Hıdırellez Ne Anlama gelir
1 sayfadaki 1 sayfası
Hızır Aleyhisselam kimlerle buluşur
HIZIR (A.S.) KİMLERLE BULUŞUR?
Ali Darîri hazretleri, Hızır aleyhisselâmın dünyada bir kimseyi dost edinip, onun ziyaretine gelmesi için dört şart vardır, buyuruyor:
1. O kimse, her halükârda Rasûlüllah’ın sünnetine uyan biri olacak.
2. Kalbinde dünyaya karşı bir his ve ihtiras asla olmıyacak.
3. Bütün Müslümanlar için temiz bir duyguya ve kalbe sahip olacak.
4. Hile, haset, kin gibi duygular içinde asla olmıyacak.
Devamla buyurdular ki: Bu şartlar kendinde olmıyan insan, ibadetle melekleşse bile, yine Hızır (a.s.) ona uğramaz ve onunla arkadaşlık te’sis etmez. ( Tabakatü’l-Kübra, C. 4, S. 1683.
Ali Darîri hazretleri, Hızır aleyhisselâmın dünyada bir kimseyi dost edinip, onun ziyaretine gelmesi için dört şart vardır, buyuruyor:
1. O kimse, her halükârda Rasûlüllah’ın sünnetine uyan biri olacak.
2. Kalbinde dünyaya karşı bir his ve ihtiras asla olmıyacak.
3. Bütün Müslümanlar için temiz bir duyguya ve kalbe sahip olacak.
4. Hile, haset, kin gibi duygular içinde asla olmıyacak.
Devamla buyurdular ki: Bu şartlar kendinde olmıyan insan, ibadetle melekleşse bile, yine Hızır (a.s.) ona uğramaz ve onunla arkadaşlık te’sis etmez. ( Tabakatü’l-Kübra, C. 4, S. 1683.
Hıdırellez Ne Anlama gelir
Hıdırellez; Hızır ve İlyas aleyhimesselâmın her bahar başlangıcında buluştuklarına inanılan milâdî 6 Mayıs, Rûmî 23 Nisan’a rastlayan güne verilen isimdir. Söz konusu günde Hz. Hızır ve Hz. İlyas (aleyhimesselâm) buluşarak sohbet ederler… İşte bu hadiseye istinaden, halk zamanla bu günde buluşup Hızır ve İlyas aleyhimesselâmın bu buluşma geleneğini devam ettirmek maksadıyla kutlamalar tertip eder olmuşlardır.
Hızır aleyhisselâmın dolaştığı yerde Hz. Allah’ın lûtfu ile yeşillikler çıkar ve çorak yerler çiçeklere bezenirdi. Nitekim Ebû Hureyre’den (r.a.) nakledildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hızır’a Hızır denmesinin sebebini izah ederken; “Hızır, otsuz kuru bir yere oturduğunda ansızın o otsuz yer yeşillenerek hemen dalgalanırdı” [Tecrîdî Sarıh Tercümesi, 9, 144] buyurmaktadır.
Hızr yahut Hıdır Arapça bir kelime olup, yeşillik mânasına gelmektedir. [Bkz. Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, IX,144]
İslâm âlimlerinin çoğuna göre Kur’ân-ı Kerîm’in Kehf sûresindeki kıssada, ‘kullarımızdan bir kul’ diye zikredilen sâlih zattan Hz. Hızır’ın anlaşıldığı ve onun peygamber olduğu hususu da müfessirlerin bazılarının tercih ettiği görüştür. [İbn Kesîr, Tefsir, 5,179; el-Kehf suresi, 65] Ancak bazı âlimler tarafından da nebî değil velî olduğu görüşü ileri sürülmektedir. [Tecridî Sarîh Tercümesi, 9, 145]
İlyas aleyhisselama gelince…
O, İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerinden olup Kur’ân-ı Kerîm’de ismi İlyas (a.s.) ya da “İlyâsîn” şeklinde zikredilen [Sâffât suresi, 130] zattır. “Şüphesiz İlyas da mürselînden (gönderilmiş peygamberlerden)dir.” [Sâffât suresi, 123], diye hitab edilen İlyas (a.s.), İsrailoğullarına Allah’ın Rasûlü olarak gittiğinde onlar, “Ba‘l” adında dört cepheli put’a tapıyorlardı. Hz. İlyas’ın bütün gayretlerine rağmen İsrailoğulları bu puta tapınmaktan vazgeçmemiş, peygamberliğini yalanlayarak [Saffât suresi, 124] onu ülkeleri olan Ba‘l-bek’ten çıkarmışlardı… Allahu Teâla’nın gadabı bunların üzerine geldiğinde pişman olmuşlar ve İlyas aleyhisselamı geri çağırmışlardı. Fakat tekrar nankörlük etmişler, bunun üzerine İlyas (a.s.) da oradan uzaklaşmıştı.
İlyas alelyhisselam İsrailoğullarından ayrılarak Hızır (a.s) ile buluştu. Bu buluşma ile isimleri “Hızır-İlyas” şeklinde iken, sonradan ‘Hıdrellez’ diye telaffuz edilmeye başlanmıştır.
Bazı şeyler halk örfünde kabuk bağlayıp zamanla özünden uzaklaşır duruma girebilmektedir. Mayıs ayının başında kutlanan Hıdırellez âdetinde de böyle bir kabuk bağlama durumu söz konusudur. Vak’anın aslını şöyle hikâye edebiliriz:
Ülû'l-azm peygamberlerden Musa aleyhisselam zamanında hükümdarın birinin temiz niyetli bir oğlu kendini dine verir, dinini yaşayıp Allah yolundaki hizmetlerle hayatını değerlendirmek ister. Babasının hükümdarlığı, makamı-mevkii onu tatmin etmez. Hükümdar oğlunun kendini dine, dinî hizmetlere adaması, çevrenin irşadına yönelmesi Rabb'imizin de rızasına vesile olur. Ona kerametler ihsan eder. Bu genç, insanları irşat için seyahatler ederken uğradığı çorak araziler yeşillenmeye başlar. Kupkuru çöllerin yemyeşil hale gelişi, oradan hükümdarın oğlunun geçtiğini göstermiş olur.
Arapça da yeşilin bir adı da ‘hazr-hadr’ olduğundan, çorak yerlerin yeşillendiğini gören halk, ‘buradan Hızır geçmiştir’ diyerek Hızır ismini meşhurlaştırmaya başlar... Bir ara bu genç, zamanın peygamberlerinden İlyas aleyhisselamla da buluşur. Böylece İlyas aleyhisselamla buluştuğu güne halk Hızır-İlyas buluşma günü olarak bu ismi verirler. Sonraları bu isim yuvarlanarak Hıdırellez şeklini alır. Tıpkı Hoca Nasreddin rahmetullahi aleyhin, oğlunuzun adını Eyyüb koyarsanız dikkat edin, sora söylene söylene ‘ip’ kalır, sözündeki gibi, ‘Hızır-İlyas’ terkibi de Hıdırellez olup çıkar.
Yukarıda da belirtildiği üzere Hızır’ın aslında geçtiği yerleri yeşillendiren keramet sahibi bir velî mi, yoksa ayrıca bir de peygamber mi olduğu hususunda çeşitli rivayetler vardır. Lakin gerçek olan odur ki; velilerin hayatını yaşamakta olan Hızır aleyhisselam, beş çeşit hayat derecesinin ikinci derecesinde yaşamaktadır. Bu derecedeki hayat bizim gibi maddi şartlarla bağlı değildir. Bu hayata sahip olanlar, bir anda birçok yerde farklı görüntülerle bulunabilir, görülebilirler.
Bu yüzden halk arasında, manevi yardıma kavuşanlar için, ‘Hızır aleyhisselam erişmiştir imdadına’ diye de söylenmektedir. Ki doğrudur, zaman zaman sıkışan kulların imdadına yetişir Hızır aleyhisselam…
Hızır-İlyas aleyhimesselamın buluşma zamanı olarak bildiğimiz 6 Mayıs Hıdırellez gününe bu bilgi ve ilgi ile bakılırsa, herhalde gerçeğe daha yakın bir görüş ve kutlama söz konusu olur.
Ateş yakılıp üzerinden atlanması, oyuncak evler yapıp gerçeğine kavuşulacağının düşünülmesi vs. gibi âdetler bid’attir, tehilekilidir. Mutlaka kaçınılması gerekir. Bununla birlikte tabii ki Allahu Teâla’dan isteklerimizde, başta Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere bütün peygamberler (aleyhimüsselam) ve onların ashâbı, vârisi olan zevat-ı kiram, evliyûullah, ricâl-i maneviyye vesile edinilebilir. Nezd-i ilahiye olan münacat ve müracaatlarımızda onları vasıta kılabilir, onların aracılığıyla ihtiyaçlarımızı arz edebiliriz. Vehhabilerin ve o zihniyette olanların dediği gibi bu usûlün -hâşâ- küfürle, şirkle uzaktan ve yakından hiçibr alakası yoktur. Bilakis tevessül / Allah’a yaklaşma hususunda vesilelerden birini vasıta edinmek bizzat Rabbimiz tarafından emredilmiştir. [Bkz. Mâide suresi, 35]
Muhakkak ki her şeyin hakiki manada sahibi ve mâliki Cenab-ı Hak’tır. Her şey O'nun kudretindedir. O'nun izni ve haberi olmadan hiçbir şey meydana gelemez. Bütün dilekler, hangi vesileyle-vasıtayla dilenirse dilensin, onları yaratan, veren sadece O’dur. Çünkü dileğimizi yerine getirebilecek yegâne kudret sahibi Allahu Teâla’dır.
Arzu ve ihtiyaçlarımız için vasıta edindiğimiz kullar ise, ancak birer vasıtadır. Fakat, bizzat Rabbimiz tarafından müracaat etmemiz emredilen vasıtalardır (aracılardır)... Öyle birilerinin kendi kafasından uydurduğu bir vasıta-vesile-aracı değildir.
Evet, Kur’an-ı Kerim’de,
"(Rasûlüm) de ki: Allah'ım, sen mülkün sahibi, sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü alırsın, dilediğini yükseltirsin, dilediğini alçaltırsın. İyilik senin elindedir, sen her şeye kadirsin. " [Âli İmran suresi, 26] buyruluyor.
Anvak, vesilelere müracaat (esbâba tevessül) da, biraz önce belirttiğimiz gibi bu işin en önemli usûl ve âdabındandır. Her ne kadar her şeyi veren-alan Mevlâmız olsa da, âdap ve usûle riayet etmeyen kul, hiçbir zaman maksadına-hedefine / arzu ve isteğine ulaşamaz. Bu kaide, basit dünya işlerinden dahi böyledir. Usûl hatası yapan, isteğini daha yukarılara taşıyıp götüremez, arzusunu gerçekleştiremez
Hızır aleyhisselâmın dolaştığı yerde Hz. Allah’ın lûtfu ile yeşillikler çıkar ve çorak yerler çiçeklere bezenirdi. Nitekim Ebû Hureyre’den (r.a.) nakledildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hızır’a Hızır denmesinin sebebini izah ederken; “Hızır, otsuz kuru bir yere oturduğunda ansızın o otsuz yer yeşillenerek hemen dalgalanırdı” [Tecrîdî Sarıh Tercümesi, 9, 144] buyurmaktadır.
Hızr yahut Hıdır Arapça bir kelime olup, yeşillik mânasına gelmektedir. [Bkz. Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, IX,144]
İslâm âlimlerinin çoğuna göre Kur’ân-ı Kerîm’in Kehf sûresindeki kıssada, ‘kullarımızdan bir kul’ diye zikredilen sâlih zattan Hz. Hızır’ın anlaşıldığı ve onun peygamber olduğu hususu da müfessirlerin bazılarının tercih ettiği görüştür. [İbn Kesîr, Tefsir, 5,179; el-Kehf suresi, 65] Ancak bazı âlimler tarafından da nebî değil velî olduğu görüşü ileri sürülmektedir. [Tecridî Sarîh Tercümesi, 9, 145]
İlyas aleyhisselama gelince…
O, İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerinden olup Kur’ân-ı Kerîm’de ismi İlyas (a.s.) ya da “İlyâsîn” şeklinde zikredilen [Sâffât suresi, 130] zattır. “Şüphesiz İlyas da mürselînden (gönderilmiş peygamberlerden)dir.” [Sâffât suresi, 123], diye hitab edilen İlyas (a.s.), İsrailoğullarına Allah’ın Rasûlü olarak gittiğinde onlar, “Ba‘l” adında dört cepheli put’a tapıyorlardı. Hz. İlyas’ın bütün gayretlerine rağmen İsrailoğulları bu puta tapınmaktan vazgeçmemiş, peygamberliğini yalanlayarak [Saffât suresi, 124] onu ülkeleri olan Ba‘l-bek’ten çıkarmışlardı… Allahu Teâla’nın gadabı bunların üzerine geldiğinde pişman olmuşlar ve İlyas aleyhisselamı geri çağırmışlardı. Fakat tekrar nankörlük etmişler, bunun üzerine İlyas (a.s.) da oradan uzaklaşmıştı.
İlyas alelyhisselam İsrailoğullarından ayrılarak Hızır (a.s) ile buluştu. Bu buluşma ile isimleri “Hızır-İlyas” şeklinde iken, sonradan ‘Hıdrellez’ diye telaffuz edilmeye başlanmıştır.
Bazı şeyler halk örfünde kabuk bağlayıp zamanla özünden uzaklaşır duruma girebilmektedir. Mayıs ayının başında kutlanan Hıdırellez âdetinde de böyle bir kabuk bağlama durumu söz konusudur. Vak’anın aslını şöyle hikâye edebiliriz:
Ülû'l-azm peygamberlerden Musa aleyhisselam zamanında hükümdarın birinin temiz niyetli bir oğlu kendini dine verir, dinini yaşayıp Allah yolundaki hizmetlerle hayatını değerlendirmek ister. Babasının hükümdarlığı, makamı-mevkii onu tatmin etmez. Hükümdar oğlunun kendini dine, dinî hizmetlere adaması, çevrenin irşadına yönelmesi Rabb'imizin de rızasına vesile olur. Ona kerametler ihsan eder. Bu genç, insanları irşat için seyahatler ederken uğradığı çorak araziler yeşillenmeye başlar. Kupkuru çöllerin yemyeşil hale gelişi, oradan hükümdarın oğlunun geçtiğini göstermiş olur.
Arapça da yeşilin bir adı da ‘hazr-hadr’ olduğundan, çorak yerlerin yeşillendiğini gören halk, ‘buradan Hızır geçmiştir’ diyerek Hızır ismini meşhurlaştırmaya başlar... Bir ara bu genç, zamanın peygamberlerinden İlyas aleyhisselamla da buluşur. Böylece İlyas aleyhisselamla buluştuğu güne halk Hızır-İlyas buluşma günü olarak bu ismi verirler. Sonraları bu isim yuvarlanarak Hıdırellez şeklini alır. Tıpkı Hoca Nasreddin rahmetullahi aleyhin, oğlunuzun adını Eyyüb koyarsanız dikkat edin, sora söylene söylene ‘ip’ kalır, sözündeki gibi, ‘Hızır-İlyas’ terkibi de Hıdırellez olup çıkar.
Yukarıda da belirtildiği üzere Hızır’ın aslında geçtiği yerleri yeşillendiren keramet sahibi bir velî mi, yoksa ayrıca bir de peygamber mi olduğu hususunda çeşitli rivayetler vardır. Lakin gerçek olan odur ki; velilerin hayatını yaşamakta olan Hızır aleyhisselam, beş çeşit hayat derecesinin ikinci derecesinde yaşamaktadır. Bu derecedeki hayat bizim gibi maddi şartlarla bağlı değildir. Bu hayata sahip olanlar, bir anda birçok yerde farklı görüntülerle bulunabilir, görülebilirler.
Bu yüzden halk arasında, manevi yardıma kavuşanlar için, ‘Hızır aleyhisselam erişmiştir imdadına’ diye de söylenmektedir. Ki doğrudur, zaman zaman sıkışan kulların imdadına yetişir Hızır aleyhisselam…
Hızır-İlyas aleyhimesselamın buluşma zamanı olarak bildiğimiz 6 Mayıs Hıdırellez gününe bu bilgi ve ilgi ile bakılırsa, herhalde gerçeğe daha yakın bir görüş ve kutlama söz konusu olur.
Ateş yakılıp üzerinden atlanması, oyuncak evler yapıp gerçeğine kavuşulacağının düşünülmesi vs. gibi âdetler bid’attir, tehilekilidir. Mutlaka kaçınılması gerekir. Bununla birlikte tabii ki Allahu Teâla’dan isteklerimizde, başta Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere bütün peygamberler (aleyhimüsselam) ve onların ashâbı, vârisi olan zevat-ı kiram, evliyûullah, ricâl-i maneviyye vesile edinilebilir. Nezd-i ilahiye olan münacat ve müracaatlarımızda onları vasıta kılabilir, onların aracılığıyla ihtiyaçlarımızı arz edebiliriz. Vehhabilerin ve o zihniyette olanların dediği gibi bu usûlün -hâşâ- küfürle, şirkle uzaktan ve yakından hiçibr alakası yoktur. Bilakis tevessül / Allah’a yaklaşma hususunda vesilelerden birini vasıta edinmek bizzat Rabbimiz tarafından emredilmiştir. [Bkz. Mâide suresi, 35]
Muhakkak ki her şeyin hakiki manada sahibi ve mâliki Cenab-ı Hak’tır. Her şey O'nun kudretindedir. O'nun izni ve haberi olmadan hiçbir şey meydana gelemez. Bütün dilekler, hangi vesileyle-vasıtayla dilenirse dilensin, onları yaratan, veren sadece O’dur. Çünkü dileğimizi yerine getirebilecek yegâne kudret sahibi Allahu Teâla’dır.
Arzu ve ihtiyaçlarımız için vasıta edindiğimiz kullar ise, ancak birer vasıtadır. Fakat, bizzat Rabbimiz tarafından müracaat etmemiz emredilen vasıtalardır (aracılardır)... Öyle birilerinin kendi kafasından uydurduğu bir vasıta-vesile-aracı değildir.
Evet, Kur’an-ı Kerim’de,
"(Rasûlüm) de ki: Allah'ım, sen mülkün sahibi, sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü alırsın, dilediğini yükseltirsin, dilediğini alçaltırsın. İyilik senin elindedir, sen her şeye kadirsin. " [Âli İmran suresi, 26] buyruluyor.
Anvak, vesilelere müracaat (esbâba tevessül) da, biraz önce belirttiğimiz gibi bu işin en önemli usûl ve âdabındandır. Her ne kadar her şeyi veren-alan Mevlâmız olsa da, âdap ve usûle riayet etmeyen kul, hiçbir zaman maksadına-hedefine / arzu ve isteğine ulaşamaz. Bu kaide, basit dünya işlerinden dahi böyledir. Usûl hatası yapan, isteğini daha yukarılara taşıyıp götüremez, arzusunu gerçekleştiremez
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz