Zenginlik,Şaşa ve Din
Çok mühim beş haslet
Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz (s.a.v.):
“Şu söyleyeceğim hasletleri (huyları, ahlâkları) benden kim öğrenip onlarla amel etmek ve amel edeceklere öğretmek ister” diye sorunca:
“Ben öğrenmek isterim, yâ Resûlallah” dedim. (Bir şey öğreteceği zaman âdeti olduğu üzere) elimden tuttu ve o beş hasleti bana saydı:
1- Haramlara (ve şüpheli şeylere) düşmekten sakın ki insanların en çok ibâdet edeni olasın.
2- Allâhü Teâlâ’nın sana verdiğine râzı ol ki insanların en zengini olasın.
3- Komşuna iyi davran ki kâmil bir mü’min olasın.
4- Kendin için sevip istediğini diğer insanlar için de iste ki kâmil bir Müslüman olasın.
5- Çok gülme. Zîrâ çok gülmek kalbi öldürür.” (S. Tirmizi)
“Şu söyleyeceğim hasletleri (huyları, ahlâkları) benden kim öğrenip onlarla amel etmek ve amel edeceklere öğretmek ister” diye sorunca:
“Ben öğrenmek isterim, yâ Resûlallah” dedim. (Bir şey öğreteceği zaman âdeti olduğu üzere) elimden tuttu ve o beş hasleti bana saydı:
1- Haramlara (ve şüpheli şeylere) düşmekten sakın ki insanların en çok ibâdet edeni olasın.
2- Allâhü Teâlâ’nın sana verdiğine râzı ol ki insanların en zengini olasın.
3- Komşuna iyi davran ki kâmil bir mü’min olasın.
4- Kendin için sevip istediğini diğer insanlar için de iste ki kâmil bir Müslüman olasın.
5- Çok gülme. Zîrâ çok gülmek kalbi öldürür.” (S. Tirmizi)
Dua etmenin Önemi
Ayrıca unutmamak lazım;
Dua bir ubûdiyet sırrıdır, kulluk vazifesidir, neticeleri de esas itibariyle ahirete bakar.
“” Dua, kulun dergâh-ı ilahide aczini-fakrını-çaresizliğini ilan edip bütün bu hususlarda Cenab-ı Hak’tan istimdad talebi yani yardım istemesidir.
“” Dua, bütün hazineler nezdinde / yanında olan, topyekûn rahmet hazinelerinin anahtarı katında / yedinde bulanan, her yerde hâzır ne nâzır olup kulunun bütünr ihtiyacını bilen, sesini-yalvarışını duyan, hâlini gören ve haberdâr olan bir Kadir-i Mutlak’ın kapısını niyazla çalmaktır.
“” Hâsılı, dua bir ibadettir, karşılığı mutlaka bu dünyada verilecek diye de bir kayıt yoktur. Dua edilir, dergâh-ı izzetten istenir; oradan ne gelirse ona da rızâ gösterilir. Asla isyana, hatta isyanın tozuna-dumanına-kokusuna dahi yer yoktur mü’minin hayatında…
Sen ne biliyorsun, ben ne bilebilirim, başkaları ne söyleyebilir ki; belki de istediğin şey senin hakkında hayır değil şerdir. Hz. Mevlâ onun için vermiyordur. Mevcut hâlinden râzıdır. Bize düşen de, O’ndan gelen her şeye râzı olmak, olanları gönül hoşnutluğuyla karşılamak, kısacası kader’e tam anlamıyla inanmak, boyun eğmektir. Binaenaleyh atalarımız, “Kadere inanan kederden uzak olur” buyurmuşlardır.
Dua bir ubûdiyet sırrıdır, kulluk vazifesidir, neticeleri de esas itibariyle ahirete bakar.
“” Dua, kulun dergâh-ı ilahide aczini-fakrını-çaresizliğini ilan edip bütün bu hususlarda Cenab-ı Hak’tan istimdad talebi yani yardım istemesidir.
“” Dua, bütün hazineler nezdinde / yanında olan, topyekûn rahmet hazinelerinin anahtarı katında / yedinde bulanan, her yerde hâzır ne nâzır olup kulunun bütünr ihtiyacını bilen, sesini-yalvarışını duyan, hâlini gören ve haberdâr olan bir Kadir-i Mutlak’ın kapısını niyazla çalmaktır.
“” Hâsılı, dua bir ibadettir, karşılığı mutlaka bu dünyada verilecek diye de bir kayıt yoktur. Dua edilir, dergâh-ı izzetten istenir; oradan ne gelirse ona da rızâ gösterilir. Asla isyana, hatta isyanın tozuna-dumanına-kokusuna dahi yer yoktur mü’minin hayatında…
Sen ne biliyorsun, ben ne bilebilirim, başkaları ne söyleyebilir ki; belki de istediğin şey senin hakkında hayır değil şerdir. Hz. Mevlâ onun için vermiyordur. Mevcut hâlinden râzıdır. Bize düşen de, O’ndan gelen her şeye râzı olmak, olanları gönül hoşnutluğuyla karşılamak, kısacası kader’e tam anlamıyla inanmak, boyun eğmektir. Binaenaleyh atalarımız, “Kadere inanan kederden uzak olur” buyurmuşlardır.
Geri: Zenginlik,Şaşa ve Din
Rasûlümüzün (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde Buyuruyor ki Sevgili Peygamberimiz:
"Sizden sonra (ashaptan sonra) öyle insanlar gelecek ki; onlar, türlü-türlü ve zevkli yemekler yiyecekler. Rengârenk ve lüks bineklere binecekler. Ve, rengârenk ve güzel hanımlarla da evlenecekler. Lüks ve çeşit çeşit kumaşlardan giyinecekler. Öyle bir mide ve iştahları olacak ki, az yemekle asla doymayacaklar. Öyle nefis ve hevaları olacak ki, çoğa bile kanaat etmiyecek (daha çoğunu arzu edecekler). Onlar, dünyaya tam dalmış ve bağlanmışlardır. Onların gece-gündüz düşündükleri ve hatta tapındıkları dünya ve dünyalıktır. Öyle ki, dünyayı Allah’tan başka kendilerine İlâh edinmişlerdir. Ve bütün çabaları dünya ve dünyalık elde etmek içindir. Ve onlar, yalnız heva u hevesleri peşinde koşarlar (bunlar hakkında) Abullahın oğlu Muhammed’in kesin hükmü şudur: Sizler, veya sizden sonra gelecekler, veya onlardan da sonra geleceklerden o güne (o kimselere) kim yetişirse, bunlara sakın selam vermesin. Hastalarını ziyaret etmesin. Ölenlerinin cenazesine de gitmesin. Ve yaşlılarına da hürmet etmesin. Zira o gün bunları yapanlar, İslamiyet’in yıkılmasına yardım etmiş olurlar." İmam Gazali, a.g.e., C. 3, S. 516.
"Sizden sonra (ashaptan sonra) öyle insanlar gelecek ki; onlar, türlü-türlü ve zevkli yemekler yiyecekler. Rengârenk ve lüks bineklere binecekler. Ve, rengârenk ve güzel hanımlarla da evlenecekler. Lüks ve çeşit çeşit kumaşlardan giyinecekler. Öyle bir mide ve iştahları olacak ki, az yemekle asla doymayacaklar. Öyle nefis ve hevaları olacak ki, çoğa bile kanaat etmiyecek (daha çoğunu arzu edecekler). Onlar, dünyaya tam dalmış ve bağlanmışlardır. Onların gece-gündüz düşündükleri ve hatta tapındıkları dünya ve dünyalıktır. Öyle ki, dünyayı Allah’tan başka kendilerine İlâh edinmişlerdir. Ve bütün çabaları dünya ve dünyalık elde etmek içindir. Ve onlar, yalnız heva u hevesleri peşinde koşarlar (bunlar hakkında) Abullahın oğlu Muhammed’in kesin hükmü şudur: Sizler, veya sizden sonra gelecekler, veya onlardan da sonra geleceklerden o güne (o kimselere) kim yetişirse, bunlara sakın selam vermesin. Hastalarını ziyaret etmesin. Ölenlerinin cenazesine de gitmesin. Ve yaşlılarına da hürmet etmesin. Zira o gün bunları yapanlar, İslamiyet’in yıkılmasına yardım etmiş olurlar." İmam Gazali, a.g.e., C. 3, S. 516.
Zenginlik,Şaşa ve Din
"SELİM'İMİME SÖYLE "
Yavuz Sultan Selim Han zamanında çok fakir bir adam borçlarını ödeyemeyince zora düşmüş ve sabah soluğu Yavuz Sultan Selim’in yanında almış,demiş ki:
-Sultanım,bana bir kese altın verecekmişsiniz.
Selim Han:
— Vereyim vermesine de bir neden söyleyecek misin?
Fakir adam:
— Ben, 63 yaşında,İstanbul eşrafından Mehmet. Ben çok zengindim sultanım. Lâkin bir süre önce başıma gelen bir musibet sonucu malımı, mülkümü,neyim varsa kaybettim. Ne ettimse kurtulamıyorum borç batağından. Dün gece herkesin yattığı o mukaddes teheccüd saatinde kalktım, iki rekat namaz kıldım, sonra koydum alnımı secdeye. “Ya Rabbi, beni eşime, çocuklarıma ve dostlarıma mahçup etme. Derdi veren de sensin, dermanı veren de.” dedim ve yattım. Rüyama Resûlullâh Efendimiz sallâllahu aleyhi ve sellem geldi, dedi ki: “Ey Mehmet, niye hüzünlenirsin evladım? Yarın ilk işin, saraya git, Selim’ime selam söyle, sana bir kese altın versin. Eğer sebebini sorarsa, her gece okuduğu, benim ruhuma hediye ettiği 100 salâvatı dün gece okumayı unuttu; okumadığı salâvatlar hürmetine seni mutlu etsin.” dedi. Der demez, Selim Han hemen bir kese altın çıkartıp vermiş adama ve demiş ki:
— Ne olur, tekrar söyle! Ne dedi Habîbullah?
Mehmet amca tekrarlamış:
— “Selim’ime selâm söyle, sana bir kese altın versin, her gece okuduğu 100 salâvatı dün gece okumayı unuttu, okumadığı salâvatlar hürmetine seni mutlu etsin.” dedi, demiş.
Çıkartıp adama bir kese daha vermiş. Ama durmamış Yavuz Selim:
— Söyle, ne olur, ne dedi Resûlullâh sallallâhu aleyhi vesellem?
Mehmet amca tekrar etmiş:
— “Selim’ime selâm söyle…” diyerek tekrardan söylemiş Resûlullâh sallâllahu aleyhi vesellemin söylediklerini.
Çıkarıp bir kese altın daha vermiş. Ama durmamış Yavuz Selim:
— Ne olur bi daha söyleeee, ne dedi Muhammed Mustafa sallâllâhu aleyhi ve sellem?
Adam tekrar etmiş yine. Yavuz Selim bir kese altın daha vermiş.
Her kesede 100 altın var. Tam on yedi kese altın ederince tekrarlatmış.
Mehmet amcanın kucağında 1700 altın. Bir servet. Ama Yavuz Selim Han kendini kaybetmişçesine durmuyor:
— Ne olur söyle, ne dedi Kâinatın efendisi?
Selim Han’ın nedîmi Hasancan bunu fark etmiş ve: — Sultanım, Mehmet amca getirdiği heber vesilesi ile mes’ûd oldu. Aldığınız haberle siz de mes’ûd oldunuz. İsterseniz Mehmet amcayı gönderelim, başı sıkıştığında tekrar gelsin, ne dersiniz? deyip adamı göndermiş.
Hasancan adamı uğurlayıp döndüğünde Yavuz Selim’i yerde secde eder vaziyette görünce ona bişey oldu düşüncesiyle omzuna dokunmuş; Yavuz Sultan Selim başını kaldırmış ki gözleri kan çanağı…
— Duydun mu Hasancan, Resûlullâh benim için “Selim’im” demiş, duydun mu?..
— Duydun mu Hasancan, Habibullâh benim için “Selim’im” demiş, duydun mu?.. Binlerce şükür olsun, bizi bu şerefe nail etti Rabbime Hamd olsun.
Ve devam etmiş Yavuz Selim Han:
— Ey Hasancan, eğer sen o amcayı göndermeseydin, değil malımı mülkümü, tâcımı, tahtımı, sarayımı Resûlullâh’ın bana “Selim’im” demesine feda edecektim.
Yavuz Sultan Selim Han zamanında çok fakir bir adam borçlarını ödeyemeyince zora düşmüş ve sabah soluğu Yavuz Sultan Selim’in yanında almış,demiş ki:
-Sultanım,bana bir kese altın verecekmişsiniz.
Selim Han:
— Vereyim vermesine de bir neden söyleyecek misin?
Fakir adam:
— Ben, 63 yaşında,İstanbul eşrafından Mehmet. Ben çok zengindim sultanım. Lâkin bir süre önce başıma gelen bir musibet sonucu malımı, mülkümü,neyim varsa kaybettim. Ne ettimse kurtulamıyorum borç batağından. Dün gece herkesin yattığı o mukaddes teheccüd saatinde kalktım, iki rekat namaz kıldım, sonra koydum alnımı secdeye. “Ya Rabbi, beni eşime, çocuklarıma ve dostlarıma mahçup etme. Derdi veren de sensin, dermanı veren de.” dedim ve yattım. Rüyama Resûlullâh Efendimiz sallâllahu aleyhi ve sellem geldi, dedi ki: “Ey Mehmet, niye hüzünlenirsin evladım? Yarın ilk işin, saraya git, Selim’ime selam söyle, sana bir kese altın versin. Eğer sebebini sorarsa, her gece okuduğu, benim ruhuma hediye ettiği 100 salâvatı dün gece okumayı unuttu; okumadığı salâvatlar hürmetine seni mutlu etsin.” dedi. Der demez, Selim Han hemen bir kese altın çıkartıp vermiş adama ve demiş ki:
— Ne olur, tekrar söyle! Ne dedi Habîbullah?
Mehmet amca tekrarlamış:
— “Selim’ime selâm söyle, sana bir kese altın versin, her gece okuduğu 100 salâvatı dün gece okumayı unuttu, okumadığı salâvatlar hürmetine seni mutlu etsin.” dedi, demiş.
Çıkartıp adama bir kese daha vermiş. Ama durmamış Yavuz Selim:
— Söyle, ne olur, ne dedi Resûlullâh sallallâhu aleyhi vesellem?
Mehmet amca tekrar etmiş:
— “Selim’ime selâm söyle…” diyerek tekrardan söylemiş Resûlullâh sallâllahu aleyhi vesellemin söylediklerini.
Çıkarıp bir kese altın daha vermiş. Ama durmamış Yavuz Selim:
— Ne olur bi daha söyleeee, ne dedi Muhammed Mustafa sallâllâhu aleyhi ve sellem?
Adam tekrar etmiş yine. Yavuz Selim bir kese altın daha vermiş.
Her kesede 100 altın var. Tam on yedi kese altın ederince tekrarlatmış.
Mehmet amcanın kucağında 1700 altın. Bir servet. Ama Yavuz Selim Han kendini kaybetmişçesine durmuyor:
— Ne olur söyle, ne dedi Kâinatın efendisi?
Selim Han’ın nedîmi Hasancan bunu fark etmiş ve: — Sultanım, Mehmet amca getirdiği heber vesilesi ile mes’ûd oldu. Aldığınız haberle siz de mes’ûd oldunuz. İsterseniz Mehmet amcayı gönderelim, başı sıkıştığında tekrar gelsin, ne dersiniz? deyip adamı göndermiş.
Hasancan adamı uğurlayıp döndüğünde Yavuz Selim’i yerde secde eder vaziyette görünce ona bişey oldu düşüncesiyle omzuna dokunmuş; Yavuz Sultan Selim başını kaldırmış ki gözleri kan çanağı…
— Duydun mu Hasancan, Resûlullâh benim için “Selim’im” demiş, duydun mu?..
— Duydun mu Hasancan, Habibullâh benim için “Selim’im” demiş, duydun mu?.. Binlerce şükür olsun, bizi bu şerefe nail etti Rabbime Hamd olsun.
Ve devam etmiş Yavuz Selim Han:
— Ey Hasancan, eğer sen o amcayı göndermeseydin, değil malımı mülkümü, tâcımı, tahtımı, sarayımı Resûlullâh’ın bana “Selim’im” demesine feda edecektim.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz