yahya’ya diyor ki;
“Omzuma çık, o meyveyi kopar ve bana ver!”
Vezir “zayıf” olduğu için, “Halife’nin omzuna” çıkıyor ve meyveyi koparıp, veriyor...
Meyveyi yiyen Halife Harun Reşid, “çok lezzetliymiş” diyor, “Bana bahçıvanı çağırın... Bu lezzetli meyveden dolayı onu ödüllendireceğim.”
Zaten az ileride duran ve olan-biteni “hayretle” seyreden bahçıvan geliyor... Halife, ona; “Sana bir ödül vereceğim, dile benden ne dilersen” diyor...
Bahçıvan diyor ki;
“Sultanım, sizden bir tek isteğim olacak... Bana, benim Bermekî olmadığıma dair bir belge verir misiniz?”
Halife şaşırıyor!..
“Herkes devlet kademesinde görev almak için bir Bermekî şeceresi uydururken, herkes Bermekî olmaya can atarken, sen niye Bermekî olmadığına dair belge istiyorsun ki?..
Kaldı ki, sen bir Bermekî’sin!.. Bermekî olmaktan niye kaçınıyorsun?..”
“Belge”yi almakta ısrar eden bahçıvan diyor ki; “Evet, bir Bermekî’yim... Ama, madem ki, benden bir istekte bulunmamı istediniz... Ben bu belgeyi istiyorum, başka da bir isteğim yok!”
Halife Harun Reşid de; “Madem ısrar ediyorsun, istediğin belgeyi vereceğim sana” diyor ve daha sonra da, o belgeyi veriyor bahçıvana...
Aradan yıllar geçer...
Halife Harun Reşid, yattığı “uyku”dan uyanır, “göz”leri açılır, “kulak”ları duymaya başlar...
“Civar ülkelerden gelen uyarılar”ın ve “halktan yükselen tepki”lerin, hiç de yersiz olmadığını düşünmeye başlar!..
Bermekîler ; Halife Harun Reşid’in kendilerine beslediği “büyük güven ve yakın ilgi”yi “istismar” ederek, sadece “Saray kademeleri”ni değil, “eyaletleri de kendi yandaşları ile yönetmeye” başlarlar!..
Devletin her kademesini anlayacağınız bir “ur” gibi sarmışlar, en ücra yerlerine bile “kendi adamlarını”yerleştirmişlerdir!..
Yattığı “derin uyku”dan uyanan Halife, Bermekîlerin “ bir devlet içinde devlet” kurmak için uğraştıklarını “ülkenin her yanını elegeçirdiklerini” ve “kendisini devredışı bıraktıklarını” fark edince, derhal emir verir:
“Bermekîleri kılıçtan geçirin!..
Yaşlılarını da zindana atın!”
Emir, yerine getirilir!..Bermekiler öldürülür.
Peki, “bahçıvan”a ne olur?..
Halife’nin emri üzerine, görevliler “bahçıvan”ın evine de giderler... Ya kılıçtan geçirecekler, ya hapse atacaklardır!..
Ama, bahçıvan; hemen, “Bermekî olmadığına” dair, “Halife imzalı belge”yi gösterir!..
“Gördüğünüz gibi, ben Bermekî değilim”der ve kellesini kurtarır!..
“Kılıçtan geçirme ve zindana atma operasyonu” sona erince, Harun Reşid, son durumu öğrenmek için “kurmay”larını çağırır ve sorar;
“Emrimi yerine getirdiniz mi?”
Kurmaylar der ki;
“Listedeki herkes; ya kılıçtan geçirildi, ya zindana atıldı... Sadece bir adam kaldı... Ama, ona dokunamadık, çünkü elinde sizin imzaladığınız bir belge vardı!”
Halife; “Hatırladım ben onu... Onu bulun ve bana getirin” der...
Bahçıvan huzuruna getirilince, Harun Reşid sorar adama;
“O gün, Bermekî olmadığına dair, benden ısrarla belge istedin... Ben de verdim... Peki, bugünlerin geleceğini nereden anladın?”
Bahçıvan der ki;
“Sultanım; hani, o elmayı koparmak isterken, vezir, sizin omzunuza basmıştı ya... İşte o an dedim ki; eyvah, bizim sonumuz geldi!”
Harun Reşid, araya girip; “Ama ben söyledim omzuma basmasını” deyince, bahçıvan der ki;
“Farketmez sultanım... Sizin, Sultan olarak, vezirinizin omzunuza basmasını istemeniz bir alicenaplıktır, büyüklüktür... Siz istemiş olsanız bile, vezirinizin omzunuza basması ise; hem şımarıklık, hem hadbilmezlik, hem de küstahlıktır!..
Sizin omzunuza basıp meyveyi koparmak yerine, pekâlâ beni çağırabilir ve benden isteyebilirdi!..
Bir adam, vezir de olsa, sultanının omzuna basacak kadar cüretkâr ve hadbilmez olduysa, bunun sonu felâkettir!.. Ben, işte o gün bu felâketi gördüm ve sizden o belgeyi istedim.”
Evet, atalar ne demiş: "İslamın şartı beş ise altıncıs haddini bilmektir". Zira, unutulmamalı ki, haddini aşanlara Allah eninde sonunda haddini bildiriyor!..Hz Ali cennet mekanıda unutmamak gerekiyor her şeyin affı olur ancak devlete ihanetin asla...
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4942
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 51

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

İki salkım Üzüm Hikayesi Empty İki salkım Üzüm Hikayesi

Mesaj  Admin Paz Nis. 17, 2022 4:04 am

*TAKKECİ BABA VE İKİ SALKIM ÜZÜM HİKÂYESİ*

*{Yaşanmış bir olay}*

1500’lü yıllarda, İstanbul’da Topkapı surlarının dibinde küçük bir kulübede fakir bir takkeci yaşarmış. Geçimini Namaz takkeleri örüp, bunları satarak temin edermiş. Fakir olmasına rağmen, gönlü zengin, takva sahibi bir zatmış İbrahim Efendi.

En büyük arzusu bir camii yaptırmakmış. Onun bu isteğini bilen arkadaşları bazen ona takılırlarmış.

*"İbrahim Efendi, neyle yaptıracaksın camiyi? Ekmeğini zor kazanıyorsun"* derlermiş Fakat Takkeci İbrahim Efendi hiçbir zaman ümidini yitirmez, devamlı dua edermiş: *“Umulur ki derya tutuşa,”* dermiş. Cami yaptırma sevdası yüreğinde kor gibi yanarmış.

Bir gün İbrahim Efendi rüyasında bir zaat görür.

Bu kişi İbrahim Efendiye: *“Rızkın iki salkım üzümdedir, Bağdat’a git”* der. Heyecanla uyanır İbrahim Efendi, *“Hayırdır inşallah!”* der. Fakat rüyasına bir mana veremez. Ertesi gün sabah namazından önce aynı rüyayı, açık seçik bir şekilde yine görür. *“Hayırdır inşallah!”* der.

Acaba gitsem mi, diye düşünür, ama tam karar veremez. Üçüncü defa da aynı rüyayı görünce İbrahim Efendi,

*"Herhâlde bize yol göründü.”* der ve kimseye bir şey söylemeden heybesine azığını koyar ve yollara düşer.

Bağdat’a giden kervanlardan birine katılır. İbrahim Efendi sonunda Bağdat’a varır ve bir handan içeri girer.

Masaya oturup, kuru ekmeğini yemeye başlar. Onun yavan ekmek yediğini gören hancı haline acıyarak kapının önündeki asmadan iki salkım üzüm kopartarak İbrahim efendiye verir. İbrahim efendi üzümlerini yer ve kalkar. Hancı şaşkındır.

İbrahim Efendiye:

*"Nereden gelir, nereye gidersin bu telaşın nedir"* diye sorar. İbrahim efendi de İstanbul’dan Bağdat’a geldiğini söyler ve rüyasını hancıya anlatır. *"Rüyamda bir zat bana “Rızkın iki salkım üzümdedir Bağdat’a git" dedi ben de geldim, rızkımı yedim ve geri dönüyorum"* der.

Bunu üzerine hancı:

*"A adam rüyada görülen iki salkım için İstanbul’dan Bağdat’a mı gelinir."*

*"Bana bir zat rüyamda defalarca İstanbul Topkapı’da Takkeci İbrahim Efendi adında biri var onun kulübesinin ocağının altında gömülü iki küp altın var dedi."*

*"Ben iki küp altın için İstanbul’a gitmezken sen iki salkım üzüm tanesi için Bağdat’a geliyorsun”* der. İbrahim Efendi mesajı alır. Hemen İstanbul’a döner ve ocağın altındaki altınları bulur. Bu gün Topkapı’daki Takkeci İbrahim Ağa namı ile bilinen camiyi yaptırır.

Siz hayır yapmak için çabalayın hayalini kurun, olmaz demeyin. Size zor gelen Allahu Teala’ya basittir unutmayın, yeter ki istemeyi bilelim Rabbimin hazinesi geniştir.
*Geceniz hayırlı bereketli olsun inşallah
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4942
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 51

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz