baba oğul
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Hacivat ile Karagöz Metinleri

Aşağa gitmek

Hacivat ile Karagöz Metinleri Empty Karagöz Hacivat konuşmaları kısa ve komik nükteler.

Mesaj  Admin Perş. Mart 14, 2019 11:17 am



Karagöz Hacivat konuşmaları kısa ve komik nükteler. Hacivat ve Karagöz’ün kısa konuşmalarına eklediğimiz yeni diyalogda bizim kafadarlar bayramlaşıyor. Okuyun, bayılacaksınız.
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4942
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 51

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Hacivat ile Karagöz Metinleri Empty Bugün elimizde olan kayıtlara göre Hacivat ile Karagöz

Mesaj  Admin Perş. Mart 14, 2019 11:14 am


Bugün elimizde olan kayıtlara göre bazıları şunlardır:


   Muhaverelerde alışılmış biçim Hacivat'ın bilgiç öneri ve sözlerinin Karagöz tarafından yanlış anlaşılmasıdır. Bunun dışında Hacivat'ın söylediklerini Karagöz'ün deforme ettiği, yada başka şahısların muhavereye girdiği, karşılıklı olarak her sözden sonra birbirlerine vurduğu muhavereler de bulunur. Perdeye gelip, söz söyleyip giderek, arka arkaya sıralı diyaloglardan yada deyişlerden oluşan muhavereye “Gel Geç” muhaveresi denir. Genellikle bir beyit söyleyip giden Hacivat'tan sonra Karagöz gelip beytin nazım formunu bozmadan, sözlerini gülünçleştirerek söylemesi şeklinde ortaya çıkar. Muhavereye başka tiplerin girmesi ile de “Ara Muhaveresi” dediğimiz muhavere oluşur. Burada tipler ile Karagöz'ün konudan bağımsız söyleşisi vardır. Çoklukla tek başına kullanılmaz ve muhavere arkasına eklenir.

Muhaverelerin konuları için herhangi bir sınırlama yoktur, kimi kez Hacivat'ın Karagöz'e bir iş konusunda eğiticilik taslaması konusu olur. Kimi kez ise Hacivat Karagöz'ün bilgisizliğiyle alay eder. Ortaoyununda da gördüğümüz rüya anlatama karagöz muhaverelerine de vardır, bu muhaverelerde Karagöz bir rüyasını gerçek gibi anlatır Hacivat inanmış bir şekilde dinler, sonunda rüya olduğu anlaşılır. Konularına göre Muhaverelerde bir sınıflandırma yapmak bu nedenle güçtür. Kimi kez başlı başına bir oyun olabilecek konular dahi muhaverelerde bulunabilir. Kimi incelemeciler öyle muhaverelerin eskiden başlı başına bir oyun olduğunda birleşirler. Gerçekten de Gül muhaveresi aşıklar oyununu çağrıştırmaktadır ve dalyan muhaveresi Balık oyunu ile ilintili gibi görünür. Yine Hamam muhaveresi Hamam oyununu çağrıştırır.

Günümüze yazılı kaynaklara geçmeden gelen muhavereler de vardır. Bunlar çoğu kez açık saçıklıkları nedeniyle derlenmemiş yada derleyicilerin bilgilerine sunulmamıştır. Beyefendi muhaveresi böyledir. Kimi muhavereler de aslen tek başlarına birer uzun muhavere olmalarına rağmen kısalarak başka muhaverelerle birleşik olarak bulunmaktadır. Kimi muhavereler ise hareket komiğine daha yakın olduğundan ve Ortaoyunu'nda işlenerek geliştirildiğinden, Karagöz perdesinde artık kullanılmamaktadır. Çünkü artık perdede değil canlı oyunda tat verecek değişikliklere uğramıştır. Zurna muhaveresi bunlardan biridir.

Sadece Ortaoyunu değil tüm seyirliklerimizde bu muhaverelerin değişik varyasyonları görülür. Karagöz sanatçılarının bu türlerde daha yetkin gördükleri muhavereleri, tekrar Karagöz dağarcığında ele almadıkları anlaşılmaktadır. Karagöz muhavereleri, Ortaoyunu başta olmak üzere , Tuluat Oyunları, El Kuklası, Hokkabaz, hatta günümüz çağdaş oyunlarında dahi birebir kullanılmıştır. Bunların yanı sıra bugün elimizde olmayan fakat adı kayıtlara geçmiş muhavereler de mevcuttur.

Dilde kullandığımız her cümlenin bir entonasyonu vardır. Cümlenin bir ezgisi, durakları vurgu alan sözcük ile bir müzik oluşur. Vezin yazının temeli de buna dayanır. Yukarıda muhaverelerin en önemli niteliği olarak bahsettiğimiz, sadece bir söyleşi olmasına rağmen seyirlik bir keyif de vermesi bugüne kadar belki de gözden kaçmış en önemli sorunun cevabı buradadır. Karagöz muhaverelerdeki diyaloglarda sözün mutlaka yazınsal bir tartımla işlenmesi söz konusudur. Kimi kez giderek müziğe yaklaşan, hatta bazen başlı başına ezgiyle söylenen diyaloglar görülür. Hayali'nin zamanlaması ve entonasyonu burada çok önemlidir. Sıklıkla rastlanan biçim muhaverelerde Hacivat'ın söylediği bir cümleyi, aynı entonasyonda Karagöz'ün karşılamasıdır. Karşılıklı konuşmada giderek bir vezin oluşur ve iç uyaklara da dikkat edilerek bir nazım akıcılık ortaya çıkar. Bu giderek komik gerilimi arttırır ve son noktasında da muhavere biter. Bire bir vuruşlar gibi, yada bir sarkacın geliş gidişi gibi cümleler arası ikinci bir tartım oluşturur. Oynatıcı da giderek bu tartımın temposunu arttırarak seyircide oluşan gerilimi pekiştirir.

Bu sadece muhavere bölümünde de ortaya çıkmaz, yukarda bahsettiğimiz gibi muhavere her tür karşılıklı konuşma demektir. Karagöz'ün FASIL bölümünde de bu söz sanatlarının tümünü kullandığını göreceğiz. Şimdi birkaç örnekle bu şiirsel diyalog biçemini kavramaya çalışalım:
Hacivat'ın bir cümlesini Karagöz'ün aynı vezinle birebir olarak başka sözcüklerle Karşılamasıdır. Zaman zaman diyalogun akışı gereği kesintiye uğrar yada başka bir şiirsel biçime dönüşür.

Hacivat :-Gel benim gönlümün hasılı!
Karagöz:(pencereden)-Gelemem burnumun mayasılı!
Hacivat :-Gel benim Serv-i bülendim!
Karagöz:-Gelemem sümüklü efendim!
Hacivat :-Gel benim gönlümün eğlencesi!
Karagöz:-Gelemem kokmuş çarşı işkembesi!
Hacivat :-Gel benim avare gezenim!
Karagöz:-Atlarsam beynini ezerim!
Hacivat :-Gel benim canımın canı!
Karagöz:-Hoş geldin sefa geldin fındık sıçanı!
Hacivat :-Merhaba lapa tenceresi!
Karagöz:-Hoş geldin hela penceresi!

........ Başka bir örnek

Hacivat :-Eh bana da okursun artık!
Karagöz:-Okurum.
Hacivat :-Nasıl okursun?
Karagöz:-Sülalene okurum!
Hacivat :-Aç bakayım ellerini.
Karagöz:-Açtım.
Hacivat :-Ah benim Hacivat'ım.
Karagöz:-Ah benim Hacamatcım
Hacivat :-Dikkat et! Ah benim Hacivat'ım
Karagöz:-Ah benim Hacivat'ım
Hacivat :-Nur içinde yatasın.
Karagöz:-Nuri ile Yatasın
Hacivat :-Hangi Nuri?
Karagöz:-Çingene Nuri!
Hacivat :-Nur içinde yatasın!
Karagöz:-Nur içinde yatasın.
Hacivat :-Rahmet okunsun canına!
Karagöz:-Deli okusun canına!
Hacivat :-Ne yapıyorsun?
Karagöz: -Sen öyle dedin!
Hacivat :-Rahmet okunsun canına.
Karagöz:-Rahmet okunsun canına!
Hacivat : -Toprağı da bol bol olsun.
Karagöz:-Toprağın da bom boş olsun!

...... Başka bir örnek

......... Hacivat :-Ben böyle mala-yani sözlerden hoşlanmam.
Karagöz:-Ben de manav yani den hoşlanmam.
Hacivat :-İstifadeli söz söylemeli.
Karagöz:-İstifan ağa ile hesap mı görmeli?

................ Bu biçim tek başına bir muhavereye yayılabileceği gibi, kimi kez muhaverelerin arasında yada sonunda ortaya çıkabilir. Görüldüğü gibi metinde bu, basit bir yanlış anlama olarak ele alınamaz. Yanlış anlamanın dilsel tartımda sunulması söz konusudur. Söz ün işlenmesi onun da ötesinde adeta bir müziğe dönüşmesidir muhavereler. Burada vezin olarak çoklukla aruza uyulmuştur. Ama sayıldığında hece ile de uyum sağladığı görülecektir.

Hacivat :-Hukuk?
Karagöz:-Guguk!
Hacivat :-Servet-i fenni?
Karagöz:-Servet efendi!
Hacivat :-İlm-i riyaziye
Karagöz:-Otur piyaz ye!
Hacivat :-Cebir!
Karagöz:-Bak işte ben cebre gelemem birader!

Hece olarak çözümlersek:
2/2 5/5 6/6 olarak ikili sıralar karşımıza çıkar uyak olarak da a/a b/b c/c
son cümlede akış değişir.
Şimdi başka bir biçim görelim:
Yukarda bahsettiğimiz vezin tekrarı Hacivat'ın söylediği bir beyit, dize yada dörtlüğe Karagöz'ün başka bir beyit ile yanıt vermesi biçimde de ortaya çıkar.

...... Hacivat :-
Çekip cam-i meyi nüş eyleyip ta mest olup yattım
Teselli-bahş olup dilden gam ü efkarı hep attım
Düşümde haneme teşrife rağbet eyledi canan
Şaşırdım fikrimi rüyun görünce aklımı oynattım
Karagöz:-
Çekip bir hayli zahmet kendimi bir yana dar attım
Pazarcı görmesin deyü kaçarken lağıma battım
Ne hal ise eve geldikte yattım yok yatak yorgan
Genişçe bir nefes aldım düşümde maymun oynattım
....... Gel Geç muhavereleri de bu sınıflandırmaya girer:

......... Hacivat :(gelir)-Şehvelendim ah efendim hoşu hoşu hoş geldin!(gider)
Karagöz:(gelir)-Kehlelendim sirkelendim cumbulu bumbul boş geldin! (gider)
Hacivat: (gelir)--Ahu gözlüm inci dişlim hoşu hoşu hoş geldin! (gider)
Karagöz: (gelir)-Ayı gözlüm kazma dişlim hoşu hoşu hoş geldin! (gider)
Hacivat : (gelir)-Beni nigahına esti o nazlı yaaaaar! (gider)
Karagöz: (gelir)-Hacivat kahveden kovulmuş, bunda bi hal vaaaar! (gider)
3) Kimi kez karşılıklı söyleşi tam bir müzikaliteye taşınır. Hacivat ve Karagöz birbirleri peşi sıra aynı ezgide cümleler kurarlar. Burada da giderek tempoyu arttırarak oynatmak gerekir, bu komik gerilimi arttıracaktır.
Hacivat :-Madem isimlerimizi değiştirdik, şimdi makam ile ezberleyelim.
Karagöz:-Hadi ezberleyelim.
Hacivat :-Meeeeeersin Karagöz!!
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat!
Hacivat :-Mersin mersin Karagöz!
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat!
Hacivat :-Ne yersin Karagöz?
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat!
Hacivat :-Annen ne yer Karagöz?
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat!
Hacivat :-Baban ne yer Karagöz?
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat
Hacivat :-Çoluk çocuk Karagöz?
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat
Hacivat :-Halan ne yer Karagöz?
Karagöz:-Süpürge sapı Hacivat
Hacivat :-Sülalen ne yer Karagöz
Karagöz:-Süpürge .....ha ne? Vay terbiyesiz........(vurur)

Metinler ilk kez okunduğunda bu öğelerden yoksun gibi görünen gizli vezinler vardır. Metinlerin bu niteliklerinin gözden kaçması seslendirme biçeminin(üslubunun) bilinmemesinden kaynaklanmıştır. Günümüz Türkçe'si ile okunduğunda bu vezin ortaya çıkmaz. Bu nedenle bunun dilin eskiliğinden kaynaklandığı sanılmaktadır, oysa bu üslup geçmişte de(yani bu metinler kayda alındığında da) günlük dilden çok farklıdırlar. Fakat yine de dikkatle bakıldığında kimi kez uyaklı kimi kez iç uyaklı bir yapının burada da ortaya çıktığı görülür. Birebir hece ve aruz ölçüsü olmamakla birlikte serbest bir akış, adeta karagöze özgü yeni bir teatral vezin ortaya çıkmaktadır.

......... Hacivat :-Bana bak Karagöz yıllardır Küşteri meydanındayız, hiç aklıma gelip sormadım senin adın var mı?
Karagöz:-Benim ne atım var, ne katırım.
Hacivat :-Yahu onu sormuyorum, ismin nedir onu soruyorum.
Karagöz:-Sen afyonu fazla kaçırmışsın birader, yahu benim adım Karagöz değil mi?.
Hacivat :-Canım o lakap.
Karagöz:-Şimdi geliyor tokat!
Hacivat :-Dinle: Bir çocuk dünyaya gelir.
Karagöz:-Gelir!.
Hacivat :-Ziya yı görür.
Karagöz:-O benim işime gelmez.
Hacivat :-Niye o?.
Karagöz:-Borcum var.
Hacivat :-Kime?
Karagöz:-Bakkal Ziya'ya.
Hacivat :-Hay külhani, ebe göbeğini keser, yıkarlar tuzlarlar.
Karagöz:-Buzdolabına atarlar.
Hacivat :-Niye?
Karagöz:-Kokmasın diye.
Hacivat :-Sararlar sarmalarlar, kundak yaparlar.
Karagöz:-Altına da kibrit yakarlar, pufffffff!
Hacivat :-Ne yapıyorsun?
Karagöz:-Sen söyledin.
Hacivat :-Akşam üstü ezan vakti, çocuğun babası kulağına bir şey söyler, Baban da sana da söyledi mi?
Karagöz:-Söyledi.
Hacivat :-Ne dedi bakiyim?
Karagöz:-Gittiğin yerde açıkgözlük yap dedi.

................ Örneklerle ortaya koyduğumuz gibi, karagöz metinlerinin kendine özgü bir dil biçemi söz konusudur. Halk Tiyatromuzun en eski türü olan Karagöz bu biçemi yine halk edebiyatımızın zengin çeşitlemeleri ve türlerinden damıtarak bir seyirliğin en önemli unsuru yapmıştır. Bugün dahi Anadolu sözlü edebiyatında aynı şiirselliği buluruz,. İşte bir masal girişi:

"Hak dost , Vali dost,
Bubamdam galdı bir eski post
Ben dikerim, o sökülü
Aras'na mada gibi pirele sokulu......"
Atasözlerimizde de bu konuşma dışı üslup kendini gösterir:
"Düğün olur iki kişiye, kaygısı düşer deli komşuya"
Dede korkut kitabında aslen düzyazı olarak geçen bölümlerde de bu görülür:
"Oğlan anasının sözün şımardı.


Buğaç Big yirinden örü turdı, Kara Pulat öz kılıcın biline kuşandı, Ağ Tozluça katı yayın eline aldı, altun cıdasın koluna aldı........"
Burada "şımardı" ile "kuşandı" da bir gizli ses benzeşmesi, "yirinden", "kılıcın", "yayın" , "cıdasın" da uyak, yine "biline", "eline", "koluna" da uyak söz konusudur.
Anadolu köy meddahlığında da gerek anlatımlarda gerek aradaki diyaloglarda bu şiirsel akış göze çarpar:

"-Bu dilekçe senin midir?
-Evet padişahım.
-Ne hizmet elinden gelir?
Şevketlim sağolsun, şamdan ağasıyım.
Yani, emir govkan divanında odacıydım."

"midir" ile "gelir", "senin" ile "elinden", "padişahım" , "ağasıyım" ve odacıydım birbirleri ile "uyaklıdır". "Bu dilekçe senin midir" ile "Ne hizmet elinden gelir" in vezinleri de 8 er hecedir, "Şevketlim sağolsun şamdan ağasıyım" ile "emir govkan divanında odacıydım" da 12 şer hecedir.

Söyleyişteki bu ritim ve uyak kullanımı çocuk oyunlarımızdan, en karmaşık edebi biçime kadar kültürümüzün vazgeçilmez parçasıdır. Karagöz oyunlarında bu söz sanatlarının teatralleştirildiğini ve mizah ile yoğrulduğunu görürüz. Çoğu sanıya göre basit yanlış anlamalar ve söz oyunları gibi görünen bu diyaloglar aslen çok üstün bir yazınsal niteliğin göstergesidir.

Halk Tiyatromuzun ana kaynağı Karagöz metinlerinin dili kuşkusuz benim gibi bir uygulamacıdan daha çok akademisyenlerin ilgisini beklemektedir. Elde bulunan metinlerin çoğunun seslendirilmeleri bilgimiz dışındadır. Bu nedenle kaynak olarak yazımda bizzat derlediğim ses bantlarını yada izlediğim oyunları kaynak alıyorum. Okuyucunun kimi kez düz bir metin olarak algıladığı bu metinlerin pek çok diyalogu tam bir müzik melodisi olmasa bile yine de günlük konuşma dışında bir seslendirmeye sahiptir. Tıpkı Shakespeare metinlerinin okunuşu gibi Karagöz metinlerinin de kendine özgü bir söyleyiş biçemi vardır. Bu biçemin yitimi geleneğimizle ilgili büyük bir erozyona sebep olmaktadır. Günümüzde oynatıcılar, kimi dile ait eski söyleyişleri, bu niteliklerden haberdar olmadıkları için kolaylıkla atıp, yeni deyişlerle değiştirme yoluna gitmektedirler. Sözcüklerin eski oluşunun o günün gerektirdiği günlük kullanım zannı bu şiirselliğin yok olmasına neden olmaktadır.

Burada bir edebi eser olarak metin ve bu metnin bir oyun olarak sunulması konusu söz konusudur. Yazıya aktarılamayan, yada dilin gelişimi ile erozyona uğrayan bir üslubun yeniden keşfedilmesi gerekmektedir. Muhavereler başlığında belirginleşen bu üslup aslen tüm karagöz metnine yayılmıştır. Bu üslubun en önemli niteliği seyirci ile ilişkisinde ortaya çıkar. Her şeyden önce uyaklı söyleyiş günlük konuşmadan çok daha fazla kalıcılığa sahiptir. Diğer bir önemli nokta, bu metinlerin deneyim ile birlikte kesinlikle doğaçlamaya açık oluşudur. Bu ise "o anda üretme" eylemini birebir seyirci ile paylaşmak demektir. Bir sanatsal sürecin yaratım aşamasının paylaşımıdır bu ve sadece tüketici bir seyirci yerine üretimi paylaşan seyirci oluşturur. Bunun yanında üslubun popüler kültürle olan karşıtlığı, oynatıcıyı sürekli olarak kolaycılıktan uzak tutar.( tabi eğer bu üsluba uyuluyor ise, yoksa bugün pek çok oynatıcının popüler TV şovları ve güncel reklam spotlarını oyunlarına aldıklarını görmek mümkündür)

Sonuç olarak, kim ne derse desin, tıpkı bir Shakespeare İngilizcisi olduğu gibi, bu toplumun da seyirlik geleneğinde (bu geleneğin en eski biçimi Karagöz olduğundan böyle adlandırıyorum ) bir Karagöz Türkçe'si vardır. Bu nedenle derlenmiş ve yazılı olarak ulaşılabilen Karagöz metinlerine, onların seslendirilmesini düşünmeden "-Bunlar eski, sadeleştirelim." önerisinde bulunmak, yalnızca geleneğin değil, geleceğin de yok olmasına neden olacaktır. Bu güne kadar uygulanan Kültür Politikalarının da etkisi ile zaten yitirilenler pek geri gelecek gibi durmuyor.

Konuyla ilgilenecek yeni nesiller bu nedenle "Müzelik Bir Karagöz Dağarcığı" nın arşivlenmesi, kaydedilmesi hatta eğer mümkünse yalnızca eski metinleri oynatan ustaların yetişmesini , bizzat bu işin sorumlularından talep etmelidirler. Metinlerle yetinmeyip bugün yaşayan ustalar ve kimi bant kayıtlarını inceleme fırsatı bulanlar bunu çok daha iyi anlayacaklardır. Asıl orijinal ortada olmadan onun modernleştirilmesi de, güncelleştirilmesi de söz konusu olmaz, üstelik güncellemek yerine sanatsal yaratı zaten yeni metinler oluşturmayı gerektirir. Sonraki yazılarımızda bu konu üzerine daha ayrıntılı duracağız.

Bu bölümde Karagöz oyunlarının muhavere bölümünü ele aldık. Biraz alışılmışın dışında bir noktaya dikkat çekip, bir sav ileri sürdük. Fakat Karagöz metinleri ile ilgili yazımız burada bitmeyecek. Muhaverede saptadığımız bu üslubun oyunun "Fasıl" bölümünde hangi biçimlerde ortaya çıktığını ve Karagöz oyunlarının dramatik kurgusunu bir sonraki yazımızda ele alacağız.  Her ne kadar sürç-ü lisan ettiysek aff'ola.
Çocuklara Karagöz ve Hacivat Konuşmaları

İftarın Böylesi

(İki arkadaş yolda karşılaşırlar.)

HACİVAT – Aman efendim, canım efendim! Böyle nereden gelip nereye gidiyorsun Karagöz’üm?

KARAGÖZ – Hay hay, dereden gelip dereye gidiyorum. Hacı Cavcav!

HACİVAT – Hah hah hah!… Seninle anlaşıp konuşmak için bin düşünüp bir söylemek lâzım… Söylediklerime hemen de neler bulup benzetiyorsun, neler uydurup yetiştiriyorsun!

KARAGÖZ – Köftehor, benzettiklerimle uydurduklarım hoşuna gitmiyorsa başka arkadaş bul kendine!

HACİVAT – Canım yalnız benim değil, bütün dünyanın hoşuna gidiyor amma bazen de insanın canını sıkıyorsun?

KARAGÖZ – Beni rahat bırak da kendi yoluna git!

HACİVAT – Ne demek efendim, konuşa konuşa beraberce gidiyoruz işte… Şu mübarek Ramazan gününde bakıyorum çok neşelisin!

KARAGÖZ – Hiç sorma Hacı Cavcav, öyle neşeliyim ki içimden seni güle oynaya bir güzel pataklamak geliyor.

HACİVAT – Karagöz’üm bırak şimdi şakadan pataklama laflarını da yüzünde güller açıyor.

KARAGÖZ – Haklısın, yüzümde güller açıyor, kulaklarım karanfil saçıyor, burnumda menekşeler uçuyor.

HACİVAT – Aman Karagöz’üm, maşallah, ne güzel şair gibi konuştun.

KARAGÖZ – Hay hay, istersem Mahir gibi, istersem Karagöz gibi konuşurum.

HACİVAT – Her neyse, Ramazan’la aranız nasıl bakalım?

KARAGÖZ – Çok iyiydi amma dün bozuştuk Hacı Cavcav!

HACİVAT – Vah vah, ne oldu da orucu bozdun canım?

KARAGÖZ – Pataklarım ha, ne oruç bozması?

HACİVAT – Efendim “Dün bozmuştuk!..” demedin mi?

KARAGÖZ – Köftehor, bakkal Ramazan’ı sormadın mı? Tam Ramazan başında veresiyeyi kesti de aramız bozuldu.


HACİVAT – Allah iyiliğini versin, ben o Ramazan’ı söylemiyorum. Yani oruçla, iftarla aran nasıl?

KARAGÖZ – Benim aram çok iyi de cüzdanımın arası yok!

HACİVAT – Hah hah hah!… Aman Karagöz’üm beni güldürmesen olmuyor. Ramazan’dan sonra sana iyi bir iş bulurum, borçlarını da ödeyip rahat edersin…

KARAGÖZ – Allah razı olsun Hacı Cavcav!

HACİVAT – Cümlemizden efendim… İnsanlık öldü mü? şurada yediyüz küsür yıllık dostluğumuz var.

KARAGÖZ – Aman birader, dostluk dedin de aklıma geldi. Bizi bu akşam iftira davet etsene!

HACİVAT – Canım ben zaten davet edecektim amma… Sen iftira kendini zorla davet ettiriyorsun.

KARAGÖZ – Pataklarım ha, sana yardım ediyorum.

HACİVAT – Canım efendim, iftira gelmek için aramızda teklif mi var?

KARAGÖZ – Aman ne iyi Hacı Cavcav! (Vurur.)

HACİVAT – Karagöz’üm ne vuruyorsun?

KARAGÖZ – Öyleyse sahura da davet etsene! (Vurur.)

HACİVAT – Efendim vurmaya ne lüzum var, sahura da buyurun!

KARAGÖZ – Hangi iftira, hangi sahura buyuralım Hacı Cavcav?…

HACİVAT – İkisine de istediğiniz zaman buyurun!…

KARAGÖZ – Köftehor, dün akşam yatakları da sırtlanıp geldik ama evde yoktunuz?

HACİVAT – Şey Karagöz’üm… Biz de iftira davetli idik ama haber verseydiniz gitmezdik…

KARAGÖZ – Öyleyse her akşam evde durun!

HACİVAT – Canım öyle şey olur mu?

KARAGÖZ – Pataklarım ha!… Başka yere davetli olsak bile oradan çıkıncı size yine geliriz.

HACİVAT – Karagöz’üm her akşam beklenir mi?

KARAGÖZ – Beklemezseniz bizim iftar payımızı hergün gönderin!

HACİVAT – Eh, bu daha iyi… Şey, iyi de dün akşam yataklarınızla neden geldiniz anlayamadım?

KARAGÖZ – Köftehor, sahura da kalkacaktık… O saatten sonra eve gidecek hâlimiz yok ya… Yatak sırtımızda yollarda mı uyuyalım? (Karagöz gider.)
Hayali Alpay


En son Admin tarafından Perş. Mart 14, 2019 1:32 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4942
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 51

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Hacivat ile Karagöz Metinleri Empty Komik Hacivat ve Karagöz diyalogları

Mesaj  Admin Perş. Mart 14, 2019 10:57 am



Komik Hacivat ve Karagöz diyalogları


KARAGÖZ İLE HACİVAT: MANGAL SEFASI

Hacivat: ” Karagözüm, sucuk aldım. Gel mangal sefası yapalım. ”

Karagöz: ” Birer kangal alalım ama benim bahçe küçük, kangala dar gelir. ”

Hacivat: ” Kangal demedim Karagözüm, mangal dedim. Mangalda sucuk pişirelim. ”

Karagöz: ” Kangalla çocuk bir arada olmaz. Yaşar’ı kangal ısırır. ”

Hacivat: ” Canım, ne Yaşar’ı, ne kangalı, sucuk dedim, mangal dedim. ”

Karagöz: ” He öyle söylesene, sucuğu mandalla tavana asarsın. ”

Hacivat: ” O neden? Neden sucuğu tavana asıyorsun? ”

Karagöz: ” Kurusun diye. Kuru sucuğun tadı farklı olur. ”

Hacivat: ” Tamam Karagözüm, sucuğu kuruttum, mangalı bahçeye oturttum. ”

Karagöz: ” Ben senin bahçeye gelmem, Hacivat. ”

Hacivat: ” Gelmezsen gelme. Ben de kendime ziyafet çekerim. ”

Uzaklaşıp giden Hacivat’ın arkasından Karagöz söylenir:

” Seni gidi beni bilmez. Kangalı kesmiş, sucuk yapmış, mangalda pişirecekmiş. Bende o sucuğu yiyecek göz var mı? ”

DİLENCİ HACİVAT

Hacivat tüccarın biriyle ortak olur. Birlikte mal alıp satmaya başlarlar. İlk zamanlar işler iyi gider, sonradan bozulur. Bir sabah erkenden tüccar çıkagelir ve Hacivat’a iflas ettiklerini, elde avuçta birşey kalmadığını söyler. Hacivat parasız ve çaresiz kalır, evine ekmek götüremez olur. İş arar bulamaz, dilencilik yapmaya başlar:

” Fakire bir sadaka, fakire bir sadaka, ” diyerek dolanır durur.

Karagöz Hacivat’ı dilenirken görünce beyninden vurulmuşa döner. Kendini çabucak toparlar ve Hacivat’ın yanına gider.

Karagöz: ” Hacivatım, bu ne hal böyle? ”

Hacivat: ” Halim haraptır, Karagözüm. Tüccarın biriyle ortaklık kurdum, koca serveti har vurup harman savurdum. ”

Karagöz: ” Koca servet mi? Bu işe ne yatırdın sen onu söyle. ”

Hacivat: ” Bin beş yüz altın. Gitti, gitti, bin beş yüz altınım. ”

Karagöz: ” Ne?! Senin o kadar altının var mıydı, Hacivat? ”

Hacivat: ” Olmaz olur mu Karagözüm? Babamdan kalan servet pek çoktu. ”

Karagöz: ” Hazıra dağlar dayanmaz derler. ”

Hacivat: ” Dayandı. ”

Karagöz: ” Mirasyedinin mirası biter derler. ”

Hacivat: ” Bitmedi. ”

Karagöz daha sonra Hacivat’tan tüccarın adını öğrenir. Tüccara giderek, ortak aradığını, evini ve bahçesini ortaya koyarak iş yapmak istediğini söyler ama gelir gider defterini kendisinin tutması gerektiğini bildirir. Tüccar, Hacivat’tan sonra yolunacak kaz olarak gördüğü Karagöz’e elindeki bin beş yüz altını verir.

Karagöz ertesi gün Hacivat’a bin beş yüz altını verir ve bir daha hiç kimseyle ortak olmamasını söyler. Daha ertesi gün Karagöz’ün evine gelen tüccar yanındaki adamı göstererek, evi ve bahçeyi satın almak isteyen bir müşteri buldum, der. Ayrıca ortaklık gereği verdiği altınların bundan sonra kendisinde duracağını söyler.

Bunun üzerine Karagöz altınları gece evine giren hırsızların götürdüğünü, ortaklık kalmadığı için, evini ve bahçesini satmaktan vazgeçtiğini söyler. Tüccar durumu kabullenmek istemez. Karagöz sesini yükseltir, tüccara diklenir. Tüccar, Karagöz’ün karşısında tutunamaz. Müşteri kaçar gider. Çaresiz kalan tüccar yol kenarına oturup ava giderken avlandım der ve hüngür hüngür ağlamaya başlar.

KARAGÖZ BALIKÇI

İşsiz kalan Karagöz Hacivat’ın yönlendirmesi üzerine Misi Köyü’ne giderek oradaki gölden alabalık tutmaya başlar. Akşamüstü at arabasına binerek Bursa’ya döner. Alabalıkların bir kısmını kendine ayıran Karagöz geri kalanı balıkçılara satar.

Bir akşamüstü alabalıkları temizleyen Karagöz’ün hanımı balığın birinin içinde inci bulur. Çok sevinir. Hemen odada oturmakta olan Karagöz’e inciyi gösterir. Karagöz sevinçten ne yapacağını şaşırır ve oynamaya başlar.

Akşam yemeğinden sonra evde konuşulan tek konu incidir. Karagöz’ün oğlu Yaşar, baba, ya tuttuğun öteki balıklarda da inci varsa, deyince Karagöz:

” Doğru oğlum, o balıklarda da inci olabilir. O zaman tuttuğum her alabalığın içini evde temizleriz, karnında inci olup olmadığına bakar, öyle satarız. Her gün tuttuğum on-on beş alabalığın birinden inci çıksa zengin olduk gitti demektir. ”

Karagöz sonraki günlerde düşüncesini aynen uygular. Evde temizlenen alabalıkların birinden, ikisinden inci çıkmaktadır. İncileri kuyumcuya satan Karagöz kısa zamanda fakirlikten kurtulur.

Kuyumcu incinin kaynağını merak eder. Karagöz’ün ağzını arayan kuyumcu hiçbir şey öğrenemez. Bunun üzerine gizlice Karagöz’ü takip etmeye başlar. Sonunda olayı çözer ve gölün karşı kıyısında çadır kurarak, beş karısını, oğullarını, kızlarını, gelinlerini, damatlarını ve torunlarını getirir. Birlikte çok çalışarak, çok balık tutarak kısa zamanda göldeki alabalık neslini kuruturlar. Gölde bir tane alabalık kalmaz. Kuyumcu, torbalar dolusu inciyle servetine servet katar.

Aradan günler, haftalar geçmesine karşın, bir tek alabalık tutamayan Karagöz yol parası, evin geçimi derken, giderek fakirleşir. Daha sonra yine Hacivat’ın yönlendirmesi üzerine Hacivat ile birlikte Ulucami’nin yapım işinde çalışmaya başlar.

KARAGÖZ İLE HACİVAT: LEYLEK

Mart ayının ortası. Kar yeni kalkmış. Ortalık ayaz, hava buz gibi. Karagöz nicedir işsiz. Kazağını, paltosunu eskiciye satmış. Yarı aç, yarı tok. Üstünde bir fanila, bir mintan. Soğuk havada iş bulmak için gezerken, dişlerinin takırtısı Uludağ’dan duyuluyor. Karagöz tam bu esnada Hacivat’la karşılaşır.

Hacivat: ” Merhaba Karagözüm. Nasılsın, iyi misin? ”

Karagöz: ” İyi değilim Hacivat. Donuyorum. ”

Hacivat sağa sola bakınır. Bir evin bacası üstündeki leyleği görür. Parmağıyla leyleği işaret ederek:

” Bak Karagözüm, leylekler gelmiş. Artık yaz geliyor. ”

Karagöz: ” Hacivat, anlamsız konuşma. Hem leylek gelmiş diyorsun, hem kaz geliyor diyorsun. ”

Hacivat: ” Kaz demedim Karagözüm, yaz geliyor dedim. ”

Karagöz: ” Kaz yazayım ama ben yazı bilmem ki. Yaz demek kolay. ”

Hacivat: ” Dediklerimi yanlış anlıyorsun Karagözüm. Bak leylek nasıl da takırdıyor. ”

Karagöz çenesini tutar:

” Takırtı benden geliyor. Paltom yok da, soğuktan dişlerim takırdıyor. ”

Hacivat: ” Palton yok mu? Doğru ya, paltonu giymemişsin. Al benim paltomu giy. ” diyen Hacivat paltosunu Karagöz’e verir. Karagöz paltoyu giyer ve dişlerinin takırdaması durur. Bu sefer üşüyen Hacivat’ın dişleri takırdamaya başlar.

Karagöz: ” Hacivat, bu leylek yolunu kaybetmiş, kış günü Bursa’ya gelmiş. Şimdi gerçekten takırdamaya başladı. ”

Hacivat: ” Karagözüm, leylek değil, ben takırdıyorum. O palto senin olsun. Kürkçü Emin’den kendime kürklü palto alacağım. ”

Karagöz: ” Körükçü Cemil’den palto mu çalacaksın? ”

Hacivat: ” Çalmayacağım, parasıyla kürklü palto satın alacağım. ”

Karagöz: ” Hacivatım, paltonu geri al, bana kürklü palto satın al. ”

Hacivat: ” Olmaz Karagözüm, benim eski paltomu sen giy. Ben kendime kürklü palto alacağım. ”

Karagöz, kendine alma, bana al dedikçe, Hacivat, sana değil, kendime alacağım dedi ve birlikte Kürkçü Emin’in dükkanına girdiler. Bunlar dükkanda tartışa dursunlar, Kürkçü Emin bir diğer lakabı da tilki Emin: Gençliğinde bir taşla dört kuş vurmuşluğu vardı. Şimdi ise, bir taşla iki kuş vurmanın derdindeydi. Sensin dedi, büyüksün dedi, zenginsin dedi ve Hacivat’a iki kürklü palto sattı. Paltoların birini Hacivat, diğerini Karagöz giydi.

Hacivat, Karagöz ile birlikte yolda giderken, gördüğü bir fakire eski paltosunu verdi. İki arkadaş ilk karşılaştıkları yerden geçerken, leyleğin o evin bacasının üstünde olmadığını gördüler.

Hacivat: ” Bak Karagözüm, leylek yok, gitmiş. ”

Karagöz başını kaldırır, etrafına bakınır:

” Başka leylekler mi gelmiş? Hani nerede? ”

Hacivat: ” Başka leylek falan yok. Tek leylek vardı, o da gitmiş. ”

Karagöz: ” Ha, şu zamansız gelen leylek. Onun sayesinde kürklü palto sahibi oldum. Şansım açıldı. Bundan sonra beni kimse tutmasın. ”

KARAGÖZ İLE HACİVAT: PARAYI KİM BULDU

Karagöz iş bulur. Yedi gün çalışır ve ilk haftalığını alır. Akşamüstü evine dönerken haftalığını kaybeder. Geldiği yoldan geriye döner ve düşürdüğü paralarını aramaya başlar. Diğer yandan da söylenmektedir:

” Paracıklarım, paracıklarım, gitti paracıklarım. Keşke paralarım cebimde dursaydı da ben kaybolsaydım. ”

Aynı saatte evine dönmekte olan Hacivat Karagöz’le karşılaşır.

Hacivat: ” Hayrola Karagözüm, yanımdan geçersin beni görmezsin. Paracıklarım dersin. Para mı kaybettin? ”

Karagöz: ” Hiç sorma Hacivat. Haftalık almıştım, onu kaybettim. ”

Hacivat: ” Bir gören, bir bulan yok mu? ”

Karagöz: ” Dört gören, beş bulan var. Canımı sıkma, canını yakarım. ”

Hacivat: ” Aman Karagözüm kızma. Para kaybedince ararsın bulamazsan, kadıya gidersin. ”

Karagöz: ” Hı. ”

Hacivat: ” Para kaybettin, aradın bulamadın, ne yaparsın? Kadıya gidersin. ”

Karagöz: ” Demek paramı kadı bulmuş. ”

Hacivat: ” Kadının para falan bulduğu yok. Parayı bulan kadıya bırakır. Kaybeden kadıya gider. Para kadıdaysa parasını alır. ”

Karagöz: ” Ya para kadıda yoksa. ”

Hacivat: ” O zaman avcunu yalar. ”

Karagöz: ” Yani şimdi avcumu yalarsam param bulunur mu? ”

Hacivat: ” Nereni yalarsan yala paran bulunmaz. ”

Karagöz: ” Ne yapmak gerekir? ”

Hacivat: ” Kadıya gitmek gerekir. Buyur Karagözüm, önden sen yürü. ”

Karagöz: ” Önden ben yürümem, yanyana gidelim. ”

Hacivat ile Karagöz kadıya giderler. Yolda para bulan birisi parayı getirip kadıya teslim etmiştir. Fakat paranın sahibinin kim olduğunu bilmemektedir. Karagöz’ün haftalığını kaybettiğini öğrenen Hacivat onu kadıya yönlendirir. Çünkü Karagöz’ün kaybettiği parayı bulan Hacivat’tır.

Hacivat ve Karagöz’ün kısa bir repliği.

HACİVAT – Hoş geldin sevgili Karagözüm!
KARAGÖZ – Hoş bulduk kel kafalı kara üzüm!
HACİVAT – Nereden gelip, nereye gidiyorsun bakalım?
KARAGÖZ – Bir yere gittiğim yok da, oğlumla kaç saattir okuma-yazma çalıştık Biraz gezeyim dedim
HACİVAT – Tabii iyi yaptın efendim, kafan balon olmuştur
KARAGÖZ – Hay hay, kafam balon oldu da uçmasın diye boynuma yapıştırdım
HACİVAT – Hemen yanlış anlama, yani uzun zaman ders çalışmaktan kafan şişmiştir
KARAGÖZ – Kafam pişti de soğutmaya çıktım
HACİVAT – Allah iyiliğini versin! Neyse, çalışmalar iyi gidiyor mu?
KARAGÖZ – Hem de nasıl iyi gidiyor bilemezsin Hacı Cavcav! Sen söyle de müdür benim ilkokul diplomamı hazırlasın
HACİVAT – Efendim sen hele hepsini iyi öğren de diploma işi kolay
KARAGÖZ – Şey, okuma yazma öğrenirsem diploma başka başka ne işime yarayacak?
HACİVAT – Bak, meselâ artık mühüre lüzum kalmayacak
KARAGÖZ – Yerine kimse bakmayacak mı?
HACİVAT – Kimin yerine Karagözüm?
KARAGÖZ – “Artık müdüre lüzum kalmayacak” dedin ya!
HACİVAT – Efendim müdür değil mühür! Hani imza yerine bastığın damga yok mu?
KARAGÖZ – Öyle söylesene köftehor!
Karagöz Ve HacivatHacivat: Merhaba Karagöz üm.Karagöz: Hoş geldin suda pişmiş bal kabağı.Hacivat: Aman Karagöz üm benimle güzel konuş. Gel seninle Bursa yı gezip dolaşalım.




Karagöz: Kime dalaşalım.Hacivat: Dalaşalım değil Karagöz üm dolaşalım.Karagöz: Nereyi dolaşalım?
Hacivat: Bursa yı dolaşalım dedim ya Karagöz üm sen beni dinlemiyorsun.
Karagöz: Hı peki anladım Hacivat ım.
Hacivat: Gel şuradan dolmuşa binelim.
Karagöz: Ne dolmuş Hacivat ım. Tepemin tasını attırma. Açtırma benim bayramlık ağzımı tepelerim ha!Hacivat: Seninle arabaya binip Bursa yı dolaşalım diyorum, anlamıyorsun.
Karagöz: Hı tamam anladım. Hadi arabaya binelim.Beraber arabaya binerek Bursa yı gezerler. Son olarak Kapalıçarşı ya giderler.Karagöz: Hacivat ım bu insanlar delirmiş, kendi kendilerine konuşuyorlar.Hacivat: Sen de bir şey bilmiyorsun Karagöz üm telefonla konuşuyorlar.Karagöz: Telefon da nedir?Hacivat: İletişimi sağlıyor Karagöz üm.
Karagöz: İyi, çok güzel Hacivat ım. Teknoloji çok gelişmiş.Karagöz: Neyse benim gitmem lazım.Hacivat: Tamam sonra görüşürüz hoşçakal.
Karagöz: Oh çok şükür senden kurtuluyorum.Hacivat: Haydi git gideceğin yere uğurlar olsun.
 Hacivat ve Karagöz’ün kısa bir repliği
Hacivat - Hoş geldin sevgili Karagözüm!Karagöz - Hoş bulduk kel kafalı kara üzüm!Hacivat - Nereden gelip, nereye gidiyorsun bakalım?
Karagöz - Bir yere gittiğim yok da, oğlumla kaç saattir okuma-yazma çalıştık Biraz gezeyim dedim.
Hacivat - Tabii iyi yaptın efendim, kafan balon olmuştur.
Karagöz - Hay hay, kafam balon oldu da uçmasın diye boynuma yapıştırdım.
Hacivat - Hemen yanlış anlama, yani uzun zaman ders çalışmaktan kafan şişmiştirKaragöz - Kafam pişti de soğutmaya çıktım.
Hacivat - Allah iyiliğini versin! Neyse, çalışmalar iyi gidiyor mu?Karagöz- Hem de nasıl iyi gidiyor bilemezsin Hacı Cavcav! Sen söyle de müdür benim ilkokul diplomamı hazırlasınHacivat - Efendim sen hele hepsini iyi öğren de diploma işi kolay.
Karagöz - Şey, okuma yazma öğrenirsem diploma başka başka ne işime yarayacak?
Hacivat - Bak, meselâ artık mühüre lüzum kalmayacak.
Karagöz- Yerine kimse bakmayacak mı?
Hacivat - Kimin yerine Karagözüm?Karagöz- "Artık müdüre lüzum kalmayacak" dedin ya!Hacivat - Efendim müdür değil mühür! Hani imza yerine bastığın damga yok mu?
Karagöz - Öyle söylesene köftehor!Davul Bahşişi.
HACİVAT - Aman Karagöz'üm, beni bazen kızdırsan da seni görünce rahatlıyorum, Nasılsın?...
KARAGÖZ - Teşekkür ederim, iyiyim Hacı Cavcav!
HACİVAT - Hayrola, kendi kendine niye gülüp duruyorsun?
KARAGÖZ - Başıma gelenleri hatırladıkça gülmeden edemiyorum. Hah hah hah!...
HACİVAT - Hah hah hah!... Demek seni bu kadar çok güldürecek kadar tuhaf şeyler oldu.
KARAGÖZ - Pataklarım ha, sen gülme!
HACİVAT - Canım nasıl gülmeyeyim, baksana çok komikmiş...
KARAGÖZ - Köftehor, daha beni dinlemeye başlamadan neye gülüyorsun?
HACİVAT - Tamam efendim, gülmüyorum. Haydi anlat?...
KARAGÖZ - Biliyorsun, Ramazan gelince benim dededen kalma davulu köşesinden çıkarıyorum.
HACİVAT - İyi yapıyorsun Karagöz'üm! Davulsuz Ramazan tuzsuz yemeğe benziyor.
KARAGÖZ - İyi ya, ben de ilk günden davulumu gümbürdettim ki Ramazan şenlenir oldu.
HACİVAT - Aferin, eline koluna sağlık!... Sonra?...KARAGÖZ - Dinleyeceksen çeneni kapat Hacı Cavcav!
HACİVAT - Kapattım!...
KARAGÖZ - Dün de davulumu sırtlayıp düştüm yollara... Komşu mahallede kapı numarası ile başlayıp salladım tokmağı...
HACİVAT - Aman çal davulu Karagöz'üm, çal ki şu güzel Ramazan âdetimiz unutulmasın!
KARAGÖZ - Pataklarım ha, yine çenen açıldı!
HACİVAT - Canım efendim, verdiğin bilgilere senin adına seviniyorum da konuşmadan edemiyorum.
KARAGÖZ - Davulun sesi bir güzel çıkıyor ki Hacı Cavcav, keyfime değme gitsin!...
HACİVAT - Oh oh, maşallah, gelsin bahşişler!...
KARAGÖZ - Bahşişler geldi de... Evin birisinde başıma bilsen ne işler geldi.
HACİVAT - Aman Karagöz'üm, yanlışlık mı oldu?
KARAGÖZ - Yanlışlık falan olmadı da... Huysuz Haydar beyin kapısında işler karıştı. Evde sesler var, bekle bekle bahşiş yok...
HACİVAT - Efendim yoksa geç öteki kapıya... Herkes zorla para vermek zorunda değil ki...
KARAGÖZ - Bana bak, alamadığım bahşişleri sonra senden isterim ha! Köftehor, vermeyeceklerse önceden söylesinler de boşuna tokmak sallamayayım.
HACİVAT - Sen de haklısın Karagöz'üm! Pekâlâ, bekleyince ne oldu?KARAGÖZ - Ne olacak, ben davul çalmaya devam edince üstüme pencereden bir kova suyu boşalttı.
HACİVAT - Çok ayıp etmiş ama bir şeye mi sinirlenmiş?KARAGÖZ - Ben kapısında davul çalmadan az evvel evini soyan hırsıza sinirlenmiş Hacı Cavcav!
HACİVAT - Canım olsun, hırsıza kızıp davulcunun başına su boşaltılır mı?
KARAGÖZ - Hay hay, boşaltılmaz ya... Huysuz Haydar beyin bütün parası çalınmış da bana verecek bahşiş bile kalmamış...
HACİVAT - Vah vah vah!... Pekâlâ sen ne yaptın?
KARAGÖZ - Ne bileyim!... Kafama su boşaltacağına, pencereden soyulduğunu söylesene, topladığım bahşişleri de verirdim.
HACİVAT - Aferin Karagöz'üm! Eeee, sonra?...KARAGÖZ - Ben inadına kapıda çalmaya devam ediyorum.HACİVAT - Şey, davulun ıslanmamış mı?
KARAGÖZ - Önce ıslanmamıştı. Çalıp söylediğim mâniyi duyunca kafama bir kova daha su boşlattı.HACİVAT - Ne mânisi söyledin bakayım?
KARAGÖZ - Yarım kaldı uykusu,Sardı bahşiş korkusu,Haydar Bey penceredenBaşıma boşalttı su.
HACİVAT - Allah iyiliğini versin Karagöz'üm!... (Konuşarak yürümeye devam ederler.)
Kaynak: Çok komik Hacivat ve Karagöz diyalogları, Karagöz & Hacivat Örnek Oyun Metinleri


Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4942
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 51

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Hacivat ile Karagöz Metinleri Empty Hacivat ile Karagöz Metinleri

Mesaj  Admin Perş. Mart 14, 2019 10:32 am


HACİVAT -Hoş geldin sevgili Karagöz'üm!

KARAGÖZ – Hoş bulduk kel kafalı kara üzüm!
HACİVAT – Nereden gelip nereye gidiyorsun bakalım?
KARAGÖZ – Bir yere gittiğim yok da oğlumla kaç saattir okuma-yazma çalıştık… Biraz gezeyim dedim.
HACİVAT – Tabii iyi yaptın efendim kafan balon olmuştur.
KARAGÖZ -Hay hay kafam balon oldu da uçmasın diye boynuma yapıştırdım.
HACİVAT – Hemen yanlış anlama yani uzun zaman ders çalışmaktan kafan şişmiştir.
KARAGÖZ – Kafam pişti de soğutmaya çıktım.
HACİVAT – Allah iyiliğini versin! Neyse çalışmalar iyi gidiyor mu?
KARAGÖZ – Hem de nasıl iyi gidiyor bilemezsin Hacı Cavcav! Sen söyle de müdür benim ilkokul diplomamı hazırlasın…
HACİVAT – Efendim sen hele hepsini iyi öğren de diploma işi kolay…
KARAGÖZ – Şey okuma yazma öğrenirsem diploma başka başka ne işime yarayacak?
HACİVAT – Bak meselâ artık mühüre lüzum kalmayacak…
KARAGÖZ – Yerine kimse bakmayacak mı?
HACİVAT – Kimin yerine Karagöz'üm?…
KARAGÖZ -"Artık müdüre lüzum kalmayacak…" dedin ya!
HACİVAT – Efendim müdür değil mühür! Hani imza yerine bastığın damga yok mu?
KARAGÖZ – Öyle söylesene köftehor!
HACİVAT – Pekâlâ mektup yazmasını biliyor musun?
KARAGÖZ – Biliyorum Hacı Cavcav çok kolay!…
HACİVAT – Aferin demek bilgini o kadar ilerlettin? O halde söyle bakalım mektup nasıl yazılır?

KARAGÖZ – Oğlum "Hazır Mektuplar" diye bir kitap getirmiş… Onun içinden seçip seçip yazılır.
HACİVAT – Allah iyiliğini versin" desene oğlun da senin kafada yetişiyor. Hiç kitaptan kopya edilerek mektup yazılır mı?
KARAGÖZ – Niye yazılmasın? Bir yere yazdım oldu.
HACİVAT – Pekâlâ cevap geldi mi?
KARAGÖZ – Cevap gelmedi mektubun kendisi geri geldi.
HACİVAT – Neyse… O zaman seninle biraz mektup üzerine konuşalım. Örnek ister misin?
KARAGÖZ – Parasız olursa isterim Hacı Cavcav! Pişirip akşama yeriz.
HACİVAT – Yine ne anladın mektup pişirilip yenir mi?
KARAGÖZ – Köftehor "Ördek ister misin?" dedin ya!…
HACİVAT – Aklın yine başka yerlere gitti. Sen şimdi beni iyi dinle! Bir defa tarihsiz mektup olmaz.
KARAGÖZ – Anladım talihsiz mektup olmaz.
HACİVAT – Talih değil tarih!… Yani mektup kâğıdının üst-sağ köşesine o günün tarihi yazılır.
KARAGÖZ – Hay hay yazılır!
HACİVAT – Mektubu kime göndereceksin Karagöz'üm?
KARAGÖZ – Yabancıya gitmesin kendime gönderirim. Hem de çabuk gelir.
HACİVAT – Saçmalama insan kendine mektup göndermez. Diyelim ki babana yazacaksın!
KARAGÖZ – Pataklarım ha! Babam mezarda postacı mektubu ona nasıl verecek?
HACİVAT – Allah Allah… Pekâlâ mektubu bana yazıyorsun nasıl başlarsan?
KARAGÖZ – "Keçi suratlı Hacı Cavcav çabuk yanıma gel canım seni pataklamak istiyor!" diye yazarım.
HACİVAT – Efendim olur mu? "Çok sevgili arkadaşım Hacivat Çelebi Beyefendi" diye yazılır.
KARAGÖZ – Ben sana öyle yazamam çok istiyorsan otur kendin yaz!
HACİVAT – Pekâlâ bana yazma! Oğluna yazıyorsun "Çok sevgili oğlum!" diye başlarsın.
KARAGÖZ – Gerisini biliyorum. Mektup bitince zarfa koyar üstüne de adres yazarım.
HACİVAT – Aferin Karagöz'üm sonra?…
KARAGÖZ – Sonra da oğluma telefon edip mektubu okurum.
HACİVAT – Yine sinirlerim oynamaya başladı.

2. METİN
(İki arkadaş yürüyorlar.)
HACİVAT – Eeee, görüşmeyeli nasılsın Karagöz’üm?
KARAGÖZ – Köftehor, hergün görüşüyoruz ya!…
HACİVAT – Canım lafın gelişi öyle denir. Yani dünden beri nasılsın, neler yapıyorsun?
KARAGÖZ – Bulduğum her işi yapıyorum.
HACİVAT – Aferin, boş duranı kimse sevmez! Keşke okuma yazman da olsaydı hiç işsiz kalmazdın!
KARAGÖZ – Boş kaldıkça çalışıyorum ya…
HACİVAT – Çok iyi!… Neredesiniz?…
KARAGÖZ – Bizim evdeyiz…
HACİVAT – Canım öyle değil, yani çalışmanın neresindesiniz demek istiyorum?
KARAGÖZ – Çalışmanın içindeyiz Hacı Cavcav!
HACİVAT – Allah iyiliğini versin, sana nasıl anlatmalı? Ne çalışıyorsunuz?
KARAGÖZ – Bilmiyor musun, ilkokul birinci sınıf kitaplarına çalışıyoruz.
HACİVAT – Efendim, onu biliyorum! Haftalar evvel alfabeye başlamıştınız. Harfleri söktün mü?
KARAGÖZ – Ben söktüm de hanım kaybolmasınlar diye tekrar yerlerine dikiyor.
HACİVAT – Öyle değil, yani harfleri artık tanıyor musun?
KARAGÖZ – Tabii tanıyorum da birbirimizi görünce selamlaşıyoruz.
HACİVAT – Senin bugün yine tersliğin üstünde.
KARAGÖZ – Köftehor, seni görünce tersim dönüyor.
HACİVAT – Pekâlâ, heceliyor musun?
KARAGÖZ – Hay hay, geceliyorum.
HACİVAT – Değil efendim, yani yanyana gelen harflerin sesini verebiliyor musun?
KARAGÖZ – Ben ses veriyorum, onlar da bir ağızdan şarkı söylüyorlar.
HACİVAT – Sinirlenmemek için kendimi zor tutuyorum. Bana güzel cevaplar versen sana yardım edeceğim ama fırsat vermiyorsun ki…
KARAGÖZ – Köftehor, yardım ettin de "Olmaz" mı dedim.
HACİVAT – Pekâlâ, bizim alfabede kaç tane harf var?
KARAGÖZ – Herkesin kendi alfabesi oluyorsa sizin alfabede kaç harf olduğunu ne bileyim.
HACİVAT – Allah Allah!… Yani Türk alfabesinde kaç harf var biliyor musun?
KARAGÖZ – Onu bilmeyecek ne var!
HACİVAT – Aferin, söyle bakalım?
KARAGÖZ – Önce sen söyle ki kendin biliyor musun göreyim!
HACİVAT – Canım bilmesem ben okuyup yazabilir miyim! Tabii yirmi dokuz harf var Karagözüm!
KARAGÖZ -Aferin, ben de öyle söyleyecektim Hacı Cavcav!
HACİVAT – Neyse… İlk harfin adı nedir?
KARAGÖZ – Köftehor aklımı karıştırma! Harflerin adı soyadı da mı oluyor?
HACİVAT – Seni ders çalıştırırken oğlun nasıl sabrediyor, "İmdat" diye bağırmıyor, aferin çocuğa!
KARAGÖZ – Oğlumu harflere karıştırmam!
HACİVAT – Efendim ilk harfin adı aaaaa’dır. Neymiş?…
KARAGÖZ – Aaaaaaadır!…
HACİVAT – Aaaaadır değil, aaaaa!…
KARAGÖZ – Hacı Cavcav, bu harfin adı bizim alfabede çok kısa idi ama senin ağzında lastik gibi uzadı.
HACİVAT – Sen kısasını öğren yeter a…
KARAGÖZ – Gördün mü, ben de sana öğretiyorum.
HACİVAT – Pekâlâ, daha sonra hangi harfler gelir?
KARAGÖZ – Bilmeyecek ne var, öteki harfler gelir.
HACİVAT – Efendim, be, ce, çe, de..
KARAGÖZ – Hay hay, peçete gelir. yemek mi var?…
HACİVAT – Hay peçete gözüne girsin! Kaç tane sesli harf olduğunu da bilmiyorsun değil mi?
KARAGÖZ – Harflerin hepsi seslidir Hacı Cavcav!
HACİVAT – Kim söyledi?…
KARAGÖZ – Kimse söylemedi ama harfin sesi çıkmazsa onu nasıl okuruz? Sen beni kandırıyorsun!
HACİVAT – Sen okuma yazma öğrenirsen, kediler de alfabeyi öğrenirler. (Hacivat, sonra Karagöz giderler.)
3. METİN
İftar Bilmecesi

(Hacivat, arkadaşının arkasından yetişir.)
HACİVAT – Merhaba Karagöz'üm, uğurlar olsun!
KARAGÖZ – İftar kokuları burnuna dolsun!
HACİVAT – Hah hah hah!… Eksik olma, beni yine güldürdün! Aman!…
KARAGÖZ – Ne oldu Hacı Cavcav, kel kafanı bit mi ısırdı?
HACİVAT – Değil efendim! Sen göbeklenmişsin?…
KARAGÖZ – Pataklarım ha, ağzını bozma!
HACİVAT – Canım fena bir şeyi mi söyledim?
KARAGÖZ – Köftehor, "Sen köpek yemişsin!" dedin ya!…
HACİVAT – Efendim hiç öyle söyler miyim? Yani göbek yapmışsın diyorum.
KARAGÖZ – Ne zaman börek yapmışsın?…
HACİVAT – Allah iyiliğini versin, hemen saçmalamaya başladın! Kilo almışsın…
KARAGÖZ – Bizde terazi yok ki, kilo alıp ne yapayım?
HACİVAT – Nasıl anlatmalı?… Şişmanlamışsın!…
KARAGÖZ – Öyle söylesene! Hay hay!…
HACİVAT – Nasıl da farketmemişim? Çok kilo almışsın!
KARAGÖZ – Köftehor, başka türlü geçinebilir miyim?
HACİVAT – Canım, Ramazan'da kilo almanın geçinmekle ne alâkası var anlayamadım?
KARAGÖZ – Anlayamayacak ne var? Her akşam birkaç iftira, her gece birkaç sahura gidiyoruz ya, tabii bir ayda yirmiiki kilo şişmanlıyorum.
HACİVAT – Allah Allah?…
KARAGÖZ – Sonra da parasızlıktan Ramazan sonrası on bir ay akşam yemekleri ile idare ettiğim için ayda iki kilo zayıflayıp, gelecek Ramazan'a kadar idare ediyorum.
HACİVAT – Allah iyiliğini versin! Bırak şakayı ama Karagöz'üm, şişmanlık iyi değil! çeşitli hastalıklara sebep olur.
KARAGÖZ – Hay hay!… Sen şimdi bırak şişmanlığı da Hacı Cavcav, aklıma bir bilmece geldi.
HACİVAT – Hatırın kalmasın, sor bakalım?
KARAGÖZ – Ama bilemezsen bize iftara geleceksiniz!
HACİVAT – Anlayamadım? Öyle şey olur mu?
KARAGÖZ – Pataklarım ha, bal gibi olur!
HACİVAT – Bilmeceyi bilirsem, siz bize iftara geleceksiniz? Ters oldu ama sor bakalım?
KARAGÖZ – Ters sensin! İyi dinle!… Bugün hangi gün?
HACİVAT – Canım bırak bugünü de sen şu bilmeceyi sor bakalım?
KARAGÖZ – Köftehor, sordum ya!…
HACİVAT – Allah Allah, ne zaman sordun? "Bugün hangi gün?" dedin o kadar…
KARAGÖZ – İyi ya, işte o bilmece idi.
HACİVAT – Efendim öyle bilmece olur mu? çocuklar bile cevabını hemen verir. Bugün hangi gün olacak? Sen de biliyorsun ki Cumartesi…
KARAGÖZ – Bilemedin Hacı Cavcav!…
HACİVAT – Hah hah hah, haydi Pazar olsun!
KARAGÖZ – Düşün de öyle cevap ver!
HACİVAT – Düşünecek ne var? Cumartesi, Pazar olmazsa… Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe…
KARAGÖZ – İyi düşün de sonra mızıkçılık yapma!
HACİVAT – Kaldı bir gün… Bildim, Cuma!…
KARAGÖZ – Bilemedin!…
HACİVAT – Allah Allah?… Pekâlâ bilemedim, cevabını sen söyle bakalım!
KARAGÖZ – Köftehor, bugün Ramazan günü…
HACİVAT – Birâder böyle bilmece olur mu? sen uydurdun!
KARAGÖZ – Baştan kabul etmeseydin!
HACİVAT – Haklısın ama bana doğru dürüst bir bilmece soracaksın zannettim. Ne olacak şimdi?…
KARAGÖZ – Söyledim ya, bu akşam bize iftira geleceksiniz?
HACİVAT – Karagöz'üm, sen bizi kolay kolay iftara dâvet etmezsin ya, bu işin içinde bir bit yeniği var.
KARAGÖZ – Bit yemi yok, fare zehiri var.
HACİVAT – Pekâlâ sorması ayıp olmasın da iftarda bize neler ikram edeceksin bakalım?
KARAGÖZ – Köftehor bilmiyor musun? Neler getirirseniz onları beraberce yiyeceğiz. (Yürümeye devam ederler.)

4. METİN

Davul Bahşişi
(İki arkadaş konuşarak yürüyorlar.)

HACİVAT – Aman Karagöz'üm, beni bazen kızdırsan da seni görünce rahatlıyorum, Nasılsın?…
KARAGÖZ – Teşekkür ederim, iyiyim Hacı Cavcav!
HACİVAT – Hayrola, kendi kendine niye gülüp duruyorsun?
KARAGÖZ – Başıma gelenleri hatırladıkça gülmeden edemiyorum. Hah hah hah!…
HACİVAT – Hah hah hah!… Demek seni bu kadar çok güldürecek kadar tuhaf şeyler oldu.
KARAGÖZ – Pataklarım ha, sen gülme!
HACİVAT – Canım nasıl gülmeyeyim, baksana çok komikmiş…
KARAGÖZ – Köftehor, daha beni dinlemeye başlamadan neye gülüyorsun?
HACİVAT – Tamam efendim, gülmüyorum. Haydi anlat?…
KARAGÖZ – Biliyorsun, Ramazan gelince benim dededen kalma davulu köşesinden çıkarıyorum.
HACİVAT – İyi yapıyorsun Karagöz'üm! Davulsuz Ramazan tuzsuz yemeğe benziyor.
KARAGÖZ – İyi ya, ben de ilk günden davulumu gümbürdettim ki Ramazan şenlenir oldu.
HACİVAT – Aferin, eline koluna sağlık!… Sonra?…
KARAGÖZ – Dinleyeceksen çeneni kapat Hacı Cavcav!
HACİVAT – Kapattım!…
KARAGÖZ – Dün de davulumu sırtlayıp düştüm yollara… Komşu mahallede kapı numarası ile başlayıp salladım tokmağı…
HACİVAT – Aman çal davulu Karagöz'üm, çal ki şu güzel Ramazan âdetimiz unutulmasın!
KARAGÖZ – Pataklarım ha, yine çenen açıldı!
HACİVAT – Canım efendim, verdiğin bilgilere senin adına seviniyorum da konuşmadan edemiyorum.
KARAGÖZ – Davulun sesi bir güzel çıkıyor ki Hacı Cavcav, keyfime değme gitsin!…
HACİVAT – Oh oh, maşallah, gelsin bahşişler!…
KARAGÖZ – Bahşişler geldi de… Evin birisinde başıma bilsen ne işler geldi.
HACİVAT – Aman Karagöz'üm, yanlışlık mı oldu?
KARAGÖZ – Yanlışlık falan olmadı da… Huysuz Haydar beyin kapısında işler karıştı. Evde sesler var, bekle bekle bahşiş yok…
HACİVAT – Efendim yoksa geç öteki kapıya… Herkes zorla para vermek zorunda değil ki…
KARAGÖZ – Bana bak, alamadığım bahşişleri sonra senden isterim ha! Köftehor, vermeyeceklerse önceden söylesinler de boşuna tokmak sallamayayım.
HACİVAT – Sen de haklısın Karagöz'üm! Pekâlâ, bekleyince ne oldu?
KARAGÖZ – Ne olacak, ben davul çalmaya devam edince üstüme pencereden bir kova suyu boşalttı.
HACİVAT – Çok ayıp etmiş ama bir şeye mi sinirlenmiş?
KARAGÖZ – Ben kapısında davul çalmadan az evvel evini soyan hırsıza sinirlenmiş Hacı Cavcav!
HACİVAT – Canım olsun, hırsıza kızıp davulcunun başına su boşaltılır mı?
KARAGÖZ – Hay hay, boşaltılmaz ya… Huysuz Haydar beyin bütün parası çalınmış da bana verecek bahşiş bile kalmamış…
HACİVAT – Vah vah vah!… Pekâlâ sen ne yaptın?
KARAGÖZ – Ne bileyim!… Kafama su boşaltacağına, pencereden soyulduğunu söylesene, topladığım bahşişleri de verirdim.
HACİVAT – Aferin Karagöz'üm! Eeee, sonra?…
KARAGÖZ – Ben inadına kapıda çalmaya devam ediyorum.
HACİVAT – Şey, davulun ıslanmamış mı?
KARAGÖZ – Önce ıslanmamıştı. Çalıp söylediğim mâniyi duyunca kafama bir kova daha su boşlattı.
HACİVAT – Ne mânisi söyledin bakayım?
KARAGÖZ – Yarım kaldı uykusu,
Sardı bahşiş korkusu,
Haydar Bey pencereden
Başıma boşalttı su.
HACİVAT – Allah iyiliğini versin Karagöz'üm!… (Konuşarak yürümeye devam ederler.)


KARAGÖZÜN İĞNESİ

Hacivat birkaç gündür görmediği Karagöz'ü sağda solda arar, bulamaz. Sorar soruşturur bilen, gören yoktur. Son çare olarak evine gider. Karısı Karagöz'ün üç gündür evin samanlığında olduğunu ve yemeğini bile orada yediğini söyler. Hacivat bahçeden samanlığa geçer. Karagöz samanların arasında birşey aramaktadır. Ama ne?

Hacivat: " Selam Karagözüm, ben geldim, selam. "
Karagöz: " Hay Selami'nin kara kellesi. Sen misin Hacivat? "
Hacivat: " İyi günler Karagözüm, iyi günler. "
Karagöz: " Güller iyidir de ben papatyayı pek severim. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, neden o? "
Karagöz: " Papatyanın yapraklarını seviyor, sevmiyor diye koparıyorum, hep Hacivat beni sevmiyor çıkıyor. "
Hacivat: " Olur mu Karagözüm? Ben seni çok severim. Bunu cümle alem bilir. "
Karagöz: " Düğmeci Adem bilir ama ben bilmiyorum. Beni sevmeyeni ben de sevmem. "
Hacivat: " Yapma. "
Karagöz: " Yaptım bile. "
Hacivat: " Etme. "
Karagöz: " Ettim bile. "
Hacivat: " Papatya falına inanma. "
Karagöz: " Ee kime inanacağım? "
Hacivat: " Bana inan Karagözüm. "
Karagöz: " O zaman sevdiğini ispat et. Bir şey istesem yapar mısın? "
Hacivat: " Emrin olur. Ne istersen yaparım. "
Karagöz: " Samanların arasına iğne düşürdüm. Bul iğneyi, ispatla sevdiğini. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, samanlıkta iğne aranır mı? "
Karagöz: " Aranır, ben üç gündür arıyorum. "
Hacivat: " Aradın da buldun mu? "
Karagöz: " Bulamadım. Sanki iğne samana dönüşmüş. "
Hacivat: " O iğne ne iğnesiydi? "
Karagöz: " Arı iğnesi değil herhalde , dikiş iğnesiydi. "

Ben şimdi o iğneyi bulurum, diyen Hacivat samanlıkta iğne aramaya başlar. Birkaç dakika sonra her zaman yakasında bulundurduğu dikiş iğnesini, işte iğneni buldum, diyerek Karagöz'e verir. Karagöz buna çok sevinir ve Hacivat'ı alnından öper. Hacivat Karagöz'ün koluna girerek bahçeye çıkarır. Altlarına birer sandalye çekip otururlar. Karagöz karısına seslenir ve hanım bize iki çay yap, der. Çaylar gelinceye kadar onlar sohbeti o kadar koyulaştırırlar ve şakalaşmalarını o kadar ağırlaştırırlar ki, dünyanın gelmiş geçmiş en somurtkan insanını kahkahalarla güldürecek düzeye erişirler.





KARAGÖZ İŞSİZ

Uzun zamandır işsiz olan ve geçim zorluğu çeken Karagöz hanımını ve oğlu Yaşar'ı köye, babasına gönderir. İş aramaktan bıkar, yalnızlıktan sıkılır ve yolda rastladığı Hacivat'ı evine çay içmeye davet eder. Eve gelince bakar çay ve şeker kavanozları bomboştur. Hacivat'a durumu anlatmak zor olacağı için, ne yapacağını bilemez. Mutfakta çaresiz beklemeye başlar. Daha sonra Hacivat odadan bağırır:

" Haydi Karagözüm, çay demlendiyse getir de içelim. "

Bunun üzerine Karagöz Hacivat'ın yanına gelir ve sorar: " Çayı kaç şekerli içersin? "
Hacivat: " Ben çayı çok şekerli içerim. "
Karagöz: " Çok şekerli mi? Çokşeker Arif çay bardağına sığmaz ki. "
Hacivat: " O zaman çift şekerli olsun. "
Karagöz: " Çiftelerin Şakir İzmir'e taşındı. "
Hacivat: " Bari tek şekerli olsun. "
Karagöz: " Şekersiz içsen. "
Hacivat: " Amma yaptın ha! Şekersiz çay mı içilirmiş? "
Karagöz: " Anla işte, evde şeker yok. "
Hacivat: " Çay demlenmiştir. Bardağa koy da getir bakalım. "
Karagöz: " Evde çay yok ki. Ocağı yakmadım. "
Hacivat: " Bir de soruyorsun, çayı kaç şekerli içersin diye? "
Karagöz: " İnan Hacivat, evde çay ve şekerin bittiğini bilmiyordum. "
Hacivat: " Sizinkileri köye gönderdiğini duydum. "
Karagöz: " Doğrudur, burada aç kalmasınlar diye. "
Hacivat Karagöz'ün eline birkaç akçe sıkıştırır:
" Git bakkaldan çay, şeker, ekmek, peynir falan al. "

Karagöz bir koşu Hacivat'ın dediklerini alır, gelir. Ocağı yakar, çayı demler. Birlikte çay içerler, peynir, ekmek yerler. Hacivat çayları çok şekerli içer. Karagöz'ün ise, çayları tek şekerli içmesinin nedeni Hacivat'ın aldığı yarım kilo şekerin bitmesini istemediğinden.

Hacivat ertesi gün Karagöz'e bahçıvanlık işi bulur. Karagöz çalışmaya başlar. Haftalığını alınca hanımını ve oğlunu köyden getirtir. Böylelikle Karagöz ailesi normal günlük yaşantılarına dönerler.


SON




KARAGÖZ EZAN OKUYOR

Karagöz iddia üzerine minareye çıkıp öğle ezanı okumaya başlar. Fakat ezanın yarısında takılır, kalır. Gerisini unutmuştur. Sil baştan tekrar okur, yine aynı yerde takılır. Bu böyle devam eder. Karagöz ezanı bir türlü tamamlayamaz. Cemaat namaza başlamak için, ezanın bitmesini beklemektedir. Zaman geçtikçe homurtular artar.

Hacivat aşağıdan Karagözüm şöyle de, sonra bunu de diye bağırarak yardımcı olmak ister. Sonunda ezanı bırakan Karagöz, beni sen şaşırttın diyerek minareden Hacivat'ın üstüne atlar. Boğuşmaya başlarlar. Cemaat araya girer ve Hacivat'ı Karagöz'ün elinden kurtarır. Bu sefer Karagöz daha da sinirlenir ve cemaatı sille tokat döver. Cemaat ve Hacivat kaçıp giderler. Daha sonra minareye çıkan Karagöz ezanı güzelce okur ve derin bir oh çeker.


SON




HACİVAT'IN İPİ

Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşırlar. Karagöz'ün telaşlı olduğunu gören Hacivat sorar: " Hayrola Karagözüm, nereye böyle? "
Karagöz: " Bahçedeki kuyudan su çekerken ip koptu. Kova kuyuya düştü. İp almaya gidiyorum. "
Hacivat: " Evde sağlam bir ip var. Onu sana vereyim. Ben ipin ucunu tutarım, sen kuyuya inersin. "
Karagöz: " Ben senin ipinle kuyuya inmem. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, bana hiç mi itimadın yok?
Karagöz: " Hı. "
Hacivat: " Yani bana hiç mi güvenin yok? "
Karagöz: " Yok, çünkü ben kuyuya inince ipin ucunu bırakırsın, aşağıda kalırım. "

Hacivat ağzı bir karış açık Karagöz'e bakakalır. Bu sefer Karagöz sorar:
" Söyle bakalım Hacivat, sen benim ipimle kuyuya iner misin? "
Hacivat: " İnerim. "
Karagöz: " Ya bıçakla ipi kesersem. "
Hacivat: " Öyle bir şey yapmazsın Karagözüm. Ben sana güvenirim. "
Karagöz: " Ben de düne kadar sana güvenirdim ama gece rüyamda kuyuya indiydim de beni kuyuda bıraktıydın. Artık güvenim kalmadı. "
Hacivat: " Rüyandaki ben değildim, gerçekler rüyadan farklı olur. " diyerek uzun süre dil döker, sonunda Karagöz'ü ikna eder ve evden ipi alıp gelir. Bahçedeki kuyuya Karagöz Hacivat'ın ipiyle iner. Hacivat ipin ucunu bırakıp kaçar. Karagöz'ün bağırması üzerine komşular gelip onu kuyudan çıkarırlar. Altı ay ne Karagöz Hacivat'ı, ne de Hacivat Karagöz'ü arayıp sormaz. İlk defa bu kadar uzun süre küs kalırlar.


SON





KARAGÖZ İLE HACİVAT: BİZANS ALTINI

Karagöz bir gece rüyasında kendini Pınarbaşı Meydanı'nda toprağı kazarken görür. Kazar, kazar ve sonunda bir küp Bizans altını bulur. Çok sevinir ve oynamaya başlar. Daha sonra kanter içinde uyanır. Sabahı bekleyemez, alacakaranlıkta kazmayı, küreği kapar ve yola çıkar.

Karagöz Pınarbaşı Meydanı'na geldiğinde acele tarafından kazmayı toprağa vurur. Kazdıkça kazar. Sabahleyin işe giden Bursalılar, Karagöz'ü görürler. Toprağı neden kazdığını sorarlar. Karagöz rüyasını anlatır. Adamlardan bazıları Karagöz'e katılır. Onlar da kazma, küreklerini alıp gelirler ve biri o yanda, biri bu yanda kazmaya başlarlar.

Öğle vaktine doğru Hacivat olaydan haberdar olur. Evde bulunan babadan kalma bir Bizans altınını cebine koyar ve yola çıkar. Hacivat geldiğinde Karagöz rüyasını ona da anlatır. Hacivat sırf muziplik olsun diye dinlenen birinin kazmasıyla toprağı biraz kazar ve altın buldum diye bağırır. Yanındaki Bizans altınını gösterir. Buna sevinen Karagöz altını alır, cebine atar ve orayı daha derin kazmaya başlar.

Akşam üstüne doğru meydan baştan aşağı kazılır ama başka altın bulan olmaz. Karagöz tamam der ve işi bırakırlar. Karagöz meydandan ayrılmadan Hacivat önüne çıkar:

" Aman Karagözüm, ben şaka yapmıştım. Altını evden getirmiştim. Altınımı ver de gideyim, " der.
Karagöz: " Oldu mu şimdi Hacivat? Altını burada buldun. "
Hacivat: " Hayır, hayır, ben onu evden getirmiştim. "
Karagöz: " Senin evde altın ne arar? Bu altın rüyamda gördüğüm altınlardan biri. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, etme, eyleme, beni buraya geldiğime pişman etme. "

Oradaki adamlar Karagöz'den yana taraf olunca Hacivat susar ve bir kenara oturup ağlamaya başlar. Karagöz altını epey bir akçe karşılığında satar. Kışın dört ay evde sırtüstü yatar, çalışmaz ve akçeleri bitirir. Yazın gelmesiyle birlikte iş aramaya başlar.


SON





KARAGÖZ İLE HACİVAT: TUZSUZ DELİ BEKİR

Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşırlar. Ramazan ayının birinci günüdür.
Hacivat sorar: " Ramazan-ı şerifler hayrolsun Karagözüm. "
Karagöz: " Sen ne diyorsun Hacivat? Ramazanla şerif neden kaybolsun? "
Hacivat: " Ramazan'ı şerifler hayrolsun. Hayırlı ramazanlar. "

Derdi dağlardan büyük olan Karagöz Hacivat'ın ne dediğini yine anlayamaz: " Ramazanların hıyar tarlası mı? Ne bileyim nerdedir? "
Hacivat: " Yani oruç ayına girdik Karagözüm. "
Karagöz: " Hı. "
Hacivat: " Oruçlu musun Karagözüm? Gece sahura kalktın mı? "
Karagöz: " Gece sabaha kadar uyuyamadım. Bir aralık dalmışım. Kötü bir rüya gördüm. Adamın biri, beni kesiyordu. "
Hacivat: " Hayrolsun diyecektim. Ama böyle rüyanın hayrı olmaz ki. "
Karagöz: " Hayri'yi rüyanda mı gördün? "
Karagözün hey heylerde olduğunu anlayan Hacivat hey heylere hay hay der geçer.
Hacivat: " Karagözüm, rüyanda seni kim kesiyordu? "
Karagöz: " Adamın biri. "
Hacivat: De hadi Karagözüm. Ağzımdan laf çikmaz bilirsin. "
Karagöz: " Şu Tuzsuz Deli Bekir. Rüyama kadar girdi. "
Hacivat: " Ne demek rüyama kadar girdi? Gerçek hayatta da mı keskinleri oynadı? "

Karagöz anlatmaya başlar: " Yazın bir ara işsizdim. Tuzsuzdan borç almıştım, ödeyemedim. İkidir gelir kapıyı tekmeler, açmadım diye kızar bağırır. Yolda önüme çıktı, kaçtım, kurtuldum. "
Hacivat: " Eee sonra ne oldu? "
Karagöz: " Dün çıkmaz sokakta kıstırdı beni. Hani para dedi. Bıçağını çıkardı, ileri geri salladı. Bir böbrekten, bir ciğerden dedi. "
Hacivat: " Elinden nasıl kurtuldun? "
Karagöz: " Yarın söz dedim. Paranı vermezsem bildiğin gibi yap dedim. "
Hacivat: " O ne dedi? "
Karagöz: " Parça mı olsun, kuşbaşı mı dedi. "
Hacivat: " Karagözüm, senin borcun ne kadardı? " diye sorar.

Karagöz borcunu söyler. Hacivat, Karagöz'ün borcunu son kuruşuna kadar eline sayar. Karagöz buna çok sevinir. Daha sonra evinin yolunu tutar. Tahmini doğrudur. Tuzsuz Deli Bekir, elinde bıçağı, kapının önünde bağırıp çağırmaktadır. Karagöz, Bekir Efendi deyip paraları gösterince Tuzsuz bıçaklı elini arkasına saklar: " Vay Karagöz, borcunu getirdin galiba. "
Karagöz: " Evet, borcum, al say, hepsi tamamdır. "
Tuzsuz parayı sayar: " Evet, tamam, der, borç morç kalmadı. "
Karagöz: " Bir daha senden borç almam. Bu son olsun. "
Tuzsuz: " Vay köfte vay, bir de haklı çıkarsın ha. Ben de sana borç verirsem elim bıçak tutamasın. " der ve bıçağını çıkarır. Karagöz eve kaçar. Kapıyı sürgüler. Kapının önünde nara atan, tehditler savuran Tuzsuz Deli Bekir daha sonra evin önünden uzaklaşır. Böylelikle Karagöz kurtulur.





Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 4942
Kayıt tarihi : 12/01/09
Yaş : 51

https://moral.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz