ŞAİR NABİ VE EDEP
1 sayfadaki 1 sayfası
ŞAİR NABİ VE EDEP
Şair Nâbi’nin hikayesidir. Gerçek bir hikaye olarak anlatılır. İnanıp inanmamak kişinin kendisiyle âlâkalı olması edep gerçekliğini ortadan kaldırmaz.
Şair Nâbi, Sultan 4. Mehmed döneminde hacca gitmek üzere bir kısım devlet erkanıyla birlikte yola çıkar. Kafile Medine-i Münevvereye yaklaşmış vakit gecedir. Kafile dinlenmek üzere uykuya dalar. Efendimiz(sav)’e bir an önce kavuşma özlemiyle Nâbî’nin gözüne uyku girmemiştir. Kafiledeki bir paşa, ayaklarını kıbleye doğru uzatmış, uyumaktadır.
Hz. Peygamber(sav)’in beldesinde, edebe aykırı böyle bir gaflet hâlini bir türlü hazmedemeyen ve çok üzülen Nâbî, içinden gelen bir ilhamla kasidesini bir anda irticalen söyleyiverir.
“Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-i Hudâ’dır bu/Nazargâh-i ilâhidir, Makam-ı Mustafâ’dır bu/…” diye devam eder.
Açıklaması şöyledir: “Burası Allah’ın sevgilisinin beldesidir. Cenâb-ı Hakk’ın nazar buyurduğu, Ravza-i Nebî’dir. Bu gökteki yeni ay, Bâbüsselâm kapısının yüreği yanık âşığıdır. Ayın kandili Cevzâ yıldızı bile ışığının nurunu ondan almaktadır. Burası, Allah (cc)’ın sevgilisinin ebedî istirahatgâhının, türbesinin bulunduğu yerdir ve fazilet bakımından Cenâb-ı Hakk’ın arşının bile üstündedir. Bu toprağın ziyasından, yokluğun karanlıkları ortadan kalktı. Bütün yaratılmışların görmeyen gözleri açıldı, çünkü bu toprak, gözlere şifa veren sürmedir. Bu dergâha edep ölçülerini gözeterek gir; çünkü burası meleklerin tavaf ettiği ve peygamberlerin tecelli ettiği bir yerdir.”
Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girmektedir. Ravza-i Mutahhara’nın minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır. Müezzin, ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar. Nâbî, dikkat eder, okunan kendi şiiridir. Hemen minarenin kapısına koşar. Müezzine;
-“Allah aşkına, okuduğun bu kasideyi nereden öğrendin?” der.
Müezzin: “Bu gece rüyamda Efendimiz(sav)’i gördüm, bana: “Ya müezzin kalk yatma. Benim ümmetimden bana aşık bir zât benim kabrimi ziyarete geliyor. Muhabbetinden benim için şu kasideyi söylemiştir. İşte bu cümlelerle minareden onu istikbal et.’ Buyurdular. Ben de hemen kalktım. Peygamberimiz(sav)’in iltifatına mazhar olan aşık acaba kimdir diye düşünerek minareye koştum. Öğretildiği gibi okudum.” Der.
Nâbî, “Ümmetimden mi dedi?” diyerek sevincinden oracığa bayılıp düşer.
Şair Nâbi, Sultan 4. Mehmed döneminde hacca gitmek üzere bir kısım devlet erkanıyla birlikte yola çıkar. Kafile Medine-i Münevvereye yaklaşmış vakit gecedir. Kafile dinlenmek üzere uykuya dalar. Efendimiz(sav)’e bir an önce kavuşma özlemiyle Nâbî’nin gözüne uyku girmemiştir. Kafiledeki bir paşa, ayaklarını kıbleye doğru uzatmış, uyumaktadır.
Hz. Peygamber(sav)’in beldesinde, edebe aykırı böyle bir gaflet hâlini bir türlü hazmedemeyen ve çok üzülen Nâbî, içinden gelen bir ilhamla kasidesini bir anda irticalen söyleyiverir.
“Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-i Hudâ’dır bu/Nazargâh-i ilâhidir, Makam-ı Mustafâ’dır bu/…” diye devam eder.
Açıklaması şöyledir: “Burası Allah’ın sevgilisinin beldesidir. Cenâb-ı Hakk’ın nazar buyurduğu, Ravza-i Nebî’dir. Bu gökteki yeni ay, Bâbüsselâm kapısının yüreği yanık âşığıdır. Ayın kandili Cevzâ yıldızı bile ışığının nurunu ondan almaktadır. Burası, Allah (cc)’ın sevgilisinin ebedî istirahatgâhının, türbesinin bulunduğu yerdir ve fazilet bakımından Cenâb-ı Hakk’ın arşının bile üstündedir. Bu toprağın ziyasından, yokluğun karanlıkları ortadan kalktı. Bütün yaratılmışların görmeyen gözleri açıldı, çünkü bu toprak, gözlere şifa veren sürmedir. Bu dergâha edep ölçülerini gözeterek gir; çünkü burası meleklerin tavaf ettiği ve peygamberlerin tecelli ettiği bir yerdir.”
Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girmektedir. Ravza-i Mutahhara’nın minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır. Müezzin, ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar. Nâbî, dikkat eder, okunan kendi şiiridir. Hemen minarenin kapısına koşar. Müezzine;
-“Allah aşkına, okuduğun bu kasideyi nereden öğrendin?” der.
Müezzin: “Bu gece rüyamda Efendimiz(sav)’i gördüm, bana: “Ya müezzin kalk yatma. Benim ümmetimden bana aşık bir zât benim kabrimi ziyarete geliyor. Muhabbetinden benim için şu kasideyi söylemiştir. İşte bu cümlelerle minareden onu istikbal et.’ Buyurdular. Ben de hemen kalktım. Peygamberimiz(sav)’in iltifatına mazhar olan aşık acaba kimdir diye düşünerek minareye koştum. Öğretildiği gibi okudum.” Der.
Nâbî, “Ümmetimden mi dedi?” diyerek sevincinden oracığa bayılıp düşer.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz