baba oğul
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Gemileri yakmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. Azmi ve kararlığı ifade eder.

Aşağa gitmek

Gemileri yakmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. Azmi ve kararlığı ifade eder.  Empty Gemileri yakmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. Azmi ve kararlığı ifade eder.

Mesaj  Admin C.tesi Haz. 01, 2019 11:43 am

Tarık bin Ziyadı kısaca tanıyalım ve o’nun cihad anlayışına bir göz atalım. Sonra da Tarık bize ne mesaj veriyor onu anlamaya çalışalım.

O; bir köleydi. Emevi yönetiminin Kuzey Afrika valisi Musa bin Nusayr’ın kölesi.

O; İspanya’nın (Endülüs) Fatihi…

O; gemileri yakan yiğit adam…

Geri dönüşü olmayan olaylar için kullanılan bir deyimdir gemileri yakmak.

Gemileri yakmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. Azmi ve kararlığı ifade eder.

“ Kısa bir süre derde ve güçlüğe katlanmayı göze alırsanız, uzun süre rahat edersiniz”

Sözü de ona aittir.

Zaferler hep inananların ve inandıkları davanın peşinde kararlılıkla yürüyenlerin olmuştur.

Gemilerle yola çıkan bu nicelik açısından küçük fakat organizasyon kabiliyeti büyük olan topluluk boğazı geçerek karşı kıyıda tutunmayı başardı.

Tarık İslam askerlerinden “acaba başarabilir miyiz?” gibi cümleleri duyunca, gemileri yaktırır,

Gemileri yaktıktan sonra yaptığı konuşmada geçen şu cümle meşhur ve anlamlıdır:

“İşte ey mücahidler! Arkanızda düşman gibi bir deniz, önünüzde deniz gibi bir düşman!"

O dönemde İspanyayı Vizgotlar yönetiyorlardı. Cermen ırkına dayanan bu kavim geçmişte Batı Roma İmparatorluğunu yıkmış ve Roma’yı yağmalamıştı. İspanya halkına zulmeden bir yönetim uyguluyorlardı.

Müslümanların İspanya'ya geçtiklerini ve kendi topraklarında ilerlediklerini öğrenen kral Rodrik, alelacele büyük bir ordu topladı.

Bazı tarihî kaynaklarda bu ordunun 70 bin ya da 90 bin askerden oluştuğu rivayet edilmektedir.

Tarık b. Ziyadın ordusu ise sadece 7 bin askerden oluşuyordu.

İki ordu, Bekke vadisi denen yere doğru ilerlemeye başladılar. Düşmanın sayıca çok üstün olduğunu fark eden Tarık, bu ordunun karşısında tutunabilmek için vali Musa b. Nusayr'dan yardım istemişti.

Tarık'tan daha çok endişelendiği, heyecanlandığı ve aynı zamanda istekli olduğu anlaşılan vali hemen 5 bin kişilik bir takviye birliği daha yola çıkarmıştı.

711 Temmuz'unda iki ordu savaşa tutuştu. Çok çetin geçen savaşın 8 ya da 10 gün sürdüğü aktarılmaktadır.

Tarık’ın ordusu sürekli tazelenen Vizigotlar karşısında yorulmaya ve geri çekilmeye başladı. Bunun üzerine Tarık tekrar askerlerine Kahramanlar nereye gidiyorsunuz? Gaflete kapılıp, nereye kaçmayı düşünüyorsunuz?

Unuttunuz mu önünüz düşman ve arkanız denizdir. Bana bakınız ve ben ne yaparsam siz de onu yapınız diyerek düşmana doğru atıldı. Kendisine barbar kavmin sancağını hedef aldı.

Sancağın yanındaki, kıymetli taşlarla süslü tahtında rahat bir şekilde oturan Vizigot kralı Rodrik’i bir anda karşısında bulan Tarık, hasmına yöneldi ve onu öldürdü.

Kralın öldürülmesinin, İspanya ordusunun dağılıp bozguna uğramasında etkili olduğu söylenebilir.

Kurtuba'ya kadar uzanan şehirler birer birer fethedildi. Oldukça kısa sayılabilecek bir zaman diliminde, büyük bir başarıyla gerçekleşen bu ilerleyiş, 350 yıllık Got krallığının merkezi olan Tuleytula şehrinin de kuşatılıp alınmasıyla büyük bir aşama kaydetmiş oldu.

Paris’e 240 km. mesafeye kadar İspanya içlerinde ilerleyen İslam orduları ciddi bir direnişle karşılaşmadılar

Bu fetihlerde, eski yöneticilerden bezmiş olan halkın direnmedeki isteksizliğinin de etkili olduğu muhakkaktır.

Sonuçta, Tarık b. Ziyad'ın küçük ordusu, Rodrik'in kalabalık ordusunu hezimete uğrattı.

Bu büyük zafer, Kuzey Afrika'da ve diğer bölgelerde müthiş bir sevinç ve coşkuyla karşılandı. Tarık b. Ziyad'ın adı ve başarısı, övgü ve dualarla karşılanmaktaydı.

İbretlik bir biyografiye ve gıpta edilecek bir başarı öyküsüne sahip olan Tarık'ın bu göz kamaştırıcı yürüyüş esnasında kendisine ve yanındakilere şöyle seslendiği rivayet edilmektedir:

“Ey Tarık! Dün Berberi bir köleydin. Bugün muzaffer bir kumandansın. Yarın ise toprağın altına gireceksin ve Rabbine hesap vereceksin.”

Bakalım fetihten sonra nasıl bir Endülüs doğdu?

Endülüs şehirleri, kaldırımları taş döşeli, gece aydınlatması bulunan tertemiz sokaklarıyla dikkat çekmeye başladı.

İlim tahsil etmek için Avrupa şehirlerinden Endülüs’e akın eden öğrenciler memleketlerine döndüklerinde itibar görüyor ve önemli mevkilere geliyorlardı.

Arapça bilmek gelişmişliğin önemli bir kriteri sayılıyordu.

Müslümanlar gibi yaşamak; onlar gibi giyinmek adeta modaydı.

Zengin aile kızları Müslümanları taklit ederek peçe takıyorlardı.

Birçokları Müslümanlara benzemek için çocuklarını sünnet ettiriyorlardı.

Endülüste domuz eti yiyen hemen, hemen kalmamıştı. Hatta, Hırıstiyan bir ailenin buğday ambarında ölü bir domuz bulunsa o buğdaylar; Ne yenilir ne de satılırdı. –Müslümanlarda olduğu gibi- hiçbir şekilde kullanılmaz ve atılırdı.

Endülüs şehirleri temizliği, şırıl, şırıl akan çeşmeleri, hamamları, çarşıları, okulları, yeni, yeni icatları, ilim-irfan meclisleri, içinde ameliyatların yapıldığı, eczanelerin bulunduğu, hasta yakınlarının rahatça kalabileceği özel bölümlerin yer aldığı tam teşekküllü hastaneleriyle Batılıların gözünü kamaştırıyordu.

Tarık bin Ziyad başta gençlerimiz olmak üzere hepimize moda deyimle “rol model” (örnek) Olacak çok önemli, tarihi bir şahsiyettir.

Bizler için Tarık bin Ziyad’ın duruşunda ve uygulamalarında “Kıssadan hisse” kabilinden çıkarılacak ciddi, ibretlik dersler var.

Bu tür çok önemli şahsiyetlerin hayat hikayeleri sadece okunup geçici heyecanlarla geçiştirilecek olursa asıl maksat hasıl olmaz, bir işe de yaramaz.

O halde biz, hep beraber, bazı hususların altını çizelim ve dün yaşananların günümüzde nasıl okunması gerektiği ile ilgili bazı tesbitlerde bulunalım.
- “Gemileri yakmak” veya “Gemileri karadan yürütmek” gibi tarihte derin izler bırakan müstesna taktikleri sahiplenir, günümüze uyarlamaya çalışırız. Fakat, gemiyi terk etmek, ya da geminin rotasını değiştirmek gibi aldatıcı hareketleri asla tasvip etmez ve ikisini birbirine karıştırmayız.

* Kendi içimizde yaşanan bazı sıkıntıları gerekçe gösterip –daha iyisini yapma adına dahi olsa- umuma zarar verecek hareketlerden uzak dururuz. Bu konuyu bir örnekle açıklayalım ve kendi kendimize soralım:

Bilindiği gibi Emevi yönetimi, Asr-ı Saadetten Osmanlıya kadar İslam kurallarıyla yönetilen tüm dönemlerin en sevimsiz devri olmuştur. Ama gene biliyoruz ki; İçinde Ebu Eyyub el- Ensari’nin de bulunduğu ilk İstanbul’un Fethine o dönemde çıkılmış ve gene Endülüs, Emeviler döneminde fethedilmiştir.
Yani Ebu Eyyub El- Ensari veya Tarık bin Ziyad şöyle düşünmemişler: İşler çok karışık. Boş verelim Konstantini, İspanyayı. Biz önce merkezi düzeltelim dememişler, önündeki işlere bakmışlardır.

Hazret-i Hamza’nın talimatına uymayıp cepheyi terk eden okçulardan günümüze kadar bu tür nefsi hareketler içinde tasvip gören, övgüyle aktarılan bir tek hikaye bileniniz var mı?

Bu tür kıssalar kitaplarda ibret alınsın, ders çıkarılsın, bir daha yaşanmasın diye anlatılır.


Dünya- Alem ibretle izliyor.

Tarık bin Ziyad’ı onun için rol model öneriyoruz.

Nasıl ki; Hedefe kilitlendiğinde belki zafer’e giden yolda kendilerine engel olur düşüncesiyle gemileri ateşe verdiyse,

Nasıl ki; Takviye birliklerle sayıları 12 bini bulan küçük bir topluluk dev bir orduyu yendiyse,

Bu gün’ün Tarık bin Ziyad’ı da belirlediği her hangi bir hedefe kararlılıkla yürürse aynı neticeyi alabilir.

Mesela; 2,5 sene sonra yapılacak olan yerel seçimlere şimdiden ekibini oluşturup, adayını tesbit edip, genel merkezin onayını alarak yola çıkan her hangi bir belde, ilçe veya il başkanı büyük bir zafer elde edebilir.

Yurt dışındaki kardeşlerimizin de şimdiden takviye birliklerini hazırlamaları, onları techiz etmeleri, geride kalanları da oy desteği için hazırlamaları heyecanı doruğa taşıyacak, neticeye müthiş tesiri olacaktır.

Peki bu işler nasıl olacak diye sorulursa biz iş sıralamasını şöyle tavsiye edebiliriz:

- Hepimiz Tarık bin Ziyad’ı, ve Endülüs’ü bir kez daha okuyarak ilk adımımızı atabiliriz. Küçük adımlarla çıkılan yolda Dünyanın akışını değiştiren büyük neticeyi iyice anlamaya çalışalım.

-Strateji ve taktiklerimizi ekiple birlikte belirleyelim. Ekibi gücendirecek davranıştan uzak duralım. Aday tesbit çalışmasından, zaferden sonraki yönetim anlayışına kadar tüm süreçleri adil, katılımcı ve şeffaf bir şekilde yürütelim. İşimizin Halka ve dolayısıyla Hakka hizmet olduğunu unutmayalım

-Gönüllere hitap edelim. Gelişigüzel söz söylemeyelim. Zafere giden yolun gönüllerden geçtiğini unutmayalım.

- Yalnız Allaha tevekkül edelim. Ona sığınalım ve ona güvenelim. Kararlı yürüyüşümüzü bozmayalım. Seferimizin de zaferimizin de onun rızasına uygun olmasına özen gösterelim.

Bunları yapmamıza hiç bir engel yok. Tek engel kendi nefislerimiz olabilir. Onu dizginlemekte bizi diğerlerinden ayıran ve koruyan en önemli özelliğimizdir zaten.

Hepimiz enerjimizi aynı noktaya yoğunlaştırırsak önümüzde kimse duramaz.
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4942
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 51

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz