andersen masalları ÖZET
andersen masalları ÖZET
KONUSU: Andersen Masallarında, zaman zaman sabır ve iyimserlik öğeleri hakim yer aldığı gibi, bunun tam dersi olarak acılar ve çözümsüzlük de işlenmektedir.
Kibritçi Kız:
Bir yılbaşı gecesiydi. Dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı, yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. Kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu. Çocuklarlar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. Gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. Kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı. Yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. Ufak bir kız çocuğu. Başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız. Bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. Soğuktan morarmış tir tir titriyordu. Üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi. Yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti.
Geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu. Evet, bu bir kibritçi kızdı, o gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı. Satsa, birkaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kâse sıcak çorba içerdi. Gidemiyordu, çünkü o gün hiç kibrit satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu. Soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık, incecik sesiyle “kibrit var, kibrit” diye bağırıyordu. Sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu… Ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! Biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir arabanın Önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı. Karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü. Arkasından seslenmişti, ama çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı. Kibritçi kız bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu. Parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. Kızcağız bu acıya dayanamadı, kutu-
dan bir melek gibi iniyordu… Geldi, geldi; kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü…
Ertesi sabah, yoldan geçenler, bir evin basamağında donmuş kalmış kızcağızın ölüsünü buldular. Yanı başında bir sürü boş kibrit kutusu vardı.
“Zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış” dediler… Bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki.
Kurşun Asken
Bir gün, bir çocuğun doğum günü vesilesiyle alınan bir takım kurşun asker oyuncağından bir tanesinin bir bacağı yoktur. Şımarık doğum günü çocuğu, dengede duramayan bu askeri diğer oyuncakların arasına bir yere fırlatır. Kurşun asker fırlatıldığı yerde tek bacağının üzerinde duran bir oyuncak balerin görür. Balerin de onu görür ve bunlar birbirlerine âşık olurlar. Gel zaman, git zaman derken, çocuk kurşun askeri alır, ondan kurtulmak gayesiyle nehir kenarına götürür. Kâğıt bir sandal yapar ve İçine kurşun askeri bırakır.
Kurşun asker sevgilisinden ayrılmanın verdiği derin üzüntüyle, nehir diplerinde oradan oraya sürüklenirken, bir balık onu yutar. Balığın midesinde, balerin sevgilisinin düşlerini kurar. Bir balıkçı, balığı yakalar ve tesadüfen aynı evin hanımı onu çarşıdan satın alır.
Balığı temizlerken kurşun askeri bulan evin hanımı, onu temizleyerek yeniden çocuğun oyuncaklarının olduğu yere bırakır. Karşısına tekrar çıkan kurşun asker kötü kalpli çocuğu çok öfkelendirir ve ondan tamamen kurtulmak için, yanan şöminenin içine atar. O esnada pencerenin önünde duran balerin gözyaşları dökmektedir. Büyük bir fırtına çıkar ve o da, pencereden şöminenin içine sürüklenir. İkisi de aşk ateşine birlikte yanarlar. Sabah şöminenin küllerini temizleyen evin hanımı küllerin arasında muazzam İşıklar saçarak parlayan bir şey görür.
alıntı: http://www.edebiyat.tc/andersen-masallari/
Kibritçi Kız:
Bir yılbaşı gecesiydi. Dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı, yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. Kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu. Çocuklarlar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. Gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. Kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı. Yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. Ufak bir kız çocuğu. Başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız. Bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. Soğuktan morarmış tir tir titriyordu. Üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi. Yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti.
Geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu. Evet, bu bir kibritçi kızdı, o gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı. Satsa, birkaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kâse sıcak çorba içerdi. Gidemiyordu, çünkü o gün hiç kibrit satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu. Soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık, incecik sesiyle “kibrit var, kibrit” diye bağırıyordu. Sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu… Ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! Biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir arabanın Önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı. Karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü. Arkasından seslenmişti, ama çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı. Kibritçi kız bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu. Parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. Kızcağız bu acıya dayanamadı, kutu-
dan bir melek gibi iniyordu… Geldi, geldi; kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü…
Ertesi sabah, yoldan geçenler, bir evin basamağında donmuş kalmış kızcağızın ölüsünü buldular. Yanı başında bir sürü boş kibrit kutusu vardı.
“Zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış” dediler… Bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki.
Kurşun Asken
Bir gün, bir çocuğun doğum günü vesilesiyle alınan bir takım kurşun asker oyuncağından bir tanesinin bir bacağı yoktur. Şımarık doğum günü çocuğu, dengede duramayan bu askeri diğer oyuncakların arasına bir yere fırlatır. Kurşun asker fırlatıldığı yerde tek bacağının üzerinde duran bir oyuncak balerin görür. Balerin de onu görür ve bunlar birbirlerine âşık olurlar. Gel zaman, git zaman derken, çocuk kurşun askeri alır, ondan kurtulmak gayesiyle nehir kenarına götürür. Kâğıt bir sandal yapar ve İçine kurşun askeri bırakır.
Kurşun asker sevgilisinden ayrılmanın verdiği derin üzüntüyle, nehir diplerinde oradan oraya sürüklenirken, bir balık onu yutar. Balığın midesinde, balerin sevgilisinin düşlerini kurar. Bir balıkçı, balığı yakalar ve tesadüfen aynı evin hanımı onu çarşıdan satın alır.
Balığı temizlerken kurşun askeri bulan evin hanımı, onu temizleyerek yeniden çocuğun oyuncaklarının olduğu yere bırakır. Karşısına tekrar çıkan kurşun asker kötü kalpli çocuğu çok öfkelendirir ve ondan tamamen kurtulmak için, yanan şöminenin içine atar. O esnada pencerenin önünde duran balerin gözyaşları dökmektedir. Büyük bir fırtına çıkar ve o da, pencereden şöminenin içine sürüklenir. İkisi de aşk ateşine birlikte yanarlar. Sabah şöminenin küllerini temizleyen evin hanımı küllerin arasında muazzam İşıklar saçarak parlayan bir şey görür.
alıntı: http://www.edebiyat.tc/andersen-masallari/
Similar topics
» ANDERSEN MASALLARI UÇAN SANDIK
» PAPATYA MASALI ANDERSEN MASALLARI
» LA FONTEN MASALLARI ÖZET
» EZOP MASALLARI ÖZET
» NASRETTİN HOCA FIKRALARI 3 ÖZET
» PAPATYA MASALI ANDERSEN MASALLARI
» LA FONTEN MASALLARI ÖZET
» EZOP MASALLARI ÖZET
» NASRETTİN HOCA FIKRALARI 3 ÖZET
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz